Olay Gazetesi Bursa

Çakma gazeteciler ve basın danışmanları

Çobanın biri, dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. O sırada yanına lüks bir otomobil yanaşmış. Son model otomobilin içinden,   takım elbiseli ve güneş gözlüklü bir genç inmiş ve çobana sormuş: -Eğer kaç koyunun olduğunu bilirsem, bana bir koyununu verir misin? Çoban, bir adama bir de koyunlara bakmış ve “Tamam” demiş… Genç adam arabasını park etmiş, telefonunu bilgisayarına […]

Çobanın biri, dere kenarında koyunlarını otlatıyormuş. O sırada yanına lüks bir otomobil yanaşmış. Son model otomobilin içinden,   takım elbiseli ve güneş gözlüklü bir genç inmiş ve çobana sormuş:

-Eğer kaç koyunun olduğunu bilirsem, bana bir koyununu verir misin?

Çoban, bir adama bir de koyunlara bakmış ve “Tamam” demiş…

Genç adam arabasını park etmiş, telefonunu bilgisayarına bağlamış ve bir NASA sitesine girmiş, GPS’ini kullanarak yeri taramış, bir databese ve logaritma ile doldurulmuş 60 excel tablosunu açmış, 150 sayfalık bir rapor basmış.

Çobana dönüp, “Tam olarak 1586 koyunun var” demiş.

Çoban, “Doğru, koyununu alabilirsin” demiş.

Genç adam, koyunu alıp, tam arabasına koymak üzereyken, çoban seslenmiş: “Senin ne iş yaptığını bilirsem, koyunumu geri verir misin?” diye sormuş.

Adam, “Evet, neden olmasın?” diye yanıt vermiş.

Sen danışmansın” demiş çoban…

Adam şaşırmış:

Nasıl oldu da bildin?

Çoban, “Çok basit” demiş ve devam etmiş:

Buraya çağrılmadan geldin, bu bir. İkincisi, benim bildiğim bir şeyi, bana söylemek için koyunumu istedin. Üçüncüsü de yaptığın işten, hiç bir şey anlamıyorsun, çünkü koyunumu değil, köpeğimi aldın!
 

Tam da Bursa’daki basın danışmalarının durumunu özetliyor bu hikaye.(Sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen, işini hakkıyla yapan basın danışmanları arkadaşlarımı tenzih ederek söylüyorum ve onlar üzerine  almasınlar yazacaklarımı.)

Çünkü çakma gazetecilerin palazlanmasına sebep olanlar,  aslında kendilerinin de bir danışmana ihtiyacı olan bazı basın danışmanlarıdır.

Okuyucu bilmez ama artık  basın toplantılarına geçimini sadece gazetecilikten sağlayan muhabir ve yazardan çok, gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan, mesleği şantaj için kullanan, nerede yazdığı belli olmayan veya 2-3 sayfalık fotokopi gazeteleri çıkaran insanlar geliyor.

Peki kim bunları çağırıp, baştacı yapıyor?

Bazı basın danışmanları elbette…

Çünkü skor peşindeler.

Basın toplantısındaki kelle sayısını ölçü kabul edip, kendisini belediye başkanına, milletvekiline, veya nerde danışmanlık yapıyorsa o kurumun yöneticisine pazarlama derdindeler.

Oysa nicelik değil, niteliktir önemli olan.

Bunları bilmiyorlar mı?

Biliyorlar ama tembel ve kurnazlar!

Çünkü çakma gazeteciler, parmak şaklattın mı birkaç saat sonra istediğin yere geliyor.

Bunları aynı gün içinde sabah kahvaltılı toplantıya, öğlen yemekli bir açıklamaya,  akşam da içkili bir organizasyona çağırman için telefon açmana filan da gerek yok, SMS veya mail at, aynı gün içinde hepsine katılırlar.

Tam da sözünü ettiğim bazı basın danışmanlarının istediği tiplerdir bunlar.

Bir de bazı PR şirketleri var.

Yine işini doğru düzgün yapanları ayırıyorum.

Geçen gün bu PR şirketlerinden birinde çalışan  meslektaş aradı.

Şurada şu etkinlik var gelir misin?

Kimler katılıyor?” diye sordum, herkesi çağırıyorlarmış.

O zaman size bol şans” anlamında birkaç şey söyleyip, kapattım  telefonu.

Şimdi bu bazı PR şirketlerinde de aynı sakat anlayış var.

Topluyorlar 5-10 yüzsüz gazeteci kılığındaki insanı, her ay 300-500 lira aldıkları şirket sahiplerine, “Bakın bizim çevremiz ne kadar geniş. Basın toplantısına şu kadar gazeteci getiriyoruz” deyip, kendilerini pazarlıyorlar akıllarınca.

Aslında “şu kadar gazeteci” dedikleri “şu kadar kelle”dir.

Tüm bu rezilliklerden sonra, artık davet edildiğim yerden katılımcı listesi isteme kararı aldım.

Başka meslektaşlarımın da aynı eğilimi gösterdiklerini duyuyorum.

Bu tavır sürerse, basın toplantılarına gerçek gazeteci gitmez olacak.

Haber kaynakları, belediye başkanları, kamu kurumlarının yöneticileri, şirket sahipleri ve siyasetçiler de belki o zaman herkesin çağrılmasına engel olurlar.

—————–

 

Yetmez ama cinsinden ekonomik kararlar

 

Nefesimizi tuttuk, Başbakan Yıldırım‘ın açıklamasını dinliyoruz.

Önce kredi dedi.

Ardından istihdamdan söz etti.

Teşviklerle de noktayı koydu, günlerdir beklediğimiz ekonomik önlem paketine.

Tam bir ‘yetmez ama evet’ kıvamında bir paket.

Kredi muslukları sonuna kadar açılmıyor ancak işini bilenler için cazip krediler söz konusu.

İşletmeleri uçuracak teşvikler yok ancak karabasan gibi çöken ekonomik krizde rahat bir nefes aldırır.

İstihdam önlemleriyle gökten iş yağmayacak ancak şu dar zamanda birkaç yüz bin kişinin yüzünü güldürecek.

Hasılı, karamsarlığa kapılmadan moralimizi yüksek tutalım.