Beklenen oldu ve Altepe istifa etti.
Böylece günlerdir kendisiyle ilgili spekülasyonlara da son verdi.
Altepe net bir şekilde hem partisiyle hem de lideriyle çatışmayacağını söyleyerek veda etti Bursalılara.
Bu, Altepe’nn direneceğini iddia edenlere de bir yanıttı aslında.
Altepe sadece buna değil, diğer spekülasyonlara da yanıt vererek gitti.
Mesela, görevi süresince hiç kimseye menfaat sağlamadığı ve kişisel çıkarlarını gözetmeden belediye başkanlığı yaptığını söylemesi gibi.
Tam da bu noktada, belediye başkanı seçildikten sonra iş yerini devretmesini hatırlatması kayda değerdi.
Ayrıca, “Yolsuzluk, tembellik ve istismarla hiç suçlanmadık. Bursa halkı karşısında güven oranımız ve puanımız hiç düşmedi. Her zaman için güvenimizi koruduk” diyerek, yolsuzluk yapmadığını ve toplumda da karşılığı olduğu mesajını verdi.
Ancak Altepe tüm bunlara rağmen, “Liderim ve partim istediği için istifa ediyorum. Krize yol açmam” diyerek de istifa gerekçesini açıkladı.
Altepe’nin ulaşımdaki tartışmalı uygulamalarına rağmen özellikle ilçelerdeki önemli yatırımlar yadsınamaz.
Ayrıca İDO’nun tekelini kıran BUDO’yu kurması ve sadece Bursa’nın değil Türkiye’nin de en muazzam çevre yatırımı olan Mihraplı Parkı’nı hayata geçirmesi de Altepe döneminin akıllarda kalacak hizmetlerindendi.
Ancak 2019 seçimlerini çok önemseyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul, Ankara, Bursa ve Balıkesir gibi illerde kan değişimine gitmek istedi.
Nitekim referandumda özellikle İstanbul ve Ankara’da hayır oylarının yüksek çıkması, Bursa’da ise evet oylarının yeterli görülmemesi istifaları kaçınılmaz kıldı.
Bursa’daki değişimi sadece Altepe ile sınırlı görmemek gerekir.
Teşkilattan başlayıp bürokrasiye uzanan tüm değişimlerde, referandum sonuçlarının izlerini ve 2019 hedefini görmek mümkün.
Altepe, dünkü istifayla AK Parti’de siyasete devam edeceğini net bir şekilde ortaya koydu.
Yani istifası kendi tercihi olmasa da AK Parti’de siyasete devam edecek olması, uzun süreli bir kırgınlığı işaret etmiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, görevi bırakan diğer AK Partililer gibi Altepe’yi de önemli bir göreve getirmesi kuvvetle muhtemel.
————————
Mülteci sorununda Batı’nın ikiyüzlülüğü
Geçen hafta sonu Türkiye’nin dört bir yanından davet edilen gazetecilerin katıldığı ‘göç’ konulu seminere katıldım Antalya’da.
Son derece verimli bir programdı.
Nitekim dünyada ve Türkiye’de mülteci sorununa dair yeni perspektifler edindim, meselenin sosyolojk ve siyasal yönlerine dair ufkum açıldı.
“Basın Mensupları İçin Göç ve Mülteci Konularında Bilgi ve Farkındalık” konulu 2 günlük seminer, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Sığınmacılar ve Göçmenlere Dayanışma Derneği ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü işbirliğiyle yapılıyor.
Amaç, mülteci sorununda farkındalık yaratıp, gazetecileri bilgilendirmek ve toplumun bu hassas konuyu doğru algılamasını sağlamak.
***
Malum, özellikle ülkemizdeki Suriyeliler konusunda, zaman zaman nefrete dayanan bir karşıtlık söz konusu.
Maalesef toplumda bu algının oluşmasında medyanın Suriyelilere yönelik ötekileştiri dilde kaleme aldığı makale ve haberlerin de etkisi var.
