Doların yükselmesi ve TL’nin değer kaybetmesi sonucunda Merkez Bankası TL’nin değerini korumak için faizleri artırma kararı aldı. Geldiğimiz noktada faizler yüzde 25 bandına ulaştı.
TL’nin değer kaybetmesi milletin cebindeki paranın alım gücünü azaltıyor. Zira ithal ürünleri fazlasıyla kullandığımız için doların değeri artınca pazardaki ürünlerin fiyatları da otomatik olarak artmış oluyor.
TL’deki değer kaybının önüne geçmek lazım tabii ki ancak faizleri artırmak bunun çözümü olamaz. Geldiğimiz noktada faizler o kadar yüksek bir seviyede ki parası olan hiç kimsenin çalışmasına gerek kalmadı.
Diyelim ki 300 bin liralık bir eviniz var. Bu evin aylık kira getirisi 1500 TL. Eğer siz bu evinizi satıp bankada faize yatırdığınız takdirde banka bir yıl sonra paranızın yüzde 25’ini size faiz olarak ödemek zorunda kalıyor. Yani sizin 300 bin liralık eviniz yılda 75 bin lira faiz olarak getiri sağlıyor. Bu parayı ay olarak bölerseniz aylık 6 bin liradan fazla para yapar.
Eğer ki yüzde 99’u Müslüman bir ülkede yaşamıyor olsaydık burada bir haksızlık olduğunu söylemezdim ancak harama helale dikkat eden insanlar faize para yatırmıyor. Parasını TL olarak tutmayı tercih ediyor. Döviz alarak ülkesini zor durumda tuttuğuna inandığı için yapabileceğinin en fazlası olarak parasını altına çeviriyor. Ancak devlet yetkililerinin altın da almayın uyarısı sonrası altın almaktan da vazgeçiyor.
Bu insanlar devletini düşündüğü ve harama helale dikkat ettiği için parasını TL olarak banka hesaplarında tutarken diğer insanlar faize para yatırıp çok büyük kâr elde ettiği için ortada büyük bir haksızlık olmuş oluyor.
Gezi eylemleri başlamadan önce Türkiye’de faiz %4,6 seviyelerindeydi. O günden sonra sistematik olarak yapılan darbe girişimleri sonucunda bugün faiz seviyeleri %25 bandına kadar yükseldi.
Eğer TL değer kaybederse olacak şey en fazla alım gücünün azalması olacaktır. Fiyatlar pahalı olacak, alım hacmi azalacaktır. Ancak faizlerin bu seviyede yüksek kalması ve insanların paradan para kazanmaya başlaması bu denli yüksek getiri getirmesinin önüne geçilemediği takdirde devletin bu yükün altından kalkması çok zor olacaktır.
Eskiden düşük olan faizlerin getirisi ortalama bir yatırım kârı ile aynı seviyedeydi. Ancak geldiğimiz seviyede parası olan kimsenin yatırım yapmasına gerek kalmadı. Eskiden müteahhitlik yapanların aldığı yüksek geliri eleştiriyorduk. Ancak o insanlar bile ortaya bir ürün koyuyorlar ve faizden elde edilen kadar kâr elde edemiyorlardı. Ana parayı faize yatırdıktan sonra elde edilen faiz geliri bile çok ciddi bir miktara tekabül ediyor.
Ak Parti 2002’de iş başına geldiğinde ülkedeki faiz oranları yüzde 63’ü gösteriyordu. Devlet borçlandığı zaman bu paranın ana parasını hiç ödeyemeden sadece aylık faizlerini ödeyebiliyordu. Yani devlet sürekli geri gidiyordu.
Bankalara faiz için para yatırdığınızda bankalar bu parayı faizle verdikleri krediden karşılayabiliyorlar. Ancak bir süre sonra yüksek faiz oranlarından çekilen kredi miktarları da azalacağı için bankaların faiz gelirleri giderlerini karşılayamayacak. Bu sefer Merkez Bankası batmaması için bankalara yardımda bulunacak. Yani devlet kasasındaki para azalacak. Bir süre sonra bankaların batması gündeme gelecektir.
Eğer faiz oranlarının düşük seviyelere gerilemesi sağlanamazsa devletin ve Anadolu insanının parası haram ve helale dikkat etmeyen zengin insanların cebine şiddetli olarak akmaya başlayacaktır. İnşallah kısa süre içerisinde bunun önüne geçilebilir.
BELEDİYE BAŞKANLARININ GEREKSİZ AFİŞLERİ
Ülkemiz tasarruf ekonomisine doğru yol alırken belediye başkanlarının resimlerinin ve isimlerinin yazdığı ‘eğitim Öğretim yılınızın hayırlı olmasını dilerim, Kurban Bayramı’nızın hayırlı olmasını dilerim, bayramınızı kutlarım’ gibi hiçbir getirisi olmayan, okuyan insandan zerre etki bırakmayan afişleri bir an önce bırakmaları gerekiyor.
Dijital ortamda bu afişler basılır, dijital panolarda bunlar yayınlanırsa bunda bir sıkıntı olmaz ancak maalesef devasa afişlere dünyanın parası harcanıyor. Lütfen bunun önüne geçelim…