Anayasa Mahkemesi’nin, dershaneleri kapatan yasayı iptal etmesine Milli Eğitim Bakanlığı’ndan jet yanıt geldi.
Yüce Mahkeme, gerekçeli kararında özetle, ‘öğrencilerin maddi ve manevi gelişimine devlet müdahale edemez” demiş, mevcut eğitim sisteminde dershaneleri bir ihtiyaç olarak tanımlamıştı.
Bakanlık ise, “Hay hay, kursları kapatmıyorum” dedi, ancak, çeşitli kısıtlamalarla kursların (yeni dershane) içeriğini boşalttı.
Nitekim, 1 Eylül‘de resmen yürürlüğe girecek kurslarda, öğrenciler sadece 3 ders alabilecek.
Pazar günü kurs olmayacak…
Temel liselerde okuyanlar kursa gidemeyecek….
Kurslar, Milli Eğitim Müdürlüklerinden değil Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ruhsat alacaklar.
Yeni sistemi sorduğum eğitimciler, özel eğitim kurslarının üniversiteye hazırlıkta yetersiz kalacağını söylediler.
Peki bu durumda öğrenciler ne yapacak?
Ailesi varlıklı olan öğrencilerin önünde 2 yol var:
Ya temel liselere kayıt yapacaklar…
Ya da özel ders alacaklar…
Orta direk veya dar gelirli ailelerin çocukları ne yapacak?
Orta direk aileler, dişinden tırnağından arttırıp, çocuğunu yıllık ücreti 6-7 bin liradan başlayan dershaneden bozma temel liselere kayıt yaptıracak veya yemeyip, içmeyip, birikimlerini özel derslere harcayacak.
Yeni sistemde en fazla dar gelirli öğrenciler mağdur olacaklar.
Ayrıca yeni sistem, evlerde kaçak özel ders verilmesine yol açacak.
Önümüzdeki günlerde, bu tür evlerin pıtrak misali çoğalacağına tanık olacağız.
Eğitimciler, başından bu yana sınava dayalı sistemi değiştirmeden dershane veya kursların tasfiye edilemeyeceğini söyleyip durdu.
Ve öyle de oldu.
Nitekim, dershaneler yasayla kapatıldı ancak kurs ihtiyacı giderilemedi.
İşte bugün yaşananlar ortada…
Çağdaş dünyada, elbette dershanelerin yeri yok.
Ancak, çağdaş eğitim sisteminde, öğrencilerin geleceğini birkaç saatlik sınavlar da belirlemiyor.
Sınav sisteminin de olmazsa olmazı, kurslar.
Dershaneler kapatılmadan önce, sınav sistemini kaldıracak alt yapı oluşturulsaydı, eğitim camiası bambaşka gündemlerle meşgul olacaktı.
CHP Nilüfer’e güçlü aday
CHP‘de birkaç gün sonra delege seçimleri başlıyor.
Yani genel merkez koalisyon görüşmelerine odaklanmışken, örgütler sandık başında ilçe ve il kongrelerinin kaderini tayin edecek delegeleri seçecek.
Kongrelerin yaklaşmasıyla, adaylar da netleşmeye başlıyor.
Önceki gün Nilüfer‘de Mehmet Turan Tansal’ın adaylığından söz etmiştim.
Tansal‘ın adaylığı kesinleşmiş.
Konuşmamızda, “Evet adayım. Yarından itibaren mahalleleri gezmeye başlayacağım. Milletvekillerinden belediye başkanlarına kadar, çok sayıda partilinin desteğini aldım” dedi.
Metin Çelik başkanlığındaki il yönetiminde görev alan Tansal, ilkesel bir duruş sergileyerek, bu görevinden ayrılmıştı.
Partide sevilen ve tabanda karşılığı olan bir isim Tansal.
1990’lı yıllarda SHP‘de gençlik kollarında görev alan Tansal, ziraat mühendisi.
Başta Ziraat Mühendisleri Odası olmak üzere, akademik odaların da desteğini aldığını belirtti Tansal.
Tansal, kendisine destek veren isimleri deşifre etmek istemedi ancak başta Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Necati Şahin ve Deniz Baykal olmak üzere, etkili isimlerin Tansal‘ı desteklediğini belirtebilirim.
Bu arada, eski ilçe başkanı Özgür Şahin de, yakın çevresine aday olacağını söylemiş.
Et nasıl ucuzlar?
Milli geliri Türkiye‘den epey fazla olan Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında, en pahalı et bizde.
Et ve Süt Kurumu, kendi mağazalarında yüzde 5’lik bir indirime gitti ama nafile.
Tam da bu dönemde, Karacabey Kırımızı Et Üreticileri Birliği Başkanı Nuri Karaca’dan öneri geldi.
Karaca, “Çare Fransız Şarole (Charolais) ırkı sığır ithalatında” diyor.
Nitekim, besiden çıkmış aylık Holstein ırkı sığırdan 250 kilo et çıkarken, Şarole‘den yaklaşık 500 kilo et çıkıyormuş.
Yani maliyet aynı ancak verim 2 katıymış.
“Devlet, sıfır faizli kredilerle küçük üreticiye Şarole sığırlarını dağıtsın. Birkaç sene sonra et fiyatları otomatik olarak düşer” diyen Karaca‘nın önerisini paylaşmış olayım.