6 Şubat 2023 günü saat 04.17’de Kahramanmaraş merkezli 7,7 şiddetinde büyük bir deprem meydana geldi. Depremden sonra herkes gibi ben de gelişmeleri yakından takip etmeye çalışıyor ve öğrendiğim her yeni bilgiden sonra durumun vahametini daha iyi anlıyordum.
Deprem günü bakanlıktan deprem bölgesine gidilmesi için gönüllülerin isim yazdırmaları gerektiği söylendi. Arkadaş ekibimizle birlikte isimlerimizi yazdırdık. Bir hafta sonra İl Sağlık Müdürlüğü’nden aranarak görevlendirmemizin yapıldığını söylediler ve Hatay’a doğru yola çıktık.
Türk Hava Yolları deprem bölgesine giderken ve gelirken ücretsiz sefer düzenliyor. Hatay Havaalanı’nın deprem sonrası el birliği ile onarılmasından sonra tekrar faaliyete geçmesi bölgenin yaralarını sarmak için önemli bir adım oldu.
Hatay’a indikten sonra dikkatimi ilk çeken uzun namlulu silahlı askerlerin varlığıydı. Askerleri gördüğüm zaman deprem bölgesine geldiğimi hissettim.
Bizim görev yerimiz İskenderun devlet hastanesiydi. İnsanlar hastanenin konferans salonunda, mescidinde, zemin kata yakın hasta odalarında kalabalık biçimde yatıyordu.
Hastanenin acil dışında diğer bölümleri faaliyet göstermiyordu. Sadece anjio ünitesi aktif olduğu için acil anjio sonrası kardiyoloji yoğun bakımda yatan hastalar bulunuyordu.
SSK denilen eski hastanenin bir kısmı yıkıldığı için eski hastanenin önüne büyük bir çadır kurulmuş ve sahra hastanesi olarak hizmet ediyordu. Günlük 500-600 hasta sahra hastanesinde hizmet görüyordu. Kan bakılamıyordu ancak röntgen cihazı vardı. Kırık ve travma vakaları için fayda sağlıyordu. İleri tetkik tedavi gerektiren hastalar Adana ve Mersin’e sevk ediliyordu. Sevk etmek normal prosedürde işlemiyor, herkes gönüllü olduğu için kolaylıkla sağlanabiliyordu.
Boş zamanlarda İskenderun sokaklarında gezmek ve bölge insanı ile konuşmak istiyorduk. Hayalet bir şehirde geziyorduk. Sokaklarda insanlar yok, dükkânlar kapalı. Birçok yer enkaz. Sokaklarda askerler var. Savaş filmlerinde izlediğimiz sahnelerin canlısı ülkemizde yaşanıyordu. İskenderun liman şehri olduğu için hem zengin hem de büyük bir şehirdi ancak ülkemizde böyle bir sahne yaşayacağımız aklımın ucundan geçmezdi.
Yürüyüş sırasında bir marketi açık görüp içine girmek istedik. 2 çalışanı vardı ve kapıya yakın duruyorlardı. Biz dükkâna girince ‘çabuk alın alacaklarınız hemen çıkın’ uyarısında bulundular. Bize yapılan uyarı insanların içindeki ruh halini ve gelebilecek yeni bir depreme karşı duydukları endişeyi gösteriyordu.
Çadır kentleri muayene etmek için sağlık ekibi olarak gittik. Bazı hastalar normalde kullandığı ilacı yazdırdılar. Büyük bir kesimi ise çadırda yaşadıkları için üşümüş ve grip olmuşlar. Bir kısmı zatürreye çevirmiş. İshal vakaları da vardı. Banyo imkânı kısıtlığı olduğu için ve çadırda toplu olarak yaşadıkları için öz bakımları düşmüş ve vücut direnci kırılmış olanlar vardı. Uyuz şüphesi ile tedavi ettiğimiz hastalar vardı ancak genele yayılmamıştı.
Deprem anını anlatırken bölge halkının gözünde ve sesindeki korku hâlâ geçmemişti. Ne çok yakın ne de çok uzak mesafedeki bir uçak sesinin üç dört katı gücündeki bir ses yerin altından gelmişti. Gökyüzünde mavi bir ışık belirmiş ve şehirdeki tüm elektrik bir anda kesilmişti. Şiddetli bir sarsıntı sonrası kendini binadan atabilenler şanslı sayılanlardı. Ancak hepsi depreme uykuda yakalanmış ve ince kıyafetlerle sokağa çıkmıştı. Dışarıda güçlü bir rüzgâr, dondurucu bir soğuk ve şiddetli yağmur yağışı vardı. Yakınlarını kaybedenler, enkaz altında kalanlar hüznüyle bağıranlar, çığlık atanlar ve hıçkıra hıçkıra ağlayanlar vardı.
Bazı binalar ağır hasar almıştı ancak enkaz haline gelmemişti. Bazı binalar ise un ufak haline gelmişti. Bu binalarda sağ olarak çıkmak çok daha zordu.
Bazı insanların ise evleri ağır hasar almıştı ancak eşyalarını kurtarmak istiyordu. Dışarıdan merdiven kurularak eşyalarını güvenli yerlere indirmek sonraki hayatları için önem arz ediyordu. İş yerleri kapanan insanların tekrar eskisi gibi ev eşyası alması normalden daha zor olacağı için risk alarak binalara giriyor ve eşyalarını indirmeye çalışıyordu.
Biz İskenderun’dayken akşam 20.04’te 6,4 şiddetinde bir deprem oldu. Gökyüzünde yine mavi bir ışık belirdi ve elektrikler kesildi. Deprem yaklaşık 20 saniye sürdü ancak birçok kişi çok korktu. Depremzedelere yardıma giderken kendilerinin depremzede olma hissi çok yakından hissedilmişti. Üstelik bu depremde çıkan enerji 7,7’lik depremde çıkan enerjinin sadece 713’te biri büyüklüğündeydi.
Bölgeden birçok kişi gitmişti. Nüfusun büyük çoğunluğu terk etmişti. Gitmeye gücü yetmeyen, bölgeye aidiyet hissi yüksek olup terk edip gitmek istemeyen ve evlerinin iş yerlerinin başında beklemek isteyenler dışında herkes gitmişti. Etrafta yüksek binalar mevcuttu ancak içine giren yoktu. Herkes boş arazilere kurulan çadırlarda yaşıyordu.
Bir gecede her şeyini kaybetmek nedir bunu hissettim. Aynı gecede annesini, babasını, ablasını kaybeden ve evleri yıkıldığı için çadırda kalan bir annenin üzüntüden sütü kesilmişti.
Yaşanan dramların etkisinden çıkmak mümkün değil, yaraların sarılması kolay değil.
Ancak bölge halkı bunca acı ve zorluğa rağmen ‘Bursa’dan gönüllü geldik’ dediğimizde elinde var olan ne varsa ikram etmeye ve misafir olarak bizi ağırlamak istiyordu. Asaletlerinden asla ödün vermemişti. Vakur ve güçlü olmaya çalışıyor, yüreklerinin bir kısmındaki acıyı bastırmak istiyordu.
‘Gelen yardımlar olmasa halimiz perişandı’ diyenler de var öfkeli olan da var. Biraz canınız yansa bağırırsınız ancak ağrı şokuna girecek kadar canınız yansa artık ses çıkaramazsınız. Birçoğunun gözünde ve sükunetinde bunu gördüm.
Bölgenin yaraları hemen sarılmaz. Toki’nin yaptığı binalar yıkılmadığı için toki üzerinden iki yüz binden fazla bina yapımına başlanılacak. Ev probleminin çözülmesi en acil ihtiyaç. Ancak tekrar eski düzene girmesi için yeterli değil. Ticaretin de canlanması lazım.
Aile fertlerinin ölümü dışında arkadaşlarının, komşularının, iş arkadaşlarının, yolda selam verdikleri mahallelinin vefatına alışmak da belli bir süre alacaktır.
Uzun soluklu bir mücadele ancak Türkiye’nin her yerinden öylesine fedakâr ve iyi niyetli insanlar gördüm ve geleceğe ümidim arttı. Her görüşten, farklı yaşlardan insanlar gelmiş ve insanlara iyilik yapmak için amansızca mücadele ediyor. Gelemeyenler ise elinde avucunda ne varsa yardım etmeye çalışıyor.
Millet olma bilincini hep tarih kitaplarında okurduk ancak şu an yaşayarak daha iyi idrak ediyorum. Bizdeki bu birlik ve beraberlik olduğu sürece her zorluğu aşar ve yolumuza devam ederiz.
Rabbim tekrarını yaşatmasın, beterinden korusun. İstanbul ve Bursa başta olmak üzere tüm illerde seferberlik ruhuyla depremlere hazırlanmak ve yaşanacak felaketlere karşı önlem almak için elimizden gelen ne varsa yapmalıyız. Zira deprem olduktan sonra ne yaparsanız yapın bazı acıları asla telafi edemiyorsunuz.