Şu bir gerçek ki cumhur ittifakıyla Türkiye’de yeni bir koalisyon dönemi başlıyor.
Ancak parlamenter sistemdeki koalisyonlarla cumhurbaşkanlığı sistemindeki koalisyonları eş değer tutmak doğru değil.
Parlamenter sistemdeki koalisyonlar sandık sonuçlarına bağlı olarak zorunluluktan doğan ve bazen ideolojileri farklı partileri bile işbirliğine zorlayan bir hükümet modeli olarak biliniyor.
Bu da kimi zaman 1 yılını bile doldurmayan, siyasi buhranları beraberinde getiren, erken seçimi kaçınılmaz kılan, reformlardan uzak, sıkıntılı dönemleri anımsatıyor bize.
Ne var ki başkanlık sistemindeki koalisyonu,siyasi parti temsilcilerini rızalarıyla biraraya getiren, program ve ilkeler etrafında şekillenen işbirliğine fırsat veren, daha sağlıklı bir model olarak tanımlayabiliriz.
Gündemde olan cumhur ittifakını oluşturan siyasi partiler de bu tanıma uyacak yapıda.
Nitekim terörle mücadele, dış politika, AB meselesi, eğitim ve ekonomi olmak üzere temel konularda bu 4 partinin aynı noktada durduğunu biliyoruz.
Bu siyasi partilerin tabanlarının da birbirine yakın olduğunu düşündüğümüzde, söz konusu ittifakın sağlam temeller üzerine oturacağını söyleyebiliriz.
Ayrıca ittifaklar siyasi partilerin uzlaşmasını zorunlu kıldığı için toplumsal kutuplaşmaların da önüne geçecektir hiç kuşkusuz.
——————————-
Bahçeli’nin öngörüsü
Ancak o da ne, bayram değil, seyran değil Bahçeli, bir grup toplantısında başkanlık sistemiyle ilgili olumlu açıklamalar yaptı.
Hatırlayın o günleri, part içi muhalefet Bahçeli’nin koltuğunu sallıyor, MHP’nin oyları eriyor, Akşener ise Bahçeli’nin en büyük muhalifi olarak parlıyor/parlatılıyordu.
Bugün olan ne?
-MHP’nin oyları toparlandı ve ilk kez iktidar ortağı olma ihtimali belirdi.
-Parti içi muhalefet tasfiye edildi ve Bahçeli genel başkanlık koltuğunu sağlamlaştırdı.
-YSK’nın açıklamasına göre Akşener’in partisi seçime bile giremiyor ve İyi Parti bazı anketlerde barajın altında gösteriliyor.
O gün Bahçeli’nin başkanlık sistemini ortaya atarak ne yapmak istediğini kimse anlayamamıştı.
Bugün Bahçeli’nin neden başkanlık hamlesini yaptığını anlamayan var mı acaba?
—————————–
Sevimli kedi Tombi
Seferden döndükten sonra da adını Müezza koyacağı kediyi sahiplenmiş.
Siyah beyaz bir Habeş kedisi olan Müezza, Arabistan’ın kavurucu çöl sıcaklarından Hz Muhammed’in sahip çıkmasıyla kurtulmuştu.
İslamiyet’in Elçisi Hz Muhammed’in kedilere ilgisi, duyarlılığı işte böyleydi.
Yani kedi beslemek sünnettir.
Hz Muhammed bir gün kedisi Müezza’nın su içtiği kaptan abdest almak istemiş.
Buna tanık olan Sabah-i Kiram Ebu Nuaymi kedinin abdestli sudan içtiğini hatırlatınca Hz Muhammed, “Onlar en temiz ağıza sahiptirler” demiş ve kedinin su içtiği kaptan abdest almış.
Yani kediler, su içtikleri kaptan abdest alabileceğiniz kadar temiz hayvanlardır.
Şimdi bunları neden hatırlatıyorum?
İzmir’de bir ilkokulda Tombi isimli kedi, minik öğrencilere kendisini çok sevdirmiş.
Bal renginde baldan tatlı kedi, çocukların isteği ve öğretmenin de izniyle sınıfta yaşamaya başlamış.
Ancak kediyle ilgili en ufak bir bilgiye sahip olmayan velinin biri, hijyen kaygısıyla Tombi’yi kapı dışarı ettirmiş.
Neyse ki öğrencilerin sevgisi galip geldi ve Tombi, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü’nün devreye girmesiyle yeniden ders başı yaptı.
Şu kedilere alerjisi olan zatlar anlayın artık!
Kediler tertemiz hayvanlardır.
Aşılarını yapmak kaydıyla yatağınızda bile yaşatabilirsiniz, o derece.