Bu özel günü, hediye ekseninde tartışmak, meseleyi sadece maddi boyuta hapsetmek, 14 Şubat gibi evrensel bir ‘sevgi’ gününün anlamını alışveriş üzerine inşa etmek istemiyorum.
Ancak 14 Şubat’ın, üzerinde en fazla kafa yorulan boyutu da budur.
Misal, dün sabah odamda konuğum olan kameraman kardeşlerim Hakan Gönül ve Hüseyin Tarih‘in gündeminde bile hediye konusu vardı.
Onlar kapitalizmin tüketim tuzaklarından girdiler, emperyalizmden çıktılar.
Hatta Hüseyin, “Hediye de neymiş? Ben sevdiğime şiir okurum, o bana çay demler” diyerek, koyu bir 14 Şubat karşıtı olduğunu ortaya koydu.
Özetle, ikisi de 14 Şubat’ta hediye alınmamasından yana görüşlerini beyan ettiler şahsıma.
Hediye konusuna bir virgül koyup, “14 Şubat kutlanmalı mı?” sorusuna yanıt arayalım.
Hediye alınmamasını savunan Hakan ve Hüseyin’in, 14 Şubat’a özel bir gün muamelesi yapılmamasını düşündüklerini bilmem yazmama gerek var mı?
Ancak ben konunun 2 boyutuna da farklı pencerelerden bakayım.
14 Şubat’ın tarihçesi, kökeni yüzlerce yıl öncesinde Katolik bir din adamımın icadına dayanıyor.
Ancak 14 Şubat, bin 500 yıl aradan sonra bile güncelliğini koruyorsa, çıkış nedeninin hiçbir önemi kalmamıştır.
Zaten kimse 14 Şubat‘ın tarihçesiyle de ilgilenmiyor.
14 Şubat‘ın tüm dünyadaki algısı, sadece sevgililer günü olmasından ibaret.
Eğer sevgililer günü algısı oturmuşsa, bu özel güne ideolojik veya dinsel nedenlerle defans yapmak kişisel bir tercih olarak kalır.
Ancak 14 Şubat’ın Sevgililer Günü algısını zerre değiştirmez.
Algının, gerçeklerin önünde olduğu bir dönemde olduğumuzu da unutmayalım.
Gelelim hediye konusuna.
14 Şubat’ta hediye alınmaz, kapitalizme hizmet ederiz.
O zaman, mahalle esnafından hediye al, KOBİ’lerden alışveriş yap, esnafı koru, küçük işletmeciyi sevindir.
14 Şubat’ta hediye alma emperyalizmin oyununa gelme.
O vakit yerli marka bir hediye al, mili sermayeye de katkın olsun.
14 Şubat Hrıstiyan icadıdır, kutlanmaz, hediye alınmaz.
Hay hay, o zaman hediyeni 15 Şubat’ta ver Hrıstiyan icadına ortak olma.
Hasılı, özellikle erkekler, sevgililerinize hediye almamayı aklınızdan bile geçirmeyin.
Kadınlar hatırlanmaktan çok hoşlanırlar.
Öyle kapitalizm, emperyalizm, Hrıstiyan icadı klişeleriyle de kandıramazsınız onları.
Dikkat çekici istatistik
Dün bizim gazeteden Oktay Kayalar imzalı, “Kusurlu sürücüye taviz yok” başlıklı haberde, dikkat çekici istatistikler vardı.
Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü ekiplerinin sürücü hatalarına kestiği cezaların miktarıyla ilgili bilgilerin yer aldığı habere göre, yeni yılın ilk ayında 14 bin 846 sürücüye 2 milyon 412 bin 964 bin lira ceza yazılmış.
En fazla ceza park ihlali yapanlara kesilmiş.
Ocak ayında 6 bin 36 sürücüye, yanlış park yaptıkları için ceza kesilmiş.
Hemen geçen yılın istatistiğine baktım.
Geçen yıl aynı ayda 2 bin 279 sürücüye, park ihlalilden ceza yazılmış.
Yani yaklaşık 3 katına çıkmış park ihlali cezası.
Bu şu demek oluyor:
Polis, bu yıl park ihlali yapanlara göz açtırmıyor.
Bursa’da trafik sıkışıklığının temel nedenlerinden biriydi, sürücülerin kafasına estiği yerlere park etmesi.
Rakamlar, polisin trafik sıkışıklığını önlemek adına adım attığını gösteriyor.
Şiddete ortak tepki
Saldırı kimden gelirse gelsin, saldırıya uğrayan kim olursa olsun, şiddet şiddettir.
Yıllar önce Cumhuriyet‘e, birkaç ay önce Hürriyet‘e, birkaç gün önce de Yeni Şafak ve Yeni Akit‘e saldırdılar.
Cumhuriyet’e bomba attılar, Hürriyet’in camlarını kırdılar, Yeni Şafak ve Akit‘i taradılar.
Biri muhalif, biri merkez, diğer ikisi de muhafazakar basını temsil ediyor.
Saldırının adresleri farklı ancak hedef aynıydı:
Basın…
Yeni Şafak ve Akit saldırılarının tek tesellisi, istisnaları saymazsak, saldırıya uğrayan iki gazeteyle farklı çizgide olan, hatta gırtlak gırtlağa gelmiş basın kuruluşlarının saldırıyı kınamasaydı.
Nefretin kol gezdiği şu günlerde, şiddete karşı yükselen tepkiler çok daha değerli oluyor.