Salgın nedeniyle insanların evden çıkmaması, sanayi üretiminin yavaşlaması ve trafik yoğunluğunun düşmesi hava kirliliğinin azalmasına yol açtı. Ancak Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Sevim Yürüten, bu durumun kalıcı olmadığını belirterek, “Sanayileşmenin yoğun olduğu ilimizde maalesef sanayi ve yerleşim yerleri Bursa’nın coğrafik ve meteorolojik konumu göz önünde bulundurularak yapılmadığından hava kirliliği açısından olumsuz tablo görülmektedir. İlave tedbirlerle bu konunun üzerine gidilmelidir” dedi.
Pandemi sürecinden dersler çıkarmamız gerektiğini belirten Yürüten, şu önerilerde bulundu: Halkımıza çevreye duyarlı olma bilincini aşılamalıyız. Kaçak olarak salınan zehirli gazların geleceğimizi tehdit ettiğinin farkındalığını oluşturmamız gerekiyor. Yapılaşmaların dikine yapıldığında inversiyon akımlarına sebep olduğunu yatay mimariye önem verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
—————————
Çevte Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Sevim Yürüten, bu hafta Pazartesi Söyleşileri’nin konuğu oldu.
Yürüten’le oda seçimlerinden, pandemi sürecinin çevreye etkilerine, hava kirliliğine yol açan etkenlerden, daha temiz bir çevre için yapılması gerekenlere kadar birçok konuda sorularımızı yönelttik.
-Öncelikle Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin yeni Başkanı Sevim Yürüten’i kısaca tanıyabilir miyiz?
Söğüt/ Bilecikliyim. 1993 yılında Uludağ Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nü kazandıktan sonra Bursalı oldum diyebilirim. 1997 yılında Uludağ Üniversitesi’nden mezun oldum. Daha sonra 2006 yılında Uludağ Üniversitesinde yüksek lisansımı tamamlayarak yüksek mühendis ünvanını aldım. Meslek hayatımın 23. yılındayım. İş hayatımın tamamında özel sektördeydim. Evliyim ve 10 yaşında bir prensesim var. Eşimle birlikte 13 yıl önce kurduğumuz ÇED ve Çevre Danışmanlık firmamız var.
TOPLANTILAR ONLİNE
Sağlık Bakanımızın halkımıza evde kalınması gerektiği çağrısından itibaren çalışanlarımızla birlikte evden çalışma kararı aldık. Yaklaşık 1,5 aydır acil ve elzem ihtiyaç olmadıkça dışarıya çıkmıyorum. Hem şirketimizde yönetici olmam hem de Bursa ÇMO Şube Başkanı olmam sebebiyle sorumluluklarım var. Evde telefon ve bilgisayar aracılığıyla sürekli görüşmeler ve online video konferanslarla toplantılar, eğitimler ve söyleşiler yapıyoruz. Elimizden geldiğince sosyal medya aracılığıyla mesleğimizin önemini vurguluyor, hem meslektaşlarımıza hem de halkımıza bilgilendirmeler yapıyoruz. Ayrıca çevresel problemler ve önlemler hakkında uyarılarda bulunuyoruz. Bunların dışında annelik ve ev işlerini de aksatmadan sürdürmeye çalışıyorum. Bu sürecin benim için en güzel tarafı ailecek birlikte daha fazla vakit geçirmemiz.
“ODA SEÇİMLERİNDE BEN DEĞİL BİZ DEDİK”
-Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şubesi’nin son kongresinde ekibinizle birlikte yönetime seçildiniz. Yani üyeler değişim isteğini sandığa yansıttı. Öncelikle seçimi değerlendir misiniz?
Seçim süreci beni çok onura eden bir süreçti. Aklımda hiç böyle bir durum yokken arkadaşlarım, çevre camiası ve yakın çevrem beni bu sürece yöneltti. Yani seçime girmemiz değişim ile ilgili gelen talepler doğrultusunda doğal olarak gelişmiş bir süreç. Çok hızlı bir şekilde etkin ve yetkin bir yönetim listesi oluşturduk. Her biri kendi kulvarlarında kendilerini ispatlamış deneyimli kişiler.
