Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışmalarını sürdüren Dünya Gıda Programı’nın tepe ismi David Beasley, çok önemli şeyler söyledi geçen hafta:
“Milyarlarca dolarımız olmadan, 2021’de korkutucu boyutlarda kıtlık yaşanacak. Özellikle Afrika ve Güney Amerika’da açlık ve kıtlık olacak.”
Yani Beasley diyor ki, “2020 çok kötü geçti, 2021’de her şey düzelecek” diyenlere inanmayın.
2020’de dünyaya peyda olan virüs belasını defettikten sonra bu kez açlık ve kuraklıkla karşı karşıya kalabiliriz.
Belki bugün hissedemiyoruz ama çok büyük tehditle karşı karşıyayız.
Küresel ısınmaya bağlı olarak mevsimlerin değişmesi ve yağışların azalmasının mutlaka bir bedeli olacaktır.
Beasley, 2021’i işaret etmiş ama bakın Bursamızda da tehlike çanları çalmaya başladı bile.
Bursa’nın büyük ölçüde içme suyunu temin eden Doğancı Barajı’ndaki su seviyesi yüzde 44’lere kadar düştü.
Bu ne demek biliyor musunuz?
80 günlük suyumuz kalmış demek!
Tabii hiç yağış düşmezse.
Efendim son 35 yılın en kurak yılını yaşıyoruz.
Yani aslında bu şartlarda 80 günlük suyumuzun kalması normal.
Ancak normal olmayan, tüm uyarılara rağmen dünyanın çevre konusundaki duyarsızlığı.
Daha fazla kar, daha fazla maddi zenginlik, daha fazla rant için ekolojik dengeyi altüst eden politikalar nedeniyle, bugün dünya belki de tarihinin en büyük tehdidiyle karşı karşıya.
Aslında bu ‘eser’ bizim.
İsraf olmasa dünyada aç insan kalmayacak
Nitekim ihtiyaçların sınırsız, kaynakların sınırlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Üstelik dünya nüfusu her geçen gün artıyor ve ne yazık ki kaynaklar da hızla tükeniyor.
Kaynakların tükenmesinin nedenleri arasında çevrenin tahribatına yol açan politikalar olduğu kadar, israfın da payı büyük.
Yaklaşık 1 ay önceki israf konulu yazımda, şunları belirtmiştim:
“Dünyada gıda kaybı ve israfı yüzde 20 ile yüzde 30 arasında. Yani yiyeceklerimizin üçte biri çöpe gidiyor.
Dünyada her yıl 400 milyar dolar değerinde gıda kaybı yaşanıyor ve maalesef bu gıdaları üretmek için 1,5 milyar ton sera gazı salınıyor. İsrafın boyutu ise daha çarpıcı. Dünya genelinde, 1,5 milyar ton gıda çöpe atılıyor. Her 100 kişiden 11’inin açlıkla mücadele ettiği dünyada, 821 milyon insan açlık çekiyor, 2 milyar insan sağlıklı gıdaya ve temiz suya ulaşamıyor ve her gün 25 bin insan açlıktan ölüyor! Eğer israfın sadece dörtte biri önlenirse, 821 milyon insan açlık çekmeyecek. Yani dünyada açlık diye bir sorun kalmayacak.”
David Beasley’in 2021 tehlikesine dikkat çektiği açıklamanın ardından, israfla ilgili korkunç tablo daha önemli hale geldi.
Eyy insanoğlu, tehlikenin farkında mısın?
Hayvan öldürmenin adı spor olabilir mi?
Dikkatli okuyucularımız hatırlayacaktır, Tarım ve Orman Bakanlığı 2. Bölge Müdürlüğü, 2 kızıl geyiğin av turizmi kapsamında vurulması için ihale açmıştı da kamuoyundan büyük tepki sesleri yükselmişti.
Gerçi yetkililer, ihalenin yasal olduğunu ve av turizmini geliştirmek için ihale açtıklarını söylüyorlardı.
Kütahya’daki olayda da kızıl geyiğin önünde ‘gurur’ pozu veren Kula’nın savunması yetkililerin söyledikleriyle çok benzer.
Kula da, kızıl geyiği av turizmi kapsamında öldürdüğünü hatırlatarak yaptığı işin yasal olduğunu belirtiyordu.
Evet ortada vahşeti andıran bir durum var ancak maalesef yasa dışı bir iş yok.
Çünkü ülkemizde, belli kurallar çerçevesinde avcılık yasal.
Mesela devlet, Kula’nın öldürdüğü kızıl geyik için, üretimden düşmüş, yaşlı ve kısa süre sonra ölmesi muhtemel gözüyle baktığı için ihale yapıyor.
Geyik öldürme ihalesini de, Kara Avcılığı Kanunu’na dayanarak ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yönetmeliklerine dayanarak açıyor.
Ancak…
Ortada suç olmasa da çok sakil bir durum var.
Senin, benim gibi nefes alan, duyguları olan ve en az insanlar kadar yaşama hakkı olan bir canlıyı katledip, önünde fotoğraf çekip, gururla gülümsemek…
Kamuoyu vicdanını sızlatan da budur.
Ayrıca canlıların yaşamına son veren bir eylemi, insan ömrünü uzatan bir aktivite olan spor olarak tanımlamak , ne yaman çelişkidir.
Avcılığın tartışılmasının zamanı gelmedi mi artık?
Nereden nereye…
Üstelik pandemi bile Bulgarları durduramamış.
Varna’dan, Plovdi’den, Kırcaali’den her gün gelen yüzlerce Bulgar turist, Kapıkule Sınır Kapısı’ndan girerek, Edirne’deki mağazalardan alışveriş yapıp, ülkelerine geri dönüyorlar.
Neden?
Çünkü Türkiye’deki ürünler onlar için sudan ucuz da ondan.
Çok değil 5 yıl önce tablo tam tersiydi.
Türkler, Bulgaristan’a gittiklerinde bavulları boş dönmüyorlardı.
Çünkü Bulgaristan para birimi leva 0,60 Türk Lirası’na eşitken, bugün 1 leva 4 lira 70 lira.
Sadece 5 yılda Bulgarların parası, bizimkinden 8 kat değerlendi.
“Dövizin ne önemi var canım, dolarla mı maaş alıyorsun?” diyenlere, 5 yıldaki dönüşümü hatırlatmakta fayda var.