Teknoloji ilerliyor imkânlar gelişiyor ancak içimizdeki mutsuzluk ve yalnızlık hissi asla azalmıyor.
Dışarıdan iyi bir konumda olarak gördünüz birisiyle konuştuğunuza nice gelecek kaygıları yaşadığına şahitlik ediyorsunuz
Halbuki birçok insan ‘onun gibi olsaydım hiçbir problemim kalmazdı’ diye düşünmekten kendini alıkoyamıyor. Peki sizce zengininden fakirine, gencinden yaşlısına kadar insanların çoğunda bu gelecek kaygısı, yalnızlık, mutsuzluk ve bitip bilmeyen hırsların ve amaçların sebebi ne olabilir?
En büyük sebebi ego.
Bir insan makam mevkisi ilerledikçe hemen orayı kendisinin kazanılmış hakkı olarak görüp daha fazlasını, daha yükseğe ulaşmayı amaçlıyor.
Zenginliği arttıkça daha zengin insanları görüyor para hırsı ve şehveti çok daha fazla artarak halinden daha fazla şikâyet etmeye başlıyor.
Zenginlerin ekonomik durumdan şikayeti fakirlerden çok daha fazla.
‘Dünya malı tuzlu su içmek gibidir’ derler… Maalesef şu anda bunu yaşıyoruz.
Altımızdaki insanlara bakıp şükretmek yerine üstümüzdeki insanlara bakıp hayıflanıyor ve şikâyet ediyoruz.
Tatil yaparken bile ‘ben daha çok yer gezdim’ güdüsünü alttan alta bünyemizde barındırıyoruz.
Gösteriş, şaşa, lüks yaşama arzusu o kadar yüksek bir boyuta ulaştı ki ne dünya nimetleri ne de Türkiye gerçekleri bunu asla karşılayabilecek boyutta değil.
Enflasyon artıyor, alım gücü azalıyor. Temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorlanan birçok insan var. Bu yüzden özellikle hayata yeni atılan gençlerin bir bölümünü bu söylediklerimden muaf tutmak istiyorum. Çünkü gerçekten zor bir ekonomik koşullarda mücadeleye başladılar. Şu anda evlenmek, araba almak hatta kirada oturmak bile ciddi bir ekonomik külfet oluşturuyor.
Benim temel yakındığım konu maddiyatın tamamen göz ardı edilmesi değil. Her şeyden önde tutulması.
İşini iyi yapmanın kaygısında olan insan sayısı iyice azalması, etrafına iyilik yapmanın kerizlik olarak algılanması. Ne iş yaptığından daha çok ne kadar para kazandığına dikkat edilmesi. İyi bir arabaya binmediği müddetçe yapılan işin kıymetsiz olması. Gücün ve itibarın sadece paraya endekslenmesi.
Bunca dünyalık mevzular içerisinde insanın kalbi sertleşiyor. Merhameti azalıyor ve anlamsız bir mücadelenin içerisinde yarış atı gibi hissediyor kendisini.
‘En çok görüştüğün 5 kişinin ortalaması kadar bir insansın’ sözü gereği eleştirdiğimiz konulardan kendimizi korumakta da oldukça zorlanıyoruz.
Bugün eleştirdiklerimizin aynısını yarın yaparken buluyoruz kendimizi.
Bunun gibi gösteriş ve maddiyatın arttığı; iyilik ve fedakarlığın azaldığı dönemlerde yapılabilecek en güzel şeylerden birisi aynı kaygıyı barındıran diğer insanlarla olabildiğince çok görüşmek olmalıdır. Zira insan sosyal bir varlık olduğu için ‘Ben değişmem’ demek insan fıtratına aykırı olacaktır. Zamanla değiştiğini fark etmemeye neden olacaktır.