2009 yılında ‘One Minute’ çıkışı ile başlayan Türkiye-İsrail ilişkilerindeki bozulma gün be gün artmaya başlamıştı. Mavi Marmara baskını, Filistin ve Mescid-i Aksa’ya yönelik hareketlere karşı verilen tepkiler ile ilişkiler kopma noktasına gelmişti.
Türk ekonomisindeki kötüleşme ile İsrail ilişkilerindeki gerilim de paralellik gösterdi. İsrail’in kendisi küçük olsa da etki alanı oldukça geniş bir ülke olduğu için bunun ekonomik ve siyasi sonuçları oldu.
Ekonomi, ekonomi yönetiminin kötü olması yüzünden bozulmadı. Dış politikadaki gelişmeler yüzünde oldu. Özellikle FETÖ’nün tasfiyesi ile başlayan süreçte Türkiye’nin dostları birer birer uzaklaşmaya başladı. Barzani’den ucuz petrol alınıyordu ancak Barzani bağımsızlık referandumu yaptı ve milli menfaat gereği tavır alınması gerektiği için Kuzey Irak ile ticarete sınırlama getirildi. Suudi Arabistan’da bizdeki 17 Aralık benzeri bir operasyon yapıldı ve Türkiye’yi dost olarak görmeyen bir yönetim iş başına geldi. Güneyimizde savaş çıktı ve bize faturası çok ağır oldu. Mursi yönetiminde Mısır ile ilişkiler üst düzeydeydi ancak Sisi’ye darbe yaptırıldı ilişkiler sekteye uğradı. Avrupa ve Amerika’nın gizli ambargosu da Türk lirasında ciddi değer kaybına yol açtı.
Ayrıca iç politikada da Mit Müsteşarının ifadeye çağırılması, Gezi Parkı, 17-25 Aralık gibi hükümeti devirmeye yönelik girişimlerin yanı sıra ülkeyi iç savaşa sürüklemeyi amaçlayan 15 Temmuz darbe girişimi de kendisini göstermişti.
Ancak şimdi tekrar dış politikada farklı girişimler kendini gösteriyor. Yıllarca Türkiye’ye karşı hasmane tutum gösteren devletlerle barışılmaya başlandı.
Türkiye bu dönemde İsrail Cumhurbaşkanı’nın ziyaretine ev sahipliği yaptı. Bunun dış politikada önemli bir kırılma noktası olduğunu düşünüyorum.
Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’ye karşı dostane bir tutum içerisine girmesi, Suudi Arabistan ile Türkiye’nin yakınlaşma sürecinin başlaması ve Mısır ile tekrar diplomasi kanallarının açılmasını aynı pencereden incelemek gerekiyor.
Hâlâ enflasyon yüksek bir seviyede olduğu ve insanların alım güçlerinde azalma olduğu için dış politikada meydana gelen olumlu adımlar içeride yeterli ilgiyi görmüyor olsa da bunun büyük etkisi olacaktır.
Suriye’de meydana gelen iç savaş ve sığınmacıların Türkiye’ye gelmesinin ekonomik sonuçları yıllar sonra olmuştu. Aynı şekilde şu anda Türkiye’nin dış politikada attığı adımların sonuçları da hemen oluşmayacaktır.
NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük ilgi görmesi, Türkiye dış politikasının hem Rusya hem de NATO tarafından takdir edilmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dönüş yolculuğunda gazetecilere ‘Öyle gelişmeler olacak ki, bu da nereden çıktı diyeceksiniz’ söylemi tüm bu dış politikanın sonucu olacak.
Dış politika ile başlayan Türk lirasındaki değer kaybının tekrardan dış politika ile düzeleceğine inanıyorum. Ancak burada devletin ve milletin kırmızı çizgisi olan durumlarla ilgili taviz verilmemesi gerekiyor. Karşılıklı imtiyazları barındıran anlaşmaların yapılmasında herhangi bir mahsur yok. Zira tek tarafın menfaatini barındıracak anlaşmaları sadece savaş sonrası galip devletler imzalatabilir.
Türkiye 2009 yılındaki Türkiye değil. Hem yerlilik oranını yükseltmiş hem de askeri olarak güçlenmiş bir durumda. Ayrıca özgül ağırlığı artmış ve dünyada sözü dinlenen bir konuma yükselmiş durumda.
O yüzden İsrail ile anlaşma yapmanın 2000’li yıllarda olduğu gibi yıkıcı sonuçlar doğuracağını düşünmüyorum ancak yine de tedbirli olmak lazım. Güçlü savunma sanayi kadar güçlü ekonomi de bağımsızlık için çok önemlidir muhakkak.