Aşı zorunluluğu gündemdeki yerini korurken, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Kazak, aşıyla ilgili hayati bir uyarı yaptı: Aşıyı reddetme, başkalarının kişisel haklarını ve sağlık hakkını engellemeye neden olabilmektedir. Çünkü aşı sadece o kişiyi değil, toplumu da korur. Toplumdaki aşılı kişi sayısı yüksek olursa hastalığın salgın özelliği kırılır. Hatta aşılanan kişiler sayesinde aşılanmayanlar da korunur. Ancak sayı azalırsa etken yayılmaya ve salgının neden olduğu sağlık, ekonomi, yaşam ile ilgili sorunlar da devam eder.
Aşının Covid 19 hastalığını engellemedeki etkinliğinin toplumda yüzde 65,9, hastaneye yatışı engellemede yüzde 87,5, yoğun bakım ünitesine yatışı engellemede yüzde 90,3, Covid-19 ilişkili ölümü engellemede yüzde 86,3 etkili olduğunu belirten Kazak, “Aşıdan değil, virüsten korkmalıyız” dedi. Kazak, “Şili’de iki doz aşı olanlar arasında 92 milyon 514 bin 261 kişi içinde 409 kişi hayatını kaybetti” diyerek, aşının hayat kurtardığını kaydetti.
———————
Kazak, aşı ile ilgili merak edilen sorularımızı yanıtladı.
Aşının yan etkisi var mı?
Aşı karşıtları haklı mı?
Aşı zorunlu olmalı mı?
Aşı koruyuculuğu ne kadar?
Hangi aşı daha koruyucu?
Sinovac aşısı yurt dışına gitmeye engel mi?
Aşılanma oranımız yeterli mi?
Hangi aşıyı olmalyız?
3. doz gerekli mi?
Biz sorduk, Kazak yanıtladı.
———————
“AŞIDAN DEĞİL VİRÜSTEN KORKUYORUZ”
–Toplumun bir kesiminde aşı ile ilgili önyargı var. Bu önyargının temel nedeni, aşının yan etki yaratacağına dair düşünce. Önce, ülkemizde yaygın olarak kullanılan Sinovac ve BioNTtech aşılarının yan etkileriyle ilgili değerlendirmenizi almak isterim.
Dışarıdan alınan her maddeye karşı vücudun bir reaksiyonu olabilir. Bunların bazıları öngörülebilir. Örneğin aşı içeriğindeki bir maddeye bilinen alerjiniz var ise, aşı olduktan sonra aynı etkiyi, belki de daha fazlasını görebilirsiniz. Ancak bazı reaksiyonlar kişiye, doku grubuna, genetik yapısına göre değişebilir. Bunlar öngörülemez. Genelde her 2 aşıda da lokal yan etkiler, yani aşının vurulduğu yerde geçici ağrı, hassasiyet gibi etkiler en sık görülenlerdir. Bunun yanı sıra “miyalji” dediğimiz kas ağrısı, halsizlik, hafif ateş görülebilir. BioNTech’te 24-48 saat süren hafif ateş, kas ağrısı, halsizlik daha sık görülmektedir. Son dönemde yurtdışında BioNTech, Moderna gibi mRNA aşıları sonrası özellikle adölesan grupta nadir de olsa miyokardit olguları bildirildi. Ancak bu olguların genelde hafif seyirli olduğu belirtildi. Aşının yapılmasına engel bir durum olarak kabul edilmedi. Sadece COVID-19 hastalığında kullanılan aşılar değil dünyada kullanılan tüm aşılar Dünya Sağlık Örgütü, Amerika Hastalık Koruma ve Kontrol Merkezi gibi kurumlarca, ülkemizde de Sağlık Bakanlığı tarafından çok yakından takip edilmektedir. Ben pandemi klinik ve yoğun bakımlarda takip ettiğimiz hastaları görünce, hastalığın olası seyri, uzun dönemde virüsün ve hastalığın etkileri gibi durumları göz önüne alınca “aşıdan değil, virüsten korkuyorum” diyerek daha çalışmalar sırasında gönüllü olarak aşılandım. Sadece ben değil, dekanımız, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve görevlileri olarak hepimiz ve diğer bölümlerden hocalarımız, hekim arkadaşlarımız, diğer sağlık çalışanları aşı çalışmasına gönüllü olarak katıldık.
