20’li yaşlarında Batı ülkelerini gezerek başladığı dünya turuna son yıllarda Doğu ülkerini dolaşarak devam eden gezgin kız Betül Güleç, hiçbir hazırlık yapmadan eline bavulunu alıp bilinmeyen bir yolculuğa çıkıyor. Güleç, farklı ülkelerde yaşayan insanların kültürlerini tanımak için çıktığı yolda kendini tanımış. Sarışın olduğu için Ortadoğu ülkelerinde ABD ajanı sanılan Güleç, Afrika ülkelerinde de beden diliyle anlaşmış.
Betül Güleç kimdir
İstanbul’da doğan Betül Güleç, İstanbul Üniversitesi Ekonometri Bölümü’nden mezun oldu. Üniversiteden mezun olana kadar İstanbul‘da yaşayan Güleç, 5 yıl İtalya‘da kaldı. Bu ülkede rehberlik yapan ve Venedik Belediyesi’nde yabancıların İtalya‘ya entegrasyon sürecindeki projede çalıştı. İtalya’dan sonra Yunanistan‘da, Yunan adalarında İtalyanlar için rehberlik yapan Betül Güleç, bu ülkede 1 yıl kaldıktan sonra 6 ay Almanya‘da yaşadı. Daha sonra Türkiye‘ye kesin dönüş yaptı. Genç gezgin, yaklaşık 40 ülke gezdi. İtalyanca, İngilizce ve orta düzeyde Almanca bilen Güleç, son yıllarda Doğu ülkerini gezerek, farklı kültürlerle tanıştı. Güleç, otomotiv sektöründe çalışıyor.
Pazar Söyleşisi‘nin bu haftaki konuğu, ‘gezgin kız‘ olarak tanınan Betül Güleç.
Farklı kıtalarda, onlarca ülkeyi gezen Güleç, amacını, yaşadıklarını ve edindiği tecrübelerini paylaştı. Söyleşinin bir bölümünü Haflinger Çiftliği‘nde at sırtında gerçekleştirdik.
Dünyayı gezen Betül Güleç, son olarak Afganistan‘a gitmiş.
Afganistan dönüşü ayağının tozuyla, hem bu ülkede yaşadıklarını hem amaçlarını hem de gözlemlerini anlattı.
-Ben gezmeyi çok seven biri değilim ama insanın bir amacı olmalı. İnsan, kendini bildi bileli, varlığını anlama arzusu taşır. Kolunuz bile ağırdığında hemen doktora gidip sebebini anlamaya çalışıyorsunuz. Rutin hayatın içinde bir şekilde yaşıyorsunuz ancak farklı durumlarda ve farklı şartların içinde olduğunuz zaman, bambaşka hallere giriyorsunuz, başka yanlarınızla yüzleşiyorsunuz. Hem kendinizi tanımak, hem de başkalarını tanımak için bence başka dünyaların içine girmek çok önemli. 20’li yaşlarda Avrupa ülkelerine ve ABD’ye gittim. Klasik müziği çok seviyordum ve o ülkelerde konserlere gidiyordum. Sistemin pazarladığı bazı yerler var siz ona kapılıp hareket ediyorsunuz.
-Sistemin pazarladığı yerlerin dışında başka dünyalar da var ve siz de hayatınızın bir bölümünden sonra o ülkelere yöneldiniz değil mi?
Doğru. Ortadoğu tarihiyle çok ilgileniyorum. Biz de Müslüman bir ülkeyiz ama İslam‘ın algılanışı birçok Müslüman ülkesinde çok farklı. Mezhepsel yaşayış farklılıkları var. Mesela İran… Amacım farklı kültürleri sadece izlediğim belgeselerden ve televizyon programlarından değil, oralara giderek ve bizzat içinde bulunarak tecrübe etmek. Son yıllardaki destinasyonlarım Doğu ülkeleri oldu.
İLKEL KABİLEYLE 15 GÜN YAŞADIM
-Ben de bunu soracaktım, neden Ortadoğu coğrafyasında Müslüman ülkelere gidiyorsunuz? Bu bölgelerde yaşadıklarınızı anlatır mısınız?
