Kişisel tercihlere saygı duyan bir toplum ne yazık ki değiliz… Dikta eden, baskıcı ve dayatmacı bir özelliğimiz var.
Bir olayda bizden farklı düşünen insanlara karşı saygılı ve hoşgörülü bir tepki vermiyoruz. Kızıyor ve tersliyoruz.
Samimiyet ile kişisel tercihlere olan saygıyı karıştırıyoruz.
Bir insanla yakınlığımız varsa ona müdahale etmeyi kendimize hak olarak görüyoruz. Veyahut birilerine iyilik yaptıysak onun yerine karar alabilme hakkımız olduğuna inanıyoruz.
Görüş bildirmek, tecrübe ve bilgi aktarmak kuşkusuz önemlidir. Böylece sonraki nesillerin daha az hata yapmasına katkıda bulunulur. Ancak görüş bildirmek yerini ısrar etmeye bırakıyorsa orada bir sıkıntı vardır.
Farklılıklara tahammül edebildiğimiz ölçüde saygılı ve hoşgörülü olduğumuzu iddia edebiliriz. Nasıl ki farklı desenler ve renkler bir araya gelerek güzel bir kilim oluşturuyorsa farklı görüşler de aynı güzellikle bir sonucu ortaya çıkarır.
İnsanlara saygı göstermek demek hiçbir çizgi ve düşünce olmadan herkesin her türlü söylemine izin vermek anlamı taşımaz.
Sizi siz yapan değerlere karşı kırmızı çizginiz olup bunları savunabilirsiniz. Benim kast ettiğim kişisel alana müdahale edilmemesi.
Bu saygısız durumu üniversite tercihlerinde, meslek hayatında, seçim dönemlerinde bariz olarak görüyoruz.
Yanımızda aynı işi yapan çalışkan birisi varsa paragöz derken daha az çalışan birisine tembel diyebiliyoruz. Hayat tarzına saygı duyup hüsnü zan ile hareket etmiyoruz.
İçimizde son derece hoşgörülü ve saygıdeğer insanlarımız da var ancak toplumun geneli maalesef biraz önce yukarıda yazdığım gibi. Bizim yapmamız gereken öncelikle sorunu tespit etmektir.
İnsanlara gereksiz müdahalelerde bulunduğumuzun farkına varmak ve sonrasında bununla mücadele etmek olmalıdır.
Eğer bunu başarırsak hayat kalitemizi ve yaşama sevincimizi birkaç kat artırabiliriz. Nitekim birine karışmak karışılandan daha fazla karışanı yorar. Eleştirilenden daha fazla eleştireni gerer.
Diğer insanlar için olmasa bile bunu kendimiz için yapmalıyız.