“AŞI KARARI TOPLUMU İLGİLENDİREN BİR DURUMDUR”
Aşı karşıtları, aşılamanın kişisel karar olduğunu savunuyor. Basit düzeyde baktığınızda “kişinin tedaviyi reddetme hakkı” olduğunu düşünebilirsiniz. Ama aşı konusu çok farklı. Aşıyı reddetme, başkalarının kişisel haklarını ve sağlık hakkını engellemeye neden olabilmektedir. Çünkü aşı sadece o kişiyi değil, toplumu da korur. Toplumdaki aşılı kişi sayısı yüksek olursa hastalığın salgın özelliği kırılır. Hatta aşılanan kişiler sayesinde aşılanmayanlar da korunur. Ancak sayı azalırsa etken yayılmaya ve salgının neden olduğu sağlık, ekonomi, yaşam ile ilgili sorunlar da devam eder. SARS-CoV2 bağlamında düşünecek olursak, etken özellikte aşı olmayanlar ve kurallara uymayanlar nedeni ile mutasyonlar gelişir. Bu mutasyonlar aşının etkisini gösterdiği kısım üzerinde olur ise aşının etkinliği azalır. Bu durumda aşı olan kişilerin de hastalığa yakalanması söz konusu olabilir. O nedenle aşı olma kararı bireysel değil, toplumu ilgilendiren bir durumdur. Hele dünyayı bu derece etkileyen bir salgında sadece kişisel kararlara bırakılacak bir durum değildir. Tabii bu noktada aşıyı reddetme hakkını da koruyarak, daha farklı önlemler ya da yaptırımlar alınabilir. Toplulukta sözü geçen ya da rol model olan kişilerin aşılanması, aşısı olmayan kişilerin bulaşıcılık riski yüksek olan toplu alanlara alınmaması gibi… Aslında Fransa’da da önerilen buydu bildiğim kadarıyla. Şunu da unutmamak gerekir ki, salgının önünü almak için sadece belirli ülkelerin, belirli kesimin değil, tüm dünyada yaygın ve yoğun aşılamanın yapılması gerekir. Fakir ülkelere aşının ulaşması da buna dahil.
-Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, zorunluluktan çok ikna etme yolunu tercih ettiklerini açıkladı. Aşı karşıtlarının ikna yoluyla fikirlerini değiştireceğine inanıyor musunuz?
Ne yazık ki sosyal medyada o kadar çok yanlış bilgi ve spekülasyon dolaşıyor ki, aşılama oranını arttırmak istiyorsak öncelikle kişilerin doğru kaynaktan, doğru bilgileri öğrenmesi gerekir. Zaten eğer kişi toplum ve sağlık bilincine sahip ise, doğru verileri net ve anlaşılır sunduğunuzda kabul edecektir. Aslında hastalığı geçiren ya da sevdikleri biri hastalığa yakalandığında konunun ve aşının önemini bir defa daha anlıyor insan. Dileğimiz böyle bir tecrübe yaşamadan hastalığın etkisini ve aşının önemini anlamaları. Zorunlu tutulduğunda aşı sonrası yaşanılan her sorun bağımsız da olsa, aşıya bağlanıyor ve yanlış bilgiler daha da yayılabiliyor. Ancak daha önce de söylediğim gibi bu durum toplumu ilgilendirdiği için aşılanmanın yetersiz olduğu durumlarda toplum içinde, hastalığın yayılma riski yüksek olan durumlara katılım için aşılanmanın zorunlu tutulması, aşılı kişiye avantaj sağlanması da bir seçenek olabilir.
“AŞILAMA ORANI UMUT VERİCİ”
–Birkaç hafta önce aşı temini konusunda bir tartışma varken, bugün aşı olmamakta ısrar edenleri konuşuyoruz. Aşılama oranlarını nasıl buluyorsunuz?
