Olay Gazetesi Bursa

Çare yenilenebilir enerji

Enerji krizinin yaşandığı son günlerde yenilenebilir enerji gündemde. EMO Bursa Şube Başkanı Burak Özgen, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin çok büyük olduğunu belirterek, “Almanya’da güneşlenme süresi yıllık bin 600 saat, günlük de 4,38 saattir. Ülkemizde ise güneşlenme süresi yıllık 2 bin 741 saat, günlük 7,75 saattir. Ancak Almanya’da yenilenebilir enerjinin payı yüzde 50,55 iken, Türkiye’de […]

Enerji krizinin yaşandığı son günlerde yenilenebilir enerji gündemde. EMO Bursa Şube Başkanı Burak Özgen, Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyelinin çok büyük olduğunu belirterek, “Almanya’da güneşlenme süresi yıllık bin 600 saat, günlük de 4,38 saattir. Ülkemizde ise güneşlenme süresi yıllık 2 bin 741 saat, günlük 7,75 saattir. Ancak Almanya’da yenilenebilir enerjinin payı yüzde 50,55 iken, Türkiye’de yüzde 15” dedi.

Türkiye’nin güneş ve rüzgar enerjisi için biçilmiş kaftan olmasına rağmen potansiyelini kullanamadığını belirten Özgen, “Ülkemizin enerji santrallerinin kurulu gücü 100 bin megawatt. Yani çok ciddi yenilenebilir enerji potansiyelimiz var ama kullanamıyoruz” diye konuştu. Özgen, elektrik faturalarının düşmesi için de kamulaştırma ve asgari kullanım miktarının yükselmesini önerdi.

—————————-

Pazartesi Söyleşileri’ne konuk olan Elektrik Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Burak Özgen önemli açıklamalar yaptı.

Enerji krizinden çıkmak için önerilerini dile getiren Özgen, elektriğin özelleştirmesi ve yenilenebilir enerji konusunda da görüşlerini paylaştı.

 

“ELEKTRİK FİYATI ÖZELLEŞTİRME İLE BİRLİKTE 10 KAT ARTTI”

Enerji kesintileri ve zamları, elektrikte özelleştirmeyi gündeme getirdi. Siz de önceki açıklamalarınızda, bugün enerjide yaşadığımız sorunların bir nedeninin özelleştirme olduğunu söylemiştiniz. Bu sözlerinizi  açmanızı isteyeceğim. Özelleştirme öncesini ve sonrasını kıyasladığımızda nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız?

Özelleştirme yapılırken, bize daha iyi işletme, daha az kayıp kaçak ve rekabet sonucu fiyatların düşeceği söylendi. 2009 yılında da ilk özelleştirme hamlesi başladı. Ülke 21 dağıtım bölgesine bölündü ve 14 farklı firma ihaleleri kazandı. Bunun yanında üretim tarafından da özelleştirmeler yapıldı. 2009 yılında kamunun üretimdeki payı yüzde 49 iken bugün yüzde 16 seviyesindedir. Peki 2010 ile 2020 arasında ne değişti?  Elektriğin piyasa takas fiyatı 2010 yılında megawatt saat başına 136 kuruş iken  2022’nin ilk 2 ayında megawatt saat başına 1 lira 266  kuruş oldu. Yani elektrik fiyatı yaklaşık 10  kat arttı. Özelleştirmenin sonucu budur. Üretimde kamunun payı azaldıkça elektriğin fiyatı arttı.

 

“DAĞITIM ŞİRKETLERİ DENETLENMİYOR”

Enerjide yaşanan sorunlar elektrik dağıtım şirketlerinin kâr oranlarını da gündeme getirdi. Ancak bu konuda bir netlik söz konusu değil. Elektrik dağıtım şirketleri ne kadar kâr ediyor?

Elektrik dağıtım şirketleri denetlenmiyor. Dolayısıyla gelir ve gider kalemlerini bilmiyoruz. Dağıtım şirketlerinin açıkladıkları kâr oranı ortalama  yüzde 2,38 seviyelerinde. Böyle bir kâr marjıyla bir işletmenin ayakta kalamayacağı çok açıktır. Ayrıca  dağıtım şirketleri elektriği kilowatt saat başına 32 kuruşa devletten satın alıp, tüketiciye, dağıtım bedeli içinde 1 lira 37 kuruşa, ticarethanelere  2 lira 73 kuruşa satıyor.

Dağıtım bedelinin düşürülmesi, elektrik faturalarında anlamlı bir fark yaratır mı?

Dağıtım bedeli kilowatt saat başına 33 kuruş olarak belirlenmiş durumda. Somut bir örnek vermek gerekirse 230 kilowatt saat harcayan bir meskende 330 lira fatura ödeniyor. Bunun 192 lirası enerji, 76 lirası dağıtım bedeli, 65 lirası vergilerdir. Bu 65 liralık vergiler dışında kalan tutar  dağıtım şirketinin kasasına giriyor. Bunun da yaklaşık yüzde 25’i dağıtım bedelidir.

 

“ÇÖZÜM KAMULAŞTIRMADIR”

Enerji krizi başladıktan sonra elektriğin kamulaştırılması yönünde talepler dile getirilmeye başlandı. İlginçtir, siyasi yelpazenin farklı kanatları kamulaştırma taleplerini dile getirdiler.  Kamulaştırma sorunları çözer mi?

Az önce söz ettiğim gibi elektrikte kamunun payı azaldıkça, faturalar yükseliyor. Elektrik üretimi ve dağıtımı kamunun elindeyken bu işler daha iyi yürüyordu. Rakamlar da gösteriyor ki bu işin çözümü kamulaştırmadır.

 

“AVRUPA’DA İŞİ ENERJİ OLAN FİRMALAR ENERJİ HİZMETİ VERİYOR”

Gelişmiş ülkelerde elektrik üretimi ve dağıtımında özel sektörün payı ne kadar?

İngiltere, İspanya, İtalya’da elektriğin  dağıtımını özel sektör yapıyor. Fransa’da büyük bir kısmı kamunun elinde. Almanya’da da yine büyük kısmı kamuda ama belediyeler tarafından yürütülüyor. İsviçre, Hollanda İrlanda’da yüzde yüzü kamuda. Üretimde de benzer tablo söz konusu. Mesela Fransız EDF şirketi Birleşik Krallık’a da enerji satıyor. Ancak Avrupa’da bu işleri asıl alanı enerji olan firmalar yapıyor. Ayrıca Almanya’da elektriğin tamamen kamulaştırması konusunda ciddi bir kamuoyu baskısı var.

Kamulaştırma talebinin pratikte bir karşılığı var mı?

Var tabii. Bugün UEDAŞ İngiliz Actis firmasına satıldı. Devlet bu İngiliz şirketinden zayıf değil. Onlar satın alabildilerse devlet de alabilir.

 

“ASGARİ MİKTAR YÜKSELTİLMELİ”

Kademeli sistemin faturaları düşürmediği görüldü. Sizin çözüm öneriniz nedir?

Kademeli sistem zaten ilk defa bu zamlardan sonra uygulandı meskenlerde. Sonuçta enerjinin konutlarda tüketeceği asgari miktar bellidir. Bu asgari miktarın altında kademeli tarifeyi belirlediğimiz için çok fayda görülmedi. Elektrik Mühendisleri Odası’nın yaptığı çalışmada 4 kişilik bir hanenin 230 kilowatt saat tükettiği ortaya çıktı. En az bu seviyeye çıkarılması gerekir.

Gıdada olduğu gibi elektrikte de KDV oranı düşürülmeli mi?

Az önce söz ettiğim gibi KDV indirimi faturaları en az 4’te bir oranında düşürür. Meskenden verdiğim örnekten yola çıkarsak bu sonuca ulaşabiliriz.

 

“TÜRKİYE’DE YENİLENEBİLİR ENERJİ PAYI ÇOK DÜŞÜK”

Yine enerji kriziyle gündeme gelen bir başka konu, yenilenebilir enerji kaynakları. Ülkemiz, yenilenebilir enerjide ne durumda? Yenilenebilir enerjinin payı ne kadar?

Bu sunacağım veriler TEİAŞ’ın verileridir. Güneş yüzde 4,1, rüzgâr yüzde 9,5, jeotermal de yüzde 3 seviyelerindedir. Bu oranlar Avrupa ülkelerinin çok altındadır. Mesela Almanya’da yenilenebilir enerjinin payı yüzde 50,55’tir. Türkiye’de yenilenebilir enerjinin payı  yüzde 15’ler seviyesinde.

Hangi yenilenebilir enerji kaynağına ağırlık vermemiz gerekir?

Yenilenebilir enerjiyi daha çok rüzgâr ve güneş olarak ele alıyoruz. Almanya’da güneşlenme süresi yıllık bin 600 saat, günlük de 4,38 saattir. Ülkemizde ise güneşlenme süresi yıllık 2 bin 741 saat, günlük 7,75 saattir.  Bursa’da yıllık 2 bin 515 saat, günlük 6,89 saattir. Güney ve Güneydoğu illerinde ise yıllık 3 bin saati geçiyor. Dolayısıyla çok ciddi bir güneş potansiyelimiz var. Bununla birlikte Enerji Bakanlığı’nın hesaplamalarına göre ülkemizin rüzgâr potansiyeli 48 bin megawatt. Şu an mevcutta 10 bin megawattlık kurulu güce ulaşmış durumdayız rüzgârda. Bu arada ülkemizin enerji santrallerinin kurulu gücünün de 100 bin megawatt olduğunu da hatırlatayım. Yani çok ciddi yenilenebilir potansiyelimiz var ama kullanamıyoruz.

Sektörün içinde olanlar yenilenebilir enerji konusunda ciddi bir bürokratik engel olduğunu söylüyorlar. Bunun doğruluk payı nedir?

Doğrudur, bürokratik engel yenilenebilir enerjiyi zorlaştırıyor. Evraksal olarak çok ciddi prosedürler var. Mesela Bursa’da günlük 6,89 saat güneşlenme süresinin olduğu düşünülürse, 3 vardiyalı çalışan bir fabrikanın en fazla ihtiyacın yüzde 30’u kadar enerji üretilmesine izin veriliyor. Bu da aşılması gereken bir sorundur.

 

“GES’LERİN ÖNÜ AÇILMALI”   

AB Yeşil Mutabakat, özellikle ihracatçının yenilenebilir enerjiyi kullanmasını zorunlu kılıyor. Dolayısıyla yenilenebilir enerji bir devlet politikası olma yolunda. Bu konuda nasıl bir yol haritası izlemeliyiz.

Sonuç olarak az önce de söz ettiğim gibi ilk etapta en kolay yapabileceğimiz şey, sanayide özellikle tükettiğimiz kadar enerjinin GES’lerle üretilmesinin önü açılmalıdır. Şu anda bununla ilgili devlet KDV’ye yönelik bir teşvik veriyor. Ancak bu kadar büyük ticaret içerisinde zaten geri alınabilecek bir bedel bu. Sadece sıcak para çıkışını engeller bu uygulama. Yani açıkçası çok da büyük bir cazibe uyandırmıyor yatırımcıda. Daha farklı teşviklerle düşük faizli veya sıfır faizli kredi ya da şirketlere katma değer sunacak teşviklerle yatırımcının yenilebilir enerjiye geçisi sağlanmalıdır.

Son olarak Avrupa Yeşil Mutabakatı konusunda sanayicilere neler önerirsiniz?

Avrupa Yeşil Mutabakatı’nda  çok fazla madde var ama bizim meslek alanımız içinde yenilenebilir enerjiye hız verilmesini gerektiğini tavsiye ediyoruz sanayicilere. Bunun hem yüksek elektrik faturalarını önlemede hem de doğamızı korumamız açısından hem de enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmak adına önemli olduğunu düşünüyorum.

FOTOĞRAFLAR: HATİCE DAL