Olay Gazetesi Bursa

Yeni Dünya düzeni

Dünya tarihine baktığımız zaman sürekli olarak savaşlar ve barışlar görürüz. Yapılan her savaşın akabinde bir barış anlaşması, barış anlaşmasının tatmin edicilik boyutunun ortadan kalkmasının akabinde ise yeni bir savaş görürüz. Bu döngü bu zamana kadar sürekli devam etmiştir. Bundan sonra da devam edecektir. Çünkü durağan olmayan insan, durağan olmayan bir dünya düzeninin bekçisidir. 1.Dünya Savaşı’ndan […]

Dünya tarihine baktığımız zaman sürekli olarak savaşlar ve barışlar görürüz. Yapılan her savaşın akabinde bir barış anlaşması, barış anlaşmasının tatmin edicilik boyutunun ortadan kalkmasının akabinde ise yeni bir savaş görürüz. Bu döngü bu zamana kadar sürekli devam etmiştir. Bundan sonra da devam edecektir. Çünkü durağan olmayan insan, durağan olmayan bir dünya düzeninin bekçisidir.

1.Dünya Savaşı’ndan sonra dünya haritası yeni bir şekil kazandı. Osmanlı İmparatorluğu dağıldı. Almanya yerle yeksan oldu. Adı sanı duyulmamış birçok eyalet kendi devletlerini kurdu. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

1. Dünya Savaşı’ndan sonra değişen düzenle beraber dünyayı idare eden kurumlar da değişti. Paris’te toplanan barış konferansı sonucu Versay Anlaşması imzalanacaktı. Bu anlaşma neticesinde ‘Milletler Meclisi’ adı altında bir kurum oluşturulacak ve dünya üzerindeki barışı ve güvenliği bu kurum tesis edecekti. Yani Birleşmiş Milletlere hükmeden devlet dünyaya hükmedecekti.

Aradan 30 yıl geçtikten sonra Hitler öncülüğünde büyüyen Nazi İmparatorluğu’nun Polonya’yı işgaliyle beraber birincisinden daha büyük ve daha kanlı olan İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu. Bu savaşla beraber dünya üzerindeki bütün dengeler bir daha değişti. Savaşın mutlak kazananı sadece Japonya’ya savaş açan, savaşın son yıllarında savaşa giren ve süreci en az hasarla atlatan Amerika oldu. Artık yeni dünya düzeninde Almanya’yı bozguna uğratan İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Amerika söz sahibi olmuştu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın güvenliğini ve barışın tesisatını sağlamak ‘Birleşmiş Milletler’ kurumuna düşüyordu. Bu kurum dünyadaki bütün savaşları ve barışları kontrol edecek olan, haklı ile haksızı ayırt edecek olan ve mazlumların hür sesi olacak olan kurumdu. Yani artık Amerika, Rusya, İngiltere, Çin bütün dünyayı yönetecek olan ülkelerdi.

Birleşmiş Milletler aynı cins hayvanlar birbirini ısırmaz prensibiyle çalışıyordu. Yani Amerika aleyhine alınması elzem bir karar Amerika onaylamadıkça alınamıyordu. Aynı şekilde bu 5 ülke hakkında en ufak olumsuz bir karar almak mümkün olmuyordu. Çünkü bu beş ülkenin ortak inisiyatifi olmadıkça sistem tıkanıyor, karar alınamıyordu.

Ancak söz konusu başka ülkeler olunca, ganimetler bol olunca bu kurum anında durumdan vazife çıkarıyordu. İşlemeyen sistem takır takır işlemeye başlıyordu. Yapılan haksızlıklar milyonlarca kişinin canını acıtıyor, kadınları dul, çocukları yetim bırakıyordu. Ancak bu çarpıklıkları kabullenmek lazım. Güçlü olan güçsüzü her zaman döver. Dünya üzerinde istisnasız olarak alınan her kural gücü olmayan ülkeleri hizaya çekmek için alınır. Hukuk da kural da adalette gelişmemiş ülkeler içindir.

Bunu kabullenmek demek buna razı olmak demek değildir. Değişmesi için çaba göstermemek de değildir. Sadece gereksiz yere kendimizi sinir etmeyelim. Haksızlığı bilelim, karşı koyalım ancak haksızlıkları gördükçe her defasında kalp krizi geçirmeyelim.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya üzerinde yeni bir savaş başladı. Adı konmamış ancak herkesin kabullendiği bu savaşın adı Soğuk Savaş’tı. Amerika ve Rusya’nın kozlarını paylaştığı bu savaştan kazanan ülke Amerika oldu. Rusya kaybetti ve artık dağılma süreci başladı. Rusya’nın hüküm sürdüğü milyonlarca kilometrekare topraklarda onlarca yeni devlet kuruldu. Yani dünya düzeni yeniden değişti. Tek bir ülkenin egemen olduğu yeni bir sistem oluştu.

Soğuk Savaş bittikten sonra ise 12 yıllık ateşkesler dönemi oluştu ve bunun akabinde yeni bir savaş meydana geldi. Günümüzde de hâlâ devam eden bu savaş İslam dünyası ile adı konulmamış bir düşmanın savaşıydı. Bu savaştan henüz kazanan bulunamadı ancak kaybeden devletlerin sayısı bir hayli fazlaydı.

Sözüm o ki 1945’te, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan ve kurulduktan sonra iki tane dünya savaşı görmüş olan Birleşmiş Milletler artık miadını doldurdu. Bu kurumun işlevselliği tarihin çöplükleri arasına karıştı. Ancak yeni dünya düzenine uygun kurumlar maalesef ki oluşturulamadı. 1945 yılının Türkiye’si Birleşmiş Milletler için ne ifade ediyorsa 2016 Türkiye’si de aynı şeyi ifade ediyor. Yani Birleşmiş Milletler dünyadaki değişim ve dönüşüme ayak uyduramadı.

Dünya üzerindeki barışı ve düzeni korumak, evvela bunu teminatı altına alanları değiştirmekle başlar. Zira adaleti tesis etmekle vazifeli Birleşmiş Milletlerin tavukları korumakla görevli tilkiden hiçbir farkı yoktur.