Türk Ekonomisi kalıcı biçimde refaha ulaşmak istiyorsa kendisine yük olacak proje ve kurumlardan bir an önce kurtulmalıdır. Devletin gereksiz yere para harcaması engellendiği zaman vatandaşın cebine giren para da haliyle artacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı yıllardır bütçeden en fazla parayı alan bakanlık oldu. Devletin okul sayılarını artırması, ikili eğitime son vermesi, sınıflardaki sayının makul oranlara çekilmesi, öğretmen istihdamının da aynı oranda artması yüklü maddi ihtiyacı da beraberinde getirdi.
Lise ve üniversitelere geçiş sınavlarında değişimine gidilmesi ve dershanelerin kaldırılmasının arkasında farklı bir gaye yattığını düşünüyorum. Yapılan tüm değişikliklerin neticesinde Türkiye’nin her yerinde özel okul sayılarında adeta patlama meydana geldi. Eskiden birkaç tane özel okul olan illerde şimdi onlarca özel okul eğitim vermeye başladı… Peki özel okulların sayıca çoğalmasının devlete ne gibi katkısı var?
Ortalama bir okulda en az yirmi öğretmen çalışıyor. Bu öğretmenlerin sigortası ve maaşını hesaplarsak devletten en az dört bin lira maddi götürü demektir. Üstelik okullara gönderilen maddi destek, faturaların ödenmesi, boya badana ihtiyacı, sıra ve masaların yenilenmesi, eleman ihtiyacı gibi ekstra külfetleri de üstüne katarsak bir okulun yıllık devlete olan maddi yükü en azından 1,5-2 trilyon civarındadır. Yeni sistemle birlikte özel okul sayıları hızla arttığı için devletin bu giderleri son bulacak. Üstüne üstlük özel okullardan vergi alan devlet kâra bile geçecek.
Özel okulların devlet okullarına olan oranının makul bir sayıya ulaşmasıyla birlikte özel okullara yapılan teşvik son bulacak ve bu oran korunmaya çalışılacak. Yani eğitime ayrılan gider büyük ölçüde son bulmuş olacak.
Sağlık Bakanlığı da bütçeden ciddi pay alan bir bakanlık konumunda… Sağlıkta yapılan değişikliklerle birlikte devletin giderleri azaltılmaya çalışılıyor. Aile hekimlikleri her yerde açılmaya başlandı. Tıp fakültelerinden mezun olan hekimlerin birkaç yıl sonra büyük çoğunluğu aile hekimliklerine geçiyor.
Aile hekimlerinin çalıştığı Aile Sağlık Merkezlerinin bütün giderleri hekimler tarafından karşılanıyor. Tuvalet kâğıdından tutun, hemşire ve temizlikçilerin parasına kadar… Hal böyle olunca Aile Sağlık Merkezlerindeki israflar da son buluyor. Yeni açılan Aile Sağlık Merkezlerindeki ihtiyaçları gidermek için 50 bin- 60 bin cebinden para veren hekimler bile var… Üstelik devlet bu giderleri geri ödemiyor. Tıpkı milli eğitim bakanlığı’nda olduğu gibi sağlık bakanlığı’nda da yarı özel bir statü hâkim olmaya başlıyor. Hizmetler aksamadan devletin cebinden giden para azalıyor…
Eğer ki tam olarak refaha ermek istiyorsak elimizdeki parayı hakkıyla harcamalıyız. Devletin gereksiz kurum ve yapılarını ortadan kaldırmalıyız. Polisevi, öğretmenevi, hâkimevi gibi kurumların özelleştirilmesi gerekiyor. Devletin polisinin sahada aktif olarak çalışması gerekirken polisin evinde geri hizmetlerde çalışmasını doğru bulmuyorum.
Memurlara eskiden olduğu gibi indirimler uygulanmak şartıyla, fiyatlara üst limit belirtilerek, kalite standardını daha da üste çekecek biçimde bu kurumların özelleştirilmesi, dolayısıyla devletin bu giderlerden bir an önce uzaklaşması ve özelleştirmeden gelir elde etmesi gerekiyor. Nasıl ki belediyelerin sosyal tesisleri bazı şirketler tarafından işletiliyor hem kâr marjı yüksek hem de sosyal belediyeciliği ön plana çıkarıyorsa devletin de kendi kurumlarına aynı modeli uygulaması gerekmektedir.
Devletin güçlü olması için hizmet veren pozisyondan denetleyici pozisyona terfi etmesi lazım. Özel sektördeki tüm kurumların devletten çekinmesi, bunun için devletin elinde güçlü yetkileri barındırması ancak geri planda kontrol edici bir vazife ile tabiri caizse ‘Ağır