Milletimiz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğini bakanlar kurulunun açıklanmasından sonra fark etmeye başladı. Siyasetçilerin yerine alanında birçok başarıya imza atmış isimlerin bakan koltuğuna oturması her kesimde memnuniyetle karşılandı.
Yeni sistem ile ilgili bir kısım vatandaşlarımızın seçim döneminde söylenilen korku kampanyasının tesirinde kaldığını görüyoruz. Ancak kısa süre içerisinde bu sistemin Türkiye’nin mevcut konumu için daha faydalı olduğunu göreceklerine inanıyorum. Türkiye’nin eski sistemi yetkileri birçok kişi arasında paylaştırılan, inisiyatif almayı zorlaştıran bir sistemdi. Yeni sistem ise pratik kararlar alabilen, alanında bilgili insanların tam yetki ile iş başına geleceği bir sistem olarak tasarlandı.
Sistemlerden birisi çok kötüdür, diğeri iyidir noktasında ayrım yapamayız. Ancak şunu söyleyebiliriz ki devletlerin zaman zaman kendi ihtiyaçları ölçüsünde değişikliğe gitmesi son derece normaldir. Mesela Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında ülke topraklarının hızla millileştirilmesi gerektiği için devletçilik prensibi oldukça yerinde ve doğru bir uygulamaydı. Ancak 80 yıl geçtikten sonra ülkede bağımsızlık ve işgal ile ilgili en ufak bir tereddüt kalmadığı zaman kısa süreli olmak kaydıyla özelleştirme yapılması ve ekonomiye kazanç sağlanması da oldukça yerinde bir uygulamadır. Yani birbirine tezat gibi görünen anlayışlar arasında iyi ya da kötü diye ayırım yapamayız, ülke menfaatleri hangisini gerektiriyor diye düşünmeye başlarız.
1980 darbesinden sonra ülkede yönetimi tek başına devralan Kenan Evren öylesine radikal kararlar aldı ki bunların hepsini telafi etmek 40 yıla yakın zaman geçmesine rağmen mümkün olmadı. Ancak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte yapılan yanlışlıklar çok kısa sürede telafi edilebilirdi.
Türkiye’nin mevcut şartlarda hızlı karar alması ve kalkınma hamlelerini artırması gerekiyor. Bakanlıkların sayılarının azaltılması, kapatılmayan bakanlıklarda ise birçok genel müdürlüğün kaldırılması yeni düzende mümkün olduğu kadar az bürokratın olacağını gösteriyor.
Özellikle milli eğitim bakanının geçmişteki söylemlerine bakacak olursak Ak Parti’nin eğitim politikasında bazı yerleri eleştirdiğini görüyoruz. Ancak yeni sistemde önemli olan nereli olduğun, kaçıncı sıradan milletvekili seçildiğin değil alanına ne kadar hâkim olduğun olacaktır.
Yeni yönetim sistemiyle birlikte valilerin ve bürokratların görev süreleri Cumhurbaşkanının görev süresinin bitmesiyle son bulmuş olacak. Böylelikle göreve gelen cumhurbaşkanı istediği bürokratı kısa süre içerisinde göreve getirme imkânına erişebilecek. Zaten göreve gelen siyasi partiler kendi adamlarını iş başına getirmek için fırsat kolluyorlardı. Siyasi bir nezaket sağlanmış oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’te yemin edip bakanlar kurulunu açıkladıktan sonra NATO liderler zirvesine katılmak için Brüksel’e hareket etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışındayken Adnan Oktar ve örgütüne yönelik geniş bir operasyon başlatıldı. Operasyonla birlikte ilk etapta 250 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
Adnan Oktar operasyonu ile birlikte bu örgütün üç beş kedicikten oluşmadığı milletimiz tarafından görülmüş oldu. Meğerse Adnan Oktar 33 dereceli masonmuş. İsrail ile çok yakın bağlantıları olan, istihbarat örgütleriyle yakın ilişki içerisinde bulunan biriymiş. Siyaset, iş dünyası, medya gibi birçok yerde şantaj kasetleriyle insanları ağına düşürüyormuş. 7 yaşındaki kızlara bile tecavüz edebilecek kadar aşağılık işlere bulaşıyorlarmış.
Adnan Oktar operasyonu FETÖ operasyonlarından sonra ülkemiz için şuanda en önemli operasyondur. Hakkaniyet ve adaletle yapıldığı takdirde pisliğe bulaşmış birçok insan devlet kademeleri ve iş dünyasından ayrılmak zorunda kalacak. Eğer ki söylenildiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bilgisi olmadan bu operasyonlar yapılırsa ucunun her yere gidebileceğini görmemiz gerekir.
Bu operasyonun amacı yeni sisteme geçilirken Türkiye’nin bağımsız ve seri karar almasını engellemek amacıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Adnan Oktar’a söylettirebilecekleri sözde itiraflar üzerinden tehdit etmek de olabilir, CHP’deki değişim gündeme gelmişken Kılıçdaroğlu’na yönelik baskının bir parçası da olabilir. Çünkü 33 dereceli bir masonun kurduğu 20 yıllık yapı ile mücadele etmek basit ve sıradan bir iş değildir. Ancak inancımız o yöndeki Türkiye’nin yerli ve milli imkânlarıyla FETÖ ile başlayan Alpaslan Kuytul ile devam eden operasyonların bir parçası olduğudur. Yani Türkiye’nin bağımsızlaşma ve dışarıdan kontrol edilen yapıların tasfiyesi hamlesidir. Henüz süreç çok erken. İlerleyen dönemler operasyonun ne amaçla yapıldığını bize gösterecektir.