Gazetedeki yazar arkadaşlar 2 gündür Nezir Asaroğlu’nu yazıyor.
Bir de benden okuyun.
Yolda görsem tanımam kendisini.
Ancak 50 kişinin bayiden satın aldığına şüphe ettiğim gazetesinden, yıllarca siyasetçilere, iş insanlarına ve kafayı kime takmışsa bel altı vurduğunu biliyor ve görüyorum.
Hep aynı taktik…
Önce ilan istiyor, olumsuz yanıt alınca başlıyor vurmaya.
Hedefine aldığı kişiler ‘yola gelmişse’ şak diye kesiyor olumsuz yayınlarını.
Niye?
Çünkü ilan adı altında istediğini almıştır artık.
Bir değil, iki değil, 3 değil 10 değil…
Bursalıların başına bela olan Asaroğlu’na yıllardır kimi yerel yöneticiler ve siyasetçiler de kol kanat gerdi, bazıları parti içinde rakip gördüklerini itibarsızlaştırmak, bazıları da ‘aman bana bulaşmasın’ diye korkarak…
Ne var ki cebini dolduran hep Asaroğlu oldu.
Yerel yönetimler basını desteklememeli mi?
Kuşkusuz desteklemeli.
Ancak gazeteciliği gazetecilik gibi yapan, gazeteci istihdam eden medyaları desteklemeli.
Bursa’daki bazı siyasetçiler ve kimi yerel yöneticiler şunu unutmamalı:
Destek verdiğiniz kişi, bu kente hizmet etmiyor, gazetecilik yapmıyor, şantaj yoluyla cebini dolduruyor.
Peki biz neden gazeteciliği bile şüpheli olan Asaroğlu’nu muhatap alıyoruz?
Yıllar önce Aydın Doğan’a sosyal medyadan vatandaşın biri hakaret ediyor.
Doğan, kendisine yapılan hakareti affetmiyor ve veriyor mahkemeye bu kişiyi.
Hakimler, hakaret sahibine basıyor cezası.
Koca Hürriyet gazetesi, sade bir vatandaşa mahkemenin verdiği ceza haberini birinci sayfadan ‘Aydın Doğan’a yapılan hakareti mahkeme affetmedi’ başlığıyla verdi.
Veya Cumhurbaşkanı’na sosyal medyada üzerinden yapılan hakaretlere, yapanın kim olduğuna bakılmaksızın en sert tonda tepki gösterilmiyor mu?
Hasılı bu gazete de, etki alanları sınırlı da olsa kimden gelirse gelsin hakaretlere, iftiralara tepki veriyor, şantajlara boyun eğmiyor.
OLAY dimdik ayakta
Medyaya ilk girişim 1998 yılında oldu.
Radyolarla başlayan yolculuğum 2005 yılından itibaren de yazılı basınla sürdü.
Yani yaklaşık 22 yılımı doldurdum bu meslekte.
Çok sayıda radyoda çalıştım, OLAY ile birlikte 4 günlük gazetede yazdım, yazmaya devam ediyorum.
Çalıştığım tüm işyeri sahiplerine teşekkür ederim.
Ancak son aylarda aldığım kararla bu kentte OLAY benim için son durak olacak.
Yıllarca bu işe emek vermiş, geçimini sadece bu işten kazanmış ve başka işten de anlamayan bir kişi neden böylesine radikal bir karar alır?
Çünkü bana en çok değer katan ve bir iş yerinden çok yuva olarak bildiğim yerdir OLAY.
Bakmayın OLAY, bitti, çöktü diyenlere…
Yazılı basının hızla tiraj kaybettiği, sosyal medyanın yaygınlaştığı, geleneksel medyanın kan kaybettiği bir dönemde OLAY, hala Türkiye’nin en büyük şehir gazetesi ve Bursa’da ulusal gazetelerden bile katbekat fazla satıyor.
Yeni binamızda daha güçlü, daha heyecanlı ve daha azimliyiz.
Bize bu olanakları sunan da, basın sektörünün yaşadığı tüm olumsuzluklara rağmen yıllardır medyasını zirvede tutan ve “OLAY benim değil, Bursalılarındır” diyen Cavit Çağlar’dan başkası değil.
Bu nedenle Çağlar’a atılmaya çalışılan çamur tutmaz.
Vaka artıyor ölüm sayısı azalıyor
Vaka sayısı hızla artıyor, vefat sayısı hızla azalıyor.
Birkaç hafta önce ise vaka sayısı azalıyor ama vefat sayısı aynı hızda azalmıyordu.
Uzmanlar, vaka sayısının artmasının tehlikesine işaret ediyor.
Evet çok mantıklı.
Ancak bir uzman da çıkıp, vefat sayılarının neden düştüğünü söylemiyor.
Yoksa bu virüs, ölümcül özelliğini yitiriyor mu?
Kafama takılan budur.
Sınava doğru virüs tehlikesi
Rona’nın gözlemleri hayli dikkat çekici.
Dahası sınav salonlarındaki tedbirsizlik önümüzdeki haftalarda yapılacak sınavlar için de endişe verici.
Bakın neler söylüyor Rona:
“Pandemi sürecinin genel sınavlar dönemi ÖSYM’nin yaptığı Milli Savunma Üniversitesi ile başladı. Sınava ülke genelinde 451 bin öğrenci katıldı. Girişte görevli ve adaylara ateş ölçümü yapılmadı. Yedek maske ve birer adet ıslak mendil dağıtıldı, ellerine dezenfektan sıkıldı. Ancak sınavdan 1 saat öncesinde bina içine alınan öğrenciler, içeride sosyal mesafe ve temas kuralını sağlayamadı. Sınav salonlarında dezenfektan bulunmuyordu. ÖSYM bugüne kadar yaptığı tüm sınavlarda her salonda bir salon başkanı ve 1 gözetmen olmak üzere 2 görevli bulundururken, bu sınavda birçok salona tek görevli bulunabilmişti. Maske ile kimlik tespiti, yeterli gözetmen olmaması, sınavın güvenliğini de tehlikeye düşürdü. Kimi salonlarda dikey mesafe korunurken, yatayda 1 metreden daha az bir mesafeyle yapıldı sınav. Sınav sonrasında çocuklarını almaya gelen velilerin okul önlerindeki görüntüleri ise gerçekten kaygı vericiydi. Gerçek anlamda önlem almadan yapılan bu sınavlar hem çocukların hem de öğretmenlerin sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. Bu durum, toplumsal anlamda taziye ziyaretleri veya asker uğurlamaları ile açıklanmayacak oranda büyük bir sağlık riski doğuruyor. Göstermelik değil, gerçek önlemler alın. Çünkü bu sınavlar adeta virüs saçıyor.”