Özel sektör, üniversite ve kamuda görev yapan yönetim kurulundaki arkadaşlarımla birlikte “ben değil biz” mottosuyla ve ekip ruhuyla çalışıp, güç birliği oluşturup, herkesi kucaklayan bir anlayışla ve daha iyiye hep birlikte ulaşmak adına yola çıktık.
Konusunda tecrübeli sektör temsilcilerimiz, bizleri yetiştiren hocamız, farklı bakış açıları ile bizleri ileriye taşıyacak olan genç arkadaşlarımızla “Daha iyisi için sinerji” diyerek şubemizin 2. dönem yönetim kurulu seçim sürecini tamamlayıp meslektaşlarımızın tercihi ile göreve getirildik. Buradan yönetim kuruluma ve meslektaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Önceki dönem başkanımıza ve ekibine de verdikleri tüm emekler için tekrar teşekkür ediyorum.
-Yeni dönemde nasıl bir ÇMO Bursa Şubesi göreceğiz?
Odamızın yeni döneminde; meslektaşlarımıza ulaşmak, birleştirmek, yetkinliklerimizi artırmak, paydaşlarımız ile iletişimi arttırmak, ortak çalışma ortamları sağlamak, çalışma komisyonlarımızın etkinliklerini arttırmak amacındayız. Bununla ilgili olarak üyelerimizle geçtiğimiz şubat ayında yaptığımız strateji çalışmamızda hedeflerimizi belirledik ve bu doğrultuda faaliyetlerimize devam ediyoruz. Meslektaşlarımızın yasal hakları konusunda farkındalık sağlayıp onlara destek olmak, kent planlamasında aktif rol almak, üyelerimizin odamıza aidiyet duygusunu güçlendirmek, üye olmayan tüm meslektaşlarımıza ulaşmak ve üye olmalarını sağlamak, çevre bilincini artırmak amaçlı sosyal sorumluluk projeleri yürütmek, bölgemiz ile ilgili çevresel sorunlarda üyelerimizin bilgi birikimleri ve sektörel deneyimlerinden faydalanarak yönlendirici ve yol gösterici olmak istiyoruz .Çevre bilinci yüksek bir toplum için tüm meslektaşlarımızla çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
ÇEVRE İÇİN DAHA FAZLA TEDBİR
Doğru tespitler. Bursamız maalesef hava kirliliğinden oldukça muzdarip bir il. Salgın sürecinde hava sıcaklıklarının artması nedeniyle ısınma kaynaklarının kullanılmaması, sokağa çıkma yasaklamaları ve birçok faaliyetin durdurulması nedeniyle trafiğin azalması, sanayi tesislerinde üretimin düşmesi ya da üretime ara verilmesi hava kirliliğinin azaltarak hava kalitesi iyileşmesine sebep olmuştur. Ancak yaşanan iyileşmenin kalıcı olduğunu söylemek mümkün değil. Sanayileşmenin yoğun olduğu ilimizde maalesef sanayi ve yerleşim yerleri Bursa’nın coğrafik ve meteorolojik konumu göz önünde bulundurularak yapılmadığından hava kirliliği açısından olumsuz tablo görülmektedir. Valiliğimiz gerek denetimler yaparak gerekse Mahalli Çevre Kurulu Kararlarıyla hava kirliliği konusunda önemli adımlar atmakta. Ancak bizlerin ve akademisyenlerimizin görüşleri alınarak daha fazla ilave tedbirle bu konunun üzerine gidilmelidir.
-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı salgın nedeniyle alınan önlemlerin kentlerin hava kalitesine olan yansımasını içeren bir rapor yayınladı. Rapora göre Şanlıurfa ve Erzurum hava kalitesi en fazla düzelen kentlerin başında geliyor. Oysa bu iki kentin sanayisi gelişmemiş. Bu araştırma, hava kirliliğin temel nedeninin sanayi tesislerinin ürettiği kirletici emisyonlar olduğu teziyle çelişiyor mu?
