Referandumdan başarı ile ayrılan ancak arzu ettiği oy oranını yakalayamayan AK Parti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tekrardan partinin başına geçmesiyle birlikte yeni bir sürece yelken açtı.
Ekonomideki çalkantılar ve MHP ile birlikte girilen referandumdan yüzde 51 oy alınması sonucunda 2019 seçimlerinde partinin ciddi sıkıntı yaşayabileceği konuşulmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da partinin siyasi durumunu açıkça fark etmiş olacak ki büyük bir revizyona girişerek Türkiye’deki tüm belediye ve teşkilatları fabrika ayarına döndürmeye çalıştı.
Öncelikli olarak Türkiye’nin en büyük şehirlerinin belediye başkanlarında devir teslime gitti. Olmaz denilen oldu ve Melih Gökçek gibi yıllarca belediye başkanlığı yapmış siyasi isimler mevcut görevlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Büyük illerdeki belediye başkanlarının değişmesi Türkiye’deki tüm AK Partili belediyeler için uyarı niteliğindeydi. Zira Ankara, İstanbul ve Bursa belediye başkanları değiştiyse herkes değişebilir algısı belediyelerin tamamında hâkim oldu. Görevden alınmak istemeyen tüm belediyeler de icraatlarını hızlandırdı, üstün gayret göstermeye başladı. Üstelik bu sürecin partilileri kırıp dökmeden yapılmış olması AK Parti için en büyük kazanımdı.
Akabinde atılan teşkilatlardaki yenilenme harekâtı, en az belediyelerdeki kadar etkili oldu. İl kongrelerinin neredeyse hepsine ya Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da Başbakan Yıldırım katıldı. Partiler yeni döneme daha heyecanlı ve ümitli bakmaya başladı. Teşkilatlarda metal eskimesi var denilirken enerji ve dinamizm vurgulu konuşmalar kendini gösterdi.
Bir yıl önce AK Parti 2019’da çok sıkıntı yaşayacak yorumları yapılırken bugün geldiğimiz durumda CHP’nin iktidar alternatifi olamadığı ve AK Parti’nin 2019’da mutlak favori olduğu yorumları yapılmaya başlandı. Ak Parti’nin kısa bir süre içerisinde büyük bir atağa kalkışması fazlaca beklenen bir durum değildi. Ancak Demirel’in dediği gibi siyasette 24 saat çok uzun bir süre… Türkiye gibi duygularını yoğun yaşayan bir memlekette seçimler için asla erkenden yorum yapılmamalı.
VAHŞET
Komşusunun düğününe sarhoş olarak gelen bir sapık, henüz 4 yaşındaki küçük bir çocuğa insanlıktan çıkmış biçimde saldırırken yakalandı. Çocuğun hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bu olayın akabinde zanlı mahalleli tarafından linç edilmeye çalışılmasına karşın çıplak biçimde polislerce gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı ve sonraki süreçte tek kişilik hücreye hapsedildi.
Bu yaşananlar insanlıkla asla bağdaşmayan bir hadisedir. Devletin merhameti sayesinde linç edilerek öldürülmekten kurtulmasına karşın tüm Türkiye’nin tekrardan idam ve hadım cezalarını konuşmasına vesile oldu.
Bu suçu işleyen birisi tek kişilik hücreye atılmış olsa bile bu ceza milletimiz için rahatlatıcı bulunmuyor. Artık daha hızlı sonuç veren ve kesin cezalar gelmeli. Tecavüz gibi tüm Türkiye’nin kalbinde derin yara oluşturan ceza türlerinde iyi niyetten indirim alınmamasını, cezalarda indirime gidilmemesini, verilecek cezaların üst limitten verilmesini istemek milletimizin en doğal hakkı. Milletimizin ceza verilmesine rağmen tatmin olmamasının bir diğer nedeni de basın yayın kuruluşlarının haber politikalarından kaynaklanıyor.
Maalesef basın kuruluşlarımız cezanın işlendiği dönemde haberleri ekranlara getiriyor ancak sonraki süreçte cezaya mahkûm edilen insanların akıbetini ekranlara taşımıyor. Bir kısmı hücrede olmak kaydıyla ömür boyu hapis cezası verilmesi ve kendini öldürmek istercesine psikolojik bunalıma girmesi aslında büyük bir ceza olmasına rağmen basınımızda bunların konuşulmuyor olması sanki cezayı yiyenlerin yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı algısını doğuruyor. Üstelik en kötüsü de suça meyilli insanlar bu haberler sayesinde suçun nasıl işlenebileceğini her ayrıntısıyla öğrenmiş oluyorlar.
Sırf basındaki doktora şiddet haberleri yüzünden doktorun şiddet uygulanabilecek insanlar olduğunu düşünmeye başlayan insanları göz önüne alırsak şiddetten sonra ceza verilen insanların akıbetini de haber yapmanın ne demek olduğunu daha iyi anlarız.
İnsanların kalbinde bir acı bıraktıktan sonra aynı acının izlerinin de silinmesi için basın kuruluşlarının daha hassas ve özenli olması gerekmektedir.