Salgın nedeniyle yerel yönetimler ve bazı kamu kurumları ihtiyaç sahiplerine erzak yardımı yapıyor.
Erzak paketlerinin içinde, un, makarna, salça gibi temel ihtiyaç ürünleri var.
Belediyeler, ihtiyaç sahiplerini tespit ederken genellikle muhtarlarla işbirliği yapıyor.
Muhtarlar, mahallelerindeki ihtiyaç sahiplerini belediyeye bildiriyor, belediyeler de sosyal işler müdürlüğü birimindeki ekipleri aracılığıyla erzak paketlerini evlere teslim ediyor.
Çok yerinde, fevkalede güzel bir hizmet.
Ancak çok ilginç şeyler duyuyorum.
Buraya kadar her şey normal.
Ancak belediye ekipleri erzak isteyenlerin adreslerine ulaştıklarında şaşırtıcı bir manzarayla karşılaşıyorlarmış.
Nitekim gittikleri evin değeri en az 700-800 bin lira değerindeymiş.
Yani en çok da lüks konutlardan erzak talebi varmış.
Belediye personeli, “Biz ihtiyacı olanlara yardım ediyoruz” diyerek erzak paketini vermeyince, “Bu bir haktır. Bize de vermek zorundasınız” diyorlarmış.
Oysa belediyelerin kaynakları kısıtlı.
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” anlayışı güden fırsatçılar yüzünden, gerçekten ihtiyacı olanlar yardımlardan mahrum olacaklar.
Bir de evden çıkmayan birçok vatandaş, maske ve temizlik ürünü talep ediyormuş.
Tutarsızlığa bakar mısınız:
Hem evden çıkmıyorsun, hem de maske istiyorsun.
Diğer ilginç talep de, vatandaşın belediyeden özel mülk alanına dezenfeksiyon talebi.
Fırsatçılığın geldiği son nokta ise, ‘belediyeden geliyoruz, evinizde dezenfeksiyon çalışması yapacağız” diyerek evlere dadanan hırsızlar.
Bu vakalar o kadar artmış ki belediyeler, “Biz, site, işyeri ve özel mülk alanında dezenfeksiyon yapmıyoruz, art niyetli kişilerin tuzağına düşmeyin” şeklinde açıklama yapmak zorunda kaldılar.
Hasılı, koronadan sonra fırsatçılık virüsü peydah oldu!
Korona günlerinde Başkanlar
Olağanüstü bir sürecin içinden geçiyoruz.
Tüm eski alışkanlarımızı geçici de olsa terk ettik.
El sıkışmıyor, sarılmıyor, kapı kollarına ellerimizle dokunmuyor, sık sık ellerimizi yıkıyor, görüşmelerimizi online yapıyor, mümkünse sokağa çıkmıyoruz.
Ancak bir yandan da hayat devam ediyor ve ne kadar da yavaşlatsak rutin işlerimize devam ediyoruz.
Belediye başkanları da bu süreçten nasibini aldı.
Normal şartlarda halkla iç içe olan belediye başkanları, en izole günlerini yaşıyorlar.
Büyükşehir ve 3 İlçe Belediye Başkanı’nın korona günlüklerine göz atalım bugün.
Aktaş, kısmen de olsa belediyeye uğruyor.
Mesela perşembe günü programı gereği belediye hizmet binasında mesai yaptı Aktaş.
Ancak görüşmelerini telekonferans yöntemiyle gerçekleştiriyor, belediye bürokratlarıyla telefonda konuşuyor.
Yani Erdem de kendisini eve kapatmadı ama esnek çalışıyor.
Belediyeye uğradığı günlerde imza atıyor, sosyal mesafe kuralına uygun bir şekilde görüşmelerini gerçekleştiriyor.
Erdem ayrıca belediye başkan yardımcıları, birim müdürleri ve kriz masası personeliyle sık sık internet üzerinden görüşüyor.
Ancak Dündar, pazar ve ev ziyaretlerini erteledi.
Dündar da birkaç saat de olsa belediyeye uğruyor, ağırlıklı olarak telekonferans yöntemiyle toplantılar yapıyor.
Yani, belediye başkanları, teknolojinin nimetlerinden de faydalanarak, virüs günlerini mümkün olduğunca izole bir şekilde geçiriyor.
Krizden kazançlı çıkanlar
Etkilenmeyenler hangileri?
Birincisi bankalar.
Yılda milyarlarca lira kar eden ve müşterilerine ‘yolunacak kaz’ muamelesi yapan bankalar, virüs sürecini bile fırsata dönüştürmüş durumda.
Kredi ötelemesinde nasıl vade farkından kaynaklı faiz işleterek milletin çanına ot tıkadılar.
Diğeri ise GSM şirketleri.
Zorunlu olarak çalışanlar dışında, vatandaşın çoğu evine kapandı.
Bana kalırsa, evde bol bol kitap okusunlar ve mümkün olduğu kadar sosyal medyadan uzak dursunlar.
Ancak, yaşam izole edildiği için insanlar internet üzerinden bir birleriyle görüşüyor.
Peki Türk Telekom da dahil olmak üzere GSM şirketleri, asgari ücretli emekçilerin bile maaşından fedakarlık yaptığı şu dönemde ne yaptı?
Hiçbir şey.
Ne internet, ne SMS ne de konuşma paketi hediye ettiler.
Yani GSM şirketleri de bankalar gibi karantina günleriniden kazançlı çıktılar.