Meslektaşım Uğur Yılmaz bir sohbetimizde, Karaoğlan‘da eko-agro turizm ve manda evi projesi yapılacağını söyleyince, ilk fırsatta köye gitmek için sözleşmiştik.
Geçen hafta sonu gittik.
Çok ama çok keyifli bir geziydi.
Tertemiz köy havasını ciğerlerimize doldurmak, envai çeşit renklerin süslediği tabiatın o muazzam görüntüsünün seyrine dalmak, otantik taş evlerde bağdaş kurup birbirinden lezzetli doğal yiyeceklerle donatılmış sofrada kahvaltı etmek, köy evinin avlusunda kazanlarda pişen etli nohuta, tavuklu keşküle kaşık sallamak ve elbette yanlarına 1 metre mesafeden yakın yaklaşamasak da Nationel Geografic belgesellerinden fırlama onlarca mandanın gölde serinlemelerine tanık olmak hakikaten iyi geldi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar 2. Bölge Müdürlüğü’nün, BEBKA ve Mustafakemalpaşa Belediyesi işbirliğiyle ile başlattığı kırsal projenin de pilot köyü.
Detaylara boğmadan projeyi birkaç cümlede özetleyeyim.
İlgili kurumlar, kırsalın kalkınması için köye özgü ürünlerden artı değer yaratmak için köylüleri teşvik ediyor.
Karaoğlan’ın da değeri manda.
Mandanın eti, sütü, yoğurdu, kaymağı, peyniri işlenecek ve hem satılacak hem de şehir hayatından kaçan ziyaretçilere kahvaltı evlerinde ikram edilecek.
Bunun için manda evi inşa ediliyor.
Ayrıca bazı köy evleri kahvaltı evlerine dönüştürülecek ve bungalov tipi evler inşa edilerek ziyaretçiler konaklatılacak.
Projeye dört elle sarılan köylülerle konuştum, çok heyecanlılardı.
İkinci yazıda.
Kurtulursak mandayla kurtuluruz
Köyün ismi Karaoğlan ama Ecevit’in lakabıyla ilgisi yok.
Ecevit değil de köylüler daha çok 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’i anıyorlar.
Demirel, DSİ Genel Müdürlüğü yaptığı yıllarda bu köye sulama setleri inşa ettirmiş çünkü.
Bugün ise yeni bir hikaye yazmanın peşinde köylüler.
Çünkü tarlalarındaki mahsulün para etmediğini, köyde genç kalmadığını söylüyorlar.
Köylülerden biri, “Benim iki oğlan var, ikisi de şehirde çalışıyor. Hepimizin durumu aynı” diyor.
Diğer köylü de gübrenin çuvalının 150 lira olduğunu hatırlatıyor ve maliyetlerin artması nedeniyle çiftçilikten para kazanamadıklarını belirtiyor.
Bir başka köylü de borçlarından dolayı büyükbaş hayvanlarını satmak zorunda kaldığını söylüyor.
Ancak enseyi karartmamışlar.
Çünkü mandanın özne olacağı agro turizmden çok umutlular.
Mehmet Koca, “Bizim kurtarırsa manda kurtarır” diyor, diğerleri destekliyor.
Köyde yaklaşık 2 bin 500 manda varmış.
Köylüler, mandanın sütünden, yoğurdundan, peynirinden ve kaymağından kahvaltı sofraları hazırlayacakları, etini sucuğa dönüştürüp Bursalılara satacakları günleri bekliyorlar.
Öncü kadınlar
Henüz proje hayata geçmiş değil ama köy kadınları hazırlıklarını yapmaya başlamışlar.
Önce Kadın Dayanışması Manda Derneği’ni kurmuşlar.
Ardından düzenli olarak eğitim almaya başlamışlar.
Kadınları yüreklendiren, onlara yol gösteren ise Gülcihan Ayaz.
O gün bir nişan yemeği telaşına tanık olduk.
Kadınlar avluda kazanlarla nişan yemeği hazırlıyorlardı.
Menüde tavuklu keşkül, etli nohut, düğün çorbası ve helva vardı.
Yemeklerin tümü, ‘yeme de yanında yat’ dedirtecek kadar lezzetliydi.
Halis muhlis manda kahvaltısı…
Kaynatılmış manda sütü, manda sütünden yapılmış peynirler, manda yoğurdu, manda kaymağı…
Ballar, reçeller, tereyağları tamamen doğal, ekmekler taş fırından çıkma.
Yani bu köyde her şey doğal.
Manda sürüsünün arasına daldık
Manda projesini yerinde izlemeye gelip de mandaları görmemek olmazdı.
Bunun için meşakkatli bir yolculuk yapmamız gerekiyordu.
Sonunda yaklaşık 250 mandanın serinlediği göle vardık.
İnanılmaz bir görüntü, farklı bir deneyim oldu bizim için.
Yabancı olduğumuz için mandalar yanlarına bizi yaklaştırmıyorlardı.
Yine de cesaretimizi toplayıp, çobanların da refakatiyle yanlarına sokulduk.
Ancak bizi gözüne kestiren bir mandanın hışmına uğradık.
Manda kovaladı bizi!
Neyse ki kendisine zarar vermeyeceğimizi çabuk fark etti ki, 50 metre sonra durdu.
Kıssadan hisse:
Manda sürüsünün arasına girerken, dikkatli olmanızda fayda var.