Öncelikle tehlikeli olarak gösterilen Afrika‘yla başladım. Afrika‘da Etiyopya’ya gittim. Etiyopya’nın güneyinde ilkel kabilelerle 15 gün yaşadım. Tamamen dünyadan kopuk bir şekilde yaşIyorlar. Sabah avlanıp akşam avını yiyen ve üzerlerinde hiçbir giysi bulunmayan, en konforlu yaşayanı çadırda barınan insanlardı. Beyazlarla iç içe olmadıkları için beni gördükleri zaman ürktüler. Tabii ben de ürktüm. Ayrıca hastalık tehlikesi de var. Tedbir alsanız bile onlar gibi o yaşantıya alışkın olmadığınız için mikrop kapabilirsiniz. Yemek sorunu var, yıkanma sorunu var. Mesela bir gölette yıkandıkları için ben 15 gün boyunca mendillerle kendimi temizledim.
Yurt dışı yolculuklarınıza hazırlık yapıyor musunuz? Kimlerle irtibata geçiyorsunuz?
Gideceğim ülkenin konsolosluğunu arayıp, vize gerekip gerekmediğini sormak dışında hiçbir organizasyon yapmıyorum. Ama tehlikeli coğrafyalara gitmeden önce hem tehlikelerden korunmak hem de maddi destek sağlaması için, gideceğim ülkeden bazı insanlarla temas kuruyorum. Mesela Pakistan’a giderken yazdığım bir makelenin sunumunu yapmam için oradaki bir üniversiteden davet aldım ve konaklamayı onlar karşıladılar.
“DUA OKUYARAK KURTULDUM”
Tehlikeli bölgelerde nelerle karşılaştınız?
Amacım sadece farklı ülkelerdeki yaşantıları gözlemlemek değil, onlarla konuşmak ve neler hissettiklerini öğrenmek. Etiyopya‘dan sonra Filistin‘e gittim. Tel Aviv‘e minibüsle gittim ardından otobüsle Kudüs’e geçtim. Ramallah ve Beytüllahim’i gezdim. Kontrol noktalarından geçtim ve İsrail ile Filistin arasındaki çatışmalara tanık oldum. Bir çatışmayı cep telefonumla görüntümek isterken, 10-15 Filistinli kovaladı beni. Cep telefonuma vurup, tepki gösterdiler. Sanırım sarışın olduğumdan dolayı ABD veya Avrupalı sandılar. Türk‘üm ve Müslüman’ım deyince, Fatiha suresini okuttular. Böylece ellerinden kurtuldum. Filistin sonrası da Pakistan‘a gittim. Bu arada Malezya, Hindistan, Tayland gibi ülkeleri de gezdim. Buraları tamamen kendim için gezdim. Fiziksel yolculukların sonucunda ruhsal yolculukların da size eşlik ettiğini gördüm.
“BEDEN DİLİYLE ANLAŞTIM”
Kaç dil biliyorsunuz?
İngilizce, İtalyanca ve orta düzeyde Almanca biliyorum.
Gittiğiniz ülkelerde sadece bu diller konuşulmuyor. Nasıl anlaştınız insanlarla?
Sözel olarak anlaşmıyorsunuz zaten. Hareketler yardımıyla ve beden diliyle anlaştık. Etiyopya’da 80 farklı dil konuşuluyor. Her kabilenin dili de birbirine yakın değil. İngilizce bilmek havalaanında önemli ama kabilelerin içinde işe yaramıyor.
“BENİ AJAN SANIYORLAR”
Gittiğiniz yerlerde ilgi çekici anılarınız oldu mu?
Gittiğim yerlerde ajan zannediliyorum. Pakistan’dayken Taliban‘ın saldırısıyla 150 kişi öldü ve üniversiteler kapandı. Ben de sunum yapamadım. Ama televizyon programına katıldım. Programda tanıştığım insanlar, ilk geldiğimde, ajan sanıldığım için peşime bazı insanların takıldığını ve izlenildiğimi söylediler.