Seminer, toplumun sinir uçlarına dokunan meselede, medyanın nasıl bir işlev yüklenmesi gerektiğine dair bir perspektif ortaya koymayı amaçlıyor.
***
Birkaç bilgi verip meseleyi açmaya çalışayım.
Dünyada 65,6 milyon kişi zulüm, çatışma, şiddet veya insan hakları ihlalleri nedeniyle zorla yerinden edilmiş.
Bu insanların yüzde 85’ine Türkiye gibi gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkeler kucak açmış.
Bu da ekonomisi zengin Batı ülkelerinin, meseleye ne kadar sahip çıktığını gösteren aslında adil olmayan bir tabloyu da gözler önüne seriyor.
Bir başka ifadeyle, insan hakları, yoksulluk ve demokrasi gibi konularda Batı ülkelerinin sadece konuştuğunu, elini taşın altına koymaktan geri durduğunu gösteriyor.
Bu durum Suriye meselesinde de apaçık ortada.
***
Şu rakamlara bakar mısınız:
7. yılına giren Suriye iç savaşında bugüne kadar 5 milyon 700 bin Suriyeli ülkelerinden göç ederken Türkiye tek başına 3 milyon Suriyeliyi misafir ediyor.
Ve bugüne kadar da 30 milyar dolar harcanmış Suriyelilere.
***
Türkiye’de sadece Suriyeliler bulunmuyor.
145 bin Afganlı, 140 bin Iraklı, 32 bin İranlı ve 4 bin Somalili ülkemizde yaşamlarını sürdürüyor.
Yani biz kabul etsek de etmesek de Türkiye’de yabancılar var ve insanın olduğu her yerde sorunun olması da kaçınılmaz.
İşte bu seminerler, medyanın hassas soruna karşı ne yapması gerektiği sorusuna yanıt arıyor.
Elbette gazetecilerin de önerileriyle.
—————————-
Göç sorununda medyanın hayati rolü
Ülkemizde yaşayan Suriyeliler, 3 milyonu geçti.
Dile kolay 3 milyon…
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre Suriyelilerde suça karışma oranı binde 2.
Elbette sadece Suriyelilerin değil, hiç kimsenin suça karışmaması ve kamu düzenini bozmaması gerekir.
Ne var ki insanın olduğu yerde maalesef suçun olması kaçınılmaz.
Seminere katılan konuşmacıların tamamı, Suriyelilerle ilgili haberlerde, toplumun sinir uçlarına dokunulmaması, kin ve nefreti körükleyecek dil kullanılmaması gerektiğinin altı çizildi.
Ayrıca Suriyelilerden söz edilirken, ‘göçmen’ ifadesinin yanlış olduğu vurgulandı.
Peki gazeteciler ne dedi?
Mesela bir gazeteci Suriyeliler geldikten sonra eşiyle sahilde yürüyemediğinden söz ederken, bir başkası da, “İyi güzel de, bu Suriyeliler hem savaştan kaçıp ülkemize sığınmışlar hem de bugüne kadar 200 bin doğum yapmışlar” dedi.
Bir başkası da üst komşusunun evine bir Suriyeli hırsızın girdiğini hatırlattı.
Kuşkusuz, ne hırsızlık, ne taciz savunulacak davranışlar değil.
Dahası dünyanın her yerinde bu davranışlar ahlaki de değil, hukuki de değil.
Ancak ülkemizde suçun sanki Suriyeliler geldikten sonra işlendiğine yönelik bir algının yaratılması da doğru değil.
Elbette Suriyelilerin yarattığı sorunlar görmezden gelinemez.
Nitekim toplumun önemli bölümünün Suriyelilerden rahatsız olduğu bir gerçek.
Ancak ben sorunun asayişten kaynaklanmadığını, ortada bir entegrasyon sorunu olduğuna inananlardanım.
Yapılması gereken Suriyelilerin vakit kaybedilmeden, topluma entegre edilmesi.
Bu anlamda Basın Yayın Enfornasyon Genel Müdürlüğü, SGDD ve Göç İdaresi’nin çabası önemli.
Toplumun algısını değiştirecek çalışmaların devam etmesi gerekir.