Bakanlık verilerine göre şu ana kadar toplam yapılan aşı sayısı 62 milyon 412 bin 129, bir doz uygulanan kişi sayısı 38 milyon 792 bin 321, ikinci doz uygulanan kişi sayısı ise 20 milyon 39 bin 479 kişi. Nüfusumuz ise 83 milyon. Our World In Data verilerine göre ülkemizde en az bir doz olanların oranı % 45,7. Henüz yeterli bir sayı değil ancak son dönemde kazanılan ivme gerçekten umutlandırıyor. Dünya geneline baktığımızda nüfusunun % 25.9’u en az bir doz aşı olmuş. Bu oranlar Birleşik Arap Emirlikleri’nde yüzde 76, Kanada’da yüzde 69,8, İngiltere’de yüzde 67,9, İsrail’de yüzde 66,3. Düşük gelir düzeyli ülkelerde ise sadece yüzde 1.
-Toplumun ne kadarı aşılanırsa, rahat bir nefes alabiliriz?
Dünya Sağlık Örgütü toplumun yüzde 60 ile 70’i bağışık olur ise toplumsal bağışıklıktan bahsedebileceğimizi bildirdi.
“2 AŞI DA ETKİLİ”
Genel kural olarak mRNA gibi subunit aşıların etkinliği inaktif tam virüs aşılarına göre daha yüksektir. Bu beklenen bir durum. İnaktif aşıların da sadece hedef bölge değil, virüsün farklı bölgelerine karşı da antikor geliştirme ve çok uzun zamandır bilinen bir aşılama türü olması gibi avantajları vardır. Dünya Sağlık Örgütü’nden Krause ve arkadaşları salgın başında kaleme aldıkları yazılarında yüzde 50 etkililiğe sahip bir aşının toplum bağışıklığını sağlamada yararlı olacağını yazmışlardı. Çalışmalara baktığımızda her iki aşının da etkililiği yüzde 50’nin üzerindedir. Uludağ Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Halis Akalın’ın da içinde bulunduğu grup tarafından ülkemizde 11 bin 303 gönüllü üzerinde Sinovac aşısı ile yapılan çalışmada PCR (+) semptomatik hastalığı engellemede etkinliğin % 83,5 olduğu, gönüllülerin %90’ında ikinci dozdan 14 gün sonra nötralizan antikor dediğimiz koruyucu antikor geliştiği tespit edilmiş. Bu önemli bir veri. BioNTech ile yapılan çalışmalarda da aşı etkililiği %95 olarak bildirildi. Tabii aslında önemli olan gerçek yaşam verisi. Şili, 16 yaş ve üstü, 10 milyon kişiyi içeren, 2 doz inaktif Sinovac aşısı uygulaması sonrası gerçek yaşam verilerini bildirdi. Bu verilere göre aşının Covid 19 hastalığını engellemede etkinliği toplumda % 65,9, hastaneye yatışı engellemede yüzde 87,5, yoğun bakım ünitesinde yatışı yüzde 90,3, Covid-19 ilişkili ölümü engelleme oranı ise yüzde 86,3 olarak bildirildi ki gerçek yaşam verisi açısından bu rakamlar güzel ve umut verici. İsrail, aralık ve şubat ayı arasında toplum genelinde mRNA aşısı ile aşılananlarda yaptıkları çalışmada etkinliği yüzde 72, dökümente enfeksiyonu önlemede yüzde 92, semptomatik enfeksiyonu önlemede yüzde 94 etkili olarak bildirmişlerdir. Ancak veriler varyasyonlar arttıkça değişkenlik gösterebilir. Örneğin BionTech’in etkinliği delta varyantına karşı yüzde 70 civarında olduğu bildirildi. Sinovac ile ilgili bu konuda bir yazı olmamakla birlikte yüzde 20 daha az etkili olabileceği öngörüldüğü belirtilmiştir.
–Sinovac’ı tercih etmeyenler arasında, vize engelini gerekçe gösterenler var. Bu konuda yeterli bilgiye sahip miyiz? Yani bazı ülkeler Sinovac aşı olanlara vize engeli mi çıkarıyorlar?
Aslında pek çok ülke her iki aşıyı kabul ediyor. Ancak Avrupa’da bazı ülkelerde farklı uygulamalar var. Örneğin Hollanda, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanıdığı herhangi bir aşıyı kabul ediyor. Bu aşılar arasında Sinovac da var. Almanya ise BionTech aşısı olsanız dahi Türkiye’den ziyaretçi kabul etmiyor. İrlanda, İngiltere, Sinovac aşısı olduysanız önce karantinaya alıyor. Yani her ülkenin farklı uygulaması var. Ve salgın dinamik bir süreç, bu kurallar her an değişiklik gösterebilir. Amacımız gerek aşı, gerek önlemlere uyarak ülkeler için kırmızı listeden çıkmak olmalıdır.
-2 doz aşı olmasına rağmen hayatını kaybedenlerin sayısı hakkında neler söylersiniz?
İlk olarak sağlık çalışanları ve 65 yaş üstünün aşılanmaya başlanması ile bu gruplarda olup hastalığa yakalananların ve hastaneye yatanların sayısının belirgin azaldığını kliniklerimizde de gözlemledik. Toplumun genelindeki verileri sunma açısından örnek gösterecek olursak Şili’de iki doz aşı olanlar arasında 92 milyon 514 bin 261 kişi içinde 409 kişi hayatını kaybetti. Aşı yanıtlarını konuşurken bazı noktalar unutmamalı. Toplumun çoğunluğunun aşılanması önemli bir ayrıntı. Bir diğer durum da aşı kadar kişinin savunma sistemi de önemli. Kimi zaman altta yatan hastalıklara, kimi zaman kullanılan savunma sistemini baskılayan ilaç veya bitkisel içeriklere, kimi zaman da kişinin kendi savunma sistemine bağlı olarak herkeste aynı aşı yanıtı görünmeyebilir. Ayrıca aşıların etkinliği ikinci dozdan 15 gün sonra en yüksek düzeydedir. Henüz ilk doz aşısını olmuş bir kişide veya söylediğim gerekçeler nedeni ile yeteri kadar antikor yanıtı sağlamamış bir kişide eğer diğer önlemler aksarsa aşı olmasına rağmen kişi hastalığa yakalanabilir ve hatta ağır geçebilir. O nedenle gerçek yaşam verilerinde, aşı yapılan kişi sayısı ve kişi özellikleri arttığında Faz-2 veya 3 çalışmasındaki bildirilen rakamlara göre daha düşük oranlar olması doğaldır.
-Aşı olduktan sonra antikor testi yaptırmalı mıyız?
Antikor testi aşıya karşı humoral immün sistemin çalışıp çalışmadığını gösterir. Eğer bir aşı tipine hiç antikor yanıtınız yok ise farklı aşı türleri ile aşılama ileride gündeme gelebilir. Ancak ölçülen antikor yanıtları koruyuculuk konusunda net bilgi sunmayabilir. Ayrıca firmaların test kitleri standardı ve birimleri farklıdır. Bu nedenle bir markadaki ölçülen değer ile diğerini karşılaştırmak doğru olmaz. Bazı firmalar ortaya çıkan değerin ortalama ne kadarı nötralizan yani esas koruyucu antikor bu konuda olası bir değer belirlemeye başlamıştır. Bunun yanı sıra hastalıklardan korunmada aşının hücresel bağışıklığı etkileyip etkilememesi de önemlidir.Bu durum rutin testler ile ölçülemez.
–Üçüncü doz aşı konusunda neler söylersiniz? Çünkü bu konuda da farklı değerlendirmeler var. Kimi bilim insanları 2 doz aşının yeterli olduğunu söylerken, kimileri 3. doz aşının şart olduğunu iddia ediyorlar.
İnaktif aşıların bilinen özelliği rapel yani tekrar dozu gerektirebilmesidir. mRNA aşılarının da 6 ay içinde etkinliğinin başlangıca göre azaldığını iddia eden yazılar çıkmaya başladı. Ancak rapel dozun ne zaman uygulanması gerektiği konusu henüz net değildir. Covid-19 hastalığında en büyük dezavantajımız hastalığı, pandemiyi yaşarken, deneyimlerken, bir yandan da hastalık hakkında yeni bilgiler öğrenmemizdir. Eğer aşıların etkinliğinin azaldığı varyantlar baskın hale gelir ise tekrar tekrar yeni etkili aşılar ile aşılanmak kaçınılmaz olabilir. Bunu zaman gösterecek.
“4. DALGA KAÇINILMAZ OLABİLİR”
–Vaka sayıları yeniden tırmanışa geçti. Bu da 4. dalga endişesi yarattı. Vaka sayılarının artmasını nasıl okumalıyız?
Henüz tam ve yaygın aşılama tamamlanmadan hızlıca normalleştik. Üstelik bu, pratik yaşamda bir anda toplum içinde hastalığı önlemede gerekli tüm kuralların ihlal edilmesi şeklinde gerçekleşti. Pek çok yerde maskeyi doğru takmayı bırakıp, hiç takılmadığını, sosyal mesafe kavramının tamamen göz ardı edildiğini görmeye başladık. Diğer yandan da yaz mevsiminin gelmesi farklı varyantların baskın olduğu ülkelerden gelen turist sayısını arttırdı. Bunların sonucunda olgu sayılarında artışı görüyoruz. Burada 4. dalga yaşamamamız için hızlıca ve yoğun aşılama, kurallara tekrar uymaya başlamak önem kazanıyor. Aksi halde belki öncekilere göre daha şiddetli olmasa da 4. dalga kaçınılmaz olur.
“AŞI TEK BAŞINA YETERLİ OLMAYABİLİR BULAŞICILIĞI DA ÖNLEMELİYİZ “
Bu bir pandemi. Aslında tarih boyunca insanoğlu salgın hastalıklar ve pandemiler ile karşı karşıya kaldı. Bir salgını önlemenin iki yolu vardır. Bulaşıcılığı engellemek ile aşılama ve etkili tedavi. Solunum yolunu tutan viral hastalıklarda etken, genellikle damlacık ve temas yolu ile bulaşır. Özellikle burun akıntısı, hapşırma, öksürük gibi bu semptomlar sırasında bulaşıcılık daha fazladır. Salgının başında SARS-CoV2’nin de böyle bulaştığı farzedilerek hasta olanların maske kullanması önerildi. Ancak daha sonra semptomlar ortaya çıkmadan önce de bulaşıcılığın yüksek olduğu görüldü. Sayıların da artması ile herkesin maske kullanması, el hijyeni ve mesafeye, temas önlemlerine dikkat etmesi önem kazandı. Hastalığın etkisini, hasarını engellemek , ölüm sayılarını azaltmak için uygulanan tedaviler daha netleşti, belirli bir yol aldı. Ancak henüz direkt etkene yönelik, etkili antiviral tedavi bulunamadı. Bu durumda hastalığın bulaşmasının önlenmesi, bulaşsa dahi hafif geçirilmesinin sağlanmasında aşının önemi daha da arttı. Aşılar her zaman insanoğluna hizmet etmiştir. Eğer yeryüzünde pek çok hastalık azaldıysa hatta ortadan kalktıysa bunda aşıların rolü ve önemi büyüktür. Özellikle hızlı bulaşıcı özelliğine sahip hastalıklarda toplu, hızlı ve yoğun aşılama, herkesin aşıya ulaşabilmesi çok daha önemlidir. Covid-19 hastalığı üzerinden düşünecek olursak, etkeni SARS-CoV2 bir RNA virüsü, virüsler yayıldıkça mutasyon geçirir. Toplumda yaygın aşılanma olmaz ve kurallara uymazsak etkenin sürekli yayılması ve çoğalması ile ortaya çıkan varyantlar aşıya dirençli hale gelebilir. Bu sefer aşının etkisi zayıflayacak ve salgın yine ivme kazanacaktır. O nedenle aşının yanı sıra en başta söylediğim bulaşıcılığı önlemeye yönelik koruyucu önlemleri almaya devam etmeliyiz. Pandemi süresince ev ve aile içi bulaşıcılık çok yaygın. Çoğunlukla da dışarıda içilen bir çay, uyulmayan bir kural sonrası evin içine etkenin bulaşması ile kayıplar oldu. Hiç dışarı çıkmamış yaşlılarımızı kaybettik. Pek çok sağlık çalışanı pandemi döneminde sevdiklerine, çocuklarına ve büyüklerine sarılamadı bile. Bu nedenle sevdiklerimizi de korumak için aşımızı olmalı, ev dışında koruma önlemlerine tamamen uymalıyız ki hem salgının önünü keselim, hem de ailemizi koruyalım. Pandemi kırılsa dahi, olgu sayısı 1’e inse bile o bir kişi sevdiğiniz ise rakamların önemi olmayacak. Bunu unutmamalıyız. Herkes sadece kendisini değil, yakınlarını da korumak için bilim insanlarını dinlemeli, bu konunun uzmanları ve sağlık otoritelerinin uyarılarını dikkate almalıdır.