Özel eğitim alan savaş muhabirlerinin gittiği tehlikeli bölgelere nasıl çekinmeden gidiyorsunuz? Ölüm korkusunu hissettiniz mi?
İnsanları ve yaşamı seviyorum. “Kendini ölüme atan bir insana hayran olabilmem için öncelikle onun yaşamı sevdiğini bilmem gerekiyor” diye bir söz vardır. Bence hayatta her insanın bir meselesi olması lazım o mesela değerli olması gerekir. Benimki çok değerlidir diye söylemiyorum ama farklı ülkelerde yaşayan insanların kültürlerini tanımak için çıktığım yolda kendimi tanıyorum. Bazı şartların değişiyor olması insanın o şartlarda ne yapmasını gerektiğini öğretiyor ve kendisiyle yüzleşmesini sağlıyor. Afganistan‘da katıldığım bir televizyon kanalında Türkiye‘yle Afganistan arasındaki özgürlüğün kıyaslamasını yapmamı istediler. Ama, oradaki dini hassasiyet çok yüksek olduğu için, Afganistan’daki dini algılayışın Türkiye‘dekinden farklı olduğunu söylemeye cesaret edemedim. Bunun yerine hep kültürel ortaklıktan söz ettim. Gittiğiniz ülkelerin hassasiyetlerine, ne konuşacağınıza çok dikkat etmelisiniz. Tehlikenin nerden geleceğini bilmiyorsunuz. Özellikle Afganistan‘da. Bir sabah silah sesleriyle uyandım.Kabil‘in merkezinde dolaşmadan kısa bir süre önce çatışma olduğunu ve 3-5 kişinin öldüğünü, çok sayıda insanın yaralandığını söylediler.
Yurt dışında Türklere bakış açısı nasıl?
Türkler genelde seviliyor. Müslüman ülkelerde Türk diziler seyrediliyor. Bana gelecek bölümlerde ne olacağını soruyorlardı. Türkiye‘de yaşamanın büyük avantaj olduğunu söylüyorlar. Ve bizim ülkemizi çok ileri görüyorlar. Avrupa‘da da son yıllarda Türkiye‘ye bakışta yumuşama var.
ÖNEMLİ OLAN ŞARTLAR KÖTÜYKEN İYİ OLABİLMEK
Türkiye’nin Güney sahillerinde rahat ve konforlu bir tatil yapmak varken neden ölüm tehlikesi olan coğrafyalara gidiyorsunuz?
Birkaç neden var. Öncelikle farklı şartlara girince kendimi anlayabiliyor ve kendimle yüzleşebiliyorum. Herkes iyilikten dem vurur ama iyiyken iyi olmak kolaydır. Şartlar kötü olduğunda da iyiliğinizi muhafaza ediyorsanız gerçekten iyisinizdir. Şartlar sizi başka birşeye zorladığında ne hala girdiğimi tecrübe ediyorum ve kendimle yüzleşiyorum. “İslam Felsefesi’nde Ahlak” isimli kitapta, “insan kendine, nasıl mutlu olabirim diye sormamalı, nasıl mutluluğa layık olabilirim diye sormalı” der. Nasıl mutlu olabilirim sorusunun yanıtı, daha iyi bir ev, daha iyi bir araba olabilir. Ama mutluluğa layık olmanın yolu, insanlara yardım etmek ve insanlığa hizmet etmekten geçer. Mutluluğa layık olmak isteyen biri için mutluluğun garantisi yoktur. Gezdiğim yerlerde yardım kuruluşlarına gittim, yardım kamplarını gezdim. Kendi imkanlarımla hediyeler almaya çalıştım yabancı insanlara. Benim için Afgan, Türk, Müslüman, Hristiyan, kadın ve erkek ayırımı yoktur.
Son olarak gezidğiniz yerlerle ilgili notlar alıp arşivliyor musunuz? Bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Tecrübe ve his olarak benim içimde arşivleniyor gözlemlerim. Yaşadıklarımı özendirmek için notlarımı toparlayabilirim. Ama çok da haddimi aşmak istemiyorum.