Mustafa Özdal
Mustafa Özdal
E-Posta: [email protected] YAZARIN TÜM YAZILARI

Hekimler kamudan kaçıyor, olan vatandaşa oluyor

Köşe Yazısını Dinle

Son zamanlarda kamu hastanelerindeki hekim açığının dikkat çekici bir noktaya geldiğini duyuyorum.

Sorun öyle bir noktaya geldi ki kamu hastaneleri, emekli hekimleri davet etmek zorunda kalıyor veya emekli hekimler diledikleri zaman devlet hastanelerine başvuru yaptıklarında işbaşı yapabiliyor.

Peki bu duruma nasıl geldik?

Kamu hastanelerinde döner sermaye geliri azaldığı için, özellikle alanında isim yapmış hekimler, son yıllarda pıtrak misali çoğalan  özel hastanelere transfer olmaya başladı.

Böylece iyi hekimleri kaybeden devlet hastanelerinin döner sermaye gelirleri, iyice düştü.

Kamu hastanelerinin döner sermaye gelirleri düştükçe, özel hastaneler hekim yönünden güçlendi, devlet hastanelerinin kan kaybı devam etti.

Çünkü  iyi  hekimler, aslında  hastalarıyla birlikte özel hastanelere transfer oluyorlar.

Yani bir kısır döngü yaşanıyor özel ve kamu hastaneleri arasında.

Ve ne yazık ki bu kısır döngünün faturası vatandaşa çıkıyor.

Nitekim basit bir tedavi için kapısından içeri girdiğiniz özel hastanede, maaşınızın bir kısmını bırakmanız kaçınılmaz.

Hele hayati bir ameliyat olmanız gerekiyorsa, tarla, bağ, bahçe veya aracınızı satmanız bile  gerekebilir!

Tüm bunlara rağmen, kamu hastaneleri hâlâ ayakta duruyorsa, üç otuz maaşa çalışan idealist hekimlerin özverileri sayesinde duruyor.

O hekimlere bin selam olsun!

 

BUSİAD, ‘memlekette ekonomik kriz var’ diyor

Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği Yüksek Danışma Kurulu, son zamanlarda yaşanan ekonomik gelişmelere ilişkin bir  bildiri yayınladı.

İşinsanları, 6 maddelik bildiride, üretim ekonomisine geçmemiz gerektiğini söylemiş, yeşil ekonomiden söz etmiş…

Faiz artışıyla cari açık yaratılmasının mümkün olmadığını öne sürmüş, çözümün güven sağlayan ekonomiden geçtiğini iddia etmiş.

Ucuz işçililik politikasının bir işe yaramayacağını kaydetmiş, ihracatı artırma politikasını sürdürülebilir bulmamış.

Yüzümüzü Ortadoğu’ya değil Batı’ya çevirmemiz gerektiğini ima etmiş, yabancı sermaye için güven ve yatırım ortamı şart demiş.

İşte işinsanlarının son aylardaki en cesur açıklaması:

1) Öncelikle bir ekonomik kriz içinde olduğumuz gerçeğini saptamak, sorunlara üretilecek çözümleri belirlemek açısından önemlidir.

2) Yeşil ekonomi, inovasyon, endüstri 4.0, dijital dönüşüm konularına odaklanmış olan ve dünya ile entegrasyon kuran firmalarımız ucuz işçilikle, ihracatı artırma politikasını sürdürülebilir bulmamaktadır.

3) Şu anki konjonktürde yatırım iklimini uygun bulmayan firmalarımız; yatırım pozisyonunda, döviz hareketlerini faiz oranlarına göre daha fazla önemsemektedirler.

4) Faiz hareketleri ile cari fazla yaratılabileceğini düşünmemektedirler. Güven sağlayan ileriye dönük kapsamlı sürdürülebilir bir ekonomik program ile enflasyon, faiz ve dövizin istikrara kavuşacağı öngörülmektedir.

5) Batı dünyasından ekonomik olarak ayrışmamızı getirecek tercih bizi; toparlanması çok uzun zamanlara yayılacak bir ortama iter.

6) Yabancı sermaye için yatırım iklimini sağlayan şartların oluşturulması gerekmektedir.

 

Türk-İş kimi temsil ediyor?

Asgari ücrette işçi ve işveren sendikasının aynı rakamda buluştuğunu tarih yazmamıştır.

İşçi sendikaları çıtayı yüksek tutmuş, işveren sendikası ise kapıyı en düşük zam oranıyla açmıştır her zaman.

Bu durum, asgari ücret komisyonunun fıtratında vardır.

Ancak bu yıl, farklı bir durum var.

İşveren sendikasının 3 bin 100 lira gibi komik bir teklif vermesi anlaşılabilir.

Ancak işçileri temsil eden Türk-İş’in 3 bin 900 lirayı telafuz ederek, asgari ücret beklentisini  4 bin liranın altında tutması anlaşılmaz bir tutum.

Dahası milyonlarca asgari ücretliyi hayal kırıklığına uğratan  teklifin işçileri temsil eden sendikadan gelmesi, işverenin ekmeğine yağ sürer.

Aklı başında tüm ekonomi uzmanlarının asgari ücretin en az 5 bin liraya yükseltilmesinin,  talebi canlandıracağını söylediği bir dönemde, Türk-İş’in ne yapmaya çalıştığını var mı anlayan?

 

Erbakan zammıyla herkes kazanmıştı

Asgari ücret görüşmeleri bana merhum Necmettin Erbakan’ı hatırlattı.

1996 yılında Refah-Yol hükümetinde başbakan olan Erbakan, memurlara Temmuz 96’da yüzde 50+enflasyon farkı, Temmuz 97’de yüzde 30 +enflasyon farkı, toplamda yıllık yüzde 130 zam yapmıştı.

Aynı dönemde asgari ücret yüzde 101  artırılmış, kamu işçilerinin maaşlarına ise  yüzde 102 zam yapılmıştı.

Yani Cumhuriyet tarihinin en büyük asgari ücret, işçi ve memur zammı bu dönemde gerçekleşmişti.

O günleri hatırlayalım…

Bütçe açık vermemiş, ekonomi canlanmış, işçi ve memurlar enflasyona ezdirilmemiş, talep arttığı için esnafın yüzü gülmüş, işveren batmamış, işsizlik yükselmemişti.

Yani herkes kazanmıştı.

Asgari ücret hadisesine bir de bu perspektiften bakalım.

ilk yorumu sen yap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

BUGÜN EN ÇOK OKUNANLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz..
X