Aslında çelişmiyor. Çünkü o kentlerdeki kirlilik kaynağı sadece trafik ve ısınma kaynağı. Bunlarda düşüş meydana geldiği için hava kirliliği de azalmış oldu. Bu dönemdeki meteorolojik koşullar, kullanılan yakıt türleri, araç hareketleri, coğrafik unsurlar, yapılaşma, ölçüm istasyonlarının yeri gibi unsurlar istatistikleri etkileyebilmektedir. Her il, kendine özgü şartları ile değerlendirilmelidir.
DİKEY DEĞİL YATAY YAPILAŞMA
-Salgın günlerinde hava kalitesi arttı. Bu durum, salgın bitince sizin de söylediğiniz gibi havanın yeniden kirleneceği anlamına geliyor. Çevre duyarlılığı bakımından salgından ders çıkaracak mıyız?
Umarım çıkartacağız. Havanın bahsedilen kaynaklar tarafından kirletildiği açıklanmasına rağmen ilk defa bu denli uygulamalı olarak bu etkiyi hissetmiş olduk. Çünkü hepimiz etkiyi açıkça gördük. Bizler de bu süreçte gelişen farkındalığın artması için çalışmaya devam edeceğiz. Tüm ilgili paydaşlar ile kalıcı aksiyonların alınması yolunda adımlar atacağız. En temel hak olan temiz hava hakkı tabii ki çok önemli, sağlık olmadan sanayiden, üretimden bahsetmek mümkün değil bu konuda acil önlemler şart. Burada hava emisyonu çıkaran tüm tesislerin, araçların, konutların sahiplerine, idarecilerine büyük görev düşüyor. Sadece yerel yönetimlerle, resmi kurumlarla yasalar çıkarıp uygulayarak bu işin çözülemeyeceği belli. Halkımıza çevreye duyarlı olma bilincini aşılamalıyız. Kaçak olarak salınan zehirli gazların geleceğimizi tehdit ettiğinin farkındalığını oluşturmamız gerekiyor. Yapılaşmaların dikine yapıldığında inversiyon akımlarına sebep olduğunu yatay mimariye önem verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
“DOĞAM YAŞAM ÖZLEMİ TARIM ALANLARINI TAHRİP ETMESİN”
-Salgın süreci, ihtiyaçlarımızdan daha fazla tükettiğimizi gösterdi bize. Ve aynı zamanda, doğal yaşamın değerini ortaya koydu. Çünkü insanlar, bir kaç dönüm toprak edinip, ihtiyaçlarını doğal yollardan karşılamanın hayalini kuruyor. Köyümüze geri dönecek miyiz?
Kentleşen nüfusumuz her ne kadar böyle özel dönemlerde hayallerindeki kırsal yaşamı ve kendi besinini elde etmeyi hayal etse de bu gerçekçi değil. Dünyada her gün sanayi, teknoloji gibi alanlarda yeni gelişmeler oluyor. Bu gelişmelere gözünüzü kapayıp görmezden gelemezsiniz. Bence bu konunun anahtar sözcüğü “tedbir”. İkinci önemli kelime ise “planlama”. Plansız yapılan veya iyi planlanamayan kentler, sanayiler, altyapılar, ulaşım gibi faktörler zarar olarak dönmektedir. Planlar günümüz koşullarına göre çevresel faktörler göz önünde bulundurularak güncellenmelidir. Bu süreç sonrasında yaşam şeklimizde değişim olacağı da bir gerçek. Umarız salgın sonrası insanlarda oluşan bu doğaya dönüş duygusu tarım arazilerimizin talan edilmesiyle sonuçlanmaz.
-Biraz da Bursa’yı konuşalım. Bursa malum bir sanayi kenti. Ancak aynı zamanda tarım kenti. Hızlı sanayileşme, düzensiz göçü tetikledi. Düzensiz göç de kaçak ve çarpık yapılaşmayı beraberinde getirdi. Kaçak ve çarpık yapılaşma ise verimli tarım alanlarını tahrip etti. Ancak hala Türkiye’nin en büyük ve verimli tarım alanlarına sahibiz. Sanayi gelişirken, tarım alanlarını nasıl koruyabiliriz?
Az önce bahsettiğim gibi planlama çok önemli bu konuda ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu planlar yapılırken ilgili akademik odalarımızın da görüşlerinin alınması çok önem arzetmektedir.
“EN BÜYÜK MALİYET ÇEVREYİ KİRLETMEK”
Hiçbir maliyet çevreyi kirletmenin kalıcı zararından daha yüksek olamaz. Sanayicinin en büyük sıkıntılarından biri diğer ülkelerde ve ülkemizde merdiven altı üretim yapanların çevreci üretim yapmaması. Bundan dolayı rekabet edebilmek için sanayicilerimizin çok acı bir şekilde bu yollara başvurduklarını görmekteyiz. Sanayicilerimiz üretime direk katkı veren yatırımlar harici yapılacak yatırımları gider olarak değerlendirdiğinden maliyetleri yüksek bulmaktadır. Çevre Kanunu’nda ceza miktarları yeterince caydırıcı olmakla birlikte çevre bilincinin, çevreci üretim kültürünün olgunlaşmaması ve daha çok kazanmak adına yapılan yanlışlardan kaynaklı bir durum. Sanayicilerimizin temiz üretim ve yaşam döngüsü analizi gibi ana ilkeleri benimsemesi ve uygulaması gerekir. Çevreci üretim yapanların teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum.
-Bir oran vermek gerekirse, sanayicilerin ne kadarı çevreci üretim yapıyor?
Ne yazık ki bu konuda ülkemizde net bir rakam verecek veriler elimizde yok. Ancak son yıllarda çevre yasa ve yönetmeliklerine uyum sağlanması konusundaki iki ana unsur; uluslararası ana tedarikçi firmaların talep ettiği standartlar ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tüm sistemi artık elektronik ortam üzerinden izler hale gelmesinden dolayı çevreci üretimlerin arttığını düşünüyorum. Süreçten ümitliyiz. Bu da çevre mühendislerinin önemini bir kez daha ortaya çıkarıyor diye düşünüyoruz. Ayrıca bu pandemi sürecinin de çevreci üretime pozitif olarak yansıyacağını ümit ediyorum.
“HALA ÇEVREYİ KİRLETEN TESİSLER VAR”
-Çevreye zararlı üretim noktasında, yasalar mı yetersiz, yoksa yasalar yeterli de uygulamalarda mı sorun var?
Bir kısım sanayici halen üretim maliyetlerini ileri sürerek çevreye zararlı üretim modelinde ısrarcı. Ancak Türkiye’nin geldiği noktada bu tür bir kalkınma modeli kabul edilebilir değil. Toplumumuz bu konulara artık çok daha duyarlı ve talepkar. Üstelik salgın sonrası dönemde çevre ve insan sağlığı çok daha fazla ilgilenilen bir konu olacaktır. Çevre mevzuatı yetersiz değil, mevzuatta sürekli düzenlemeler yapılıyor. Denetimler ve online izlemeler arttırılmalıdır.
-Son yıllarda toplumda çevre bilincinin geliştiğini düşünüyor musunuz?
Gelişiyor ama daha da gelişmeli. Mesleğimizin geldiği nokta ve özellikle genç kuşağın beklentileri bunun en önemli göstergesi. İnsanlar artık içtiği suyu, soluduğu havayı ve yaşadığı toprakları daha çok sorguluyor. Yerel yönetimlerin ve özel sektörün her türlü platformda çevre konusundaki hassasiyetlerini belirtmesinin altında da bu yatıyor. Bu insanımızın daha sağlıklı bir çevrede yaşama istekleriyle doğrudan alakalı. Bu bilincin ailede başlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda el birliğiyle çok çalışmalıyız. Çevre bilinci sürekli eğitimlerle ve bilgilendirmelerle daha da geliştirilebilir. Toplum ve sanayicinin sıfır atık prensibini benimsemesi ve uygulamasının önemli olduğunu düşünüyorum.