“Balıkesir’de Türkiye’nin en önemli arterinin 45 saat kapalı kalmasına neden olan kar esaretinin faturası ağır oldu” diye başlıyordu haber…
Ardından şöyle devam ediyordu:
“Karayolları Genel Müdürlüğü, yolu açmakla yükümlü firmanın sözleşme maddelerini yerine getirmeyen firmaya 1 milyon 350 bin lira ceza kesti.“
Karayolları, yolun kapandığı her saat başına taşeron firmaya 30 bin lira ceza kesmişti.
Bardağın dolu tarafından bakarsak, firmaya rekor ceza kesilmesi, kamu adına fevkalede olumlu bir adım.
Kara yolları gibi deneyim gerektiren işleri taşeron bir firmaya vermenin, böylesine olumsuzlukları beraberinde getireceğini hesap etmemek de bardağın boş tarafı.
Ancak hadisenin haberlik boyutu, söz konusu firmanının bu yıl da karla mücadele işini yürütemeyecek olması…
Çünkü, sözleşme 2 yıllık yapılmış.
Peki bu yıl ne oldu?
Bursa-Balıkesir yolu yine kapandı, yine 4 saatte ulaşabilecek yollara 20 saatte ulaşılabildi, yine insanlar mahsur kaldı ve perişan oldu.
Yani işbilmez taşeron firma, yine yolları açamadı.
Tabii, günlerdir son yılların en büyük karı geliyor diye bangır bangır yayın yapan meteorolojinin uyarılarını dikkate almayıp, 3 günlük tatili değerlendirmek için kar, kış, kıyamet dinlemeden yollara düşen yurdum insanı da az kabahatli değil.
Gıda terörüne direnen kamu kuruluşları
Geçen hafta, Bursa Büyükşehir Belediyesi‘nin şirketi BURFAŞ, uluslararası restoran kalite ödülünü almıştı.
Ödüle giden yolu anlatması için televizyonda konuğum olan BURFAŞ Genel Müdürü Muhammet Gümüşsoy, çok ilginç detaylar anlattı.
Mutfakların, tuvaletlerin ve lavaboların dezenfekte edilmesi, mikroplardan arınması için düzenli temizlik yaptırıyorlarmış.
Geçen yıl, sadece restoranların hijyenine 300 bin lira harcamışlar.
Gıdaların güvenliği içinse, bağımsız bir denetim firmasıyla anlaşmışlar.
Bu firmanın denetçileri, aniden restorana gelip, hem personeli hem de gıdaları denetleyerek, laboratuvar ortamında sonuçlar elde ediyormuş.
Trabzon‘dan tereyağı getiriyorlarmış, soğanı ve patatesi Karacabey’den temin ediyorlarmış.
Ağırlıklı olarak BESAŞ ürünlerini kullandıklarının özellikle altını çizdi Gümüşsoy.
Özetle, doğal, sağlıklı gıdalar kullanıyorlarmış ve elbette hijyen kurallarına sonuna kadar bağlı kalıyorlarmış.
BURFAŞ, bir kamu şirketi…
Yani, kamu imkanları elinde olduğu için, özel sektörün katlanamayacağı veya katlanmak istemediği maliyetleri karşılamaktan geri durmuyor.
Ancak, gıda terörünün kol gezdiği, at eti haberlerinin gırla gittiği, envai çeşit hileli ürünün piyasada cirit attığı, hormonlu ürünlerin sofralarımızdan eksik olmadığı, beş yıldızlı otellerin restoranlarının eski aşçılarından inanılmaz itiraflar duyduğumuz ve mahallenin kasabına bile şüpheyle yaklaştığımız günümüzde BURFAŞ gibi, BESAŞ gibi, Ziraat Fakültesi kantini gibi yerlerin hizmet vermesi, artık kamusal bir görev oldu.
Kıymayı gözünüzün önünde çektirin tavuğa güvenin
Biz o günleri görmedik ama eskiden hormonlu gıdalar, içine her türlü katkı maddesinin konulduğu kıymalar, soya basılmış köfteler, katkı maddeli yoğurtlar ve peynirler, akla, hayale gelmeyen hilenin yapıldığı endüstriyel ürünler, bugünkü kadar hayatımızda yer almıyormuş.
Kuşkusuz, işini dürüstçe yapan, vicdanlı firmaların ürünlerine diyecek birşey yok.
Bu noktada Veteriner Hekimler Odası Başkanı Sinan Sağlam’ın özellikle kıyma konusundaki uyarısını paylaşmak istiyorum.
Sağlam, kıymanın çok faydalı bir besin türü olmasına rağmen, hileye en açık et çeşidi olduğunu da ekliyor.
Ve, “Gözünüzün önünde çekilmeyen kıymayı sakın almayın” diyor.
Peki tavuğa güvenebilir miyiz?
Genel algının aksine Sağlam, Türk tavukçuluk sektörünün dünyada sayılı olduğunu ve istisnalar dışında, tavuk etinin güvenilerek yenilebileceğini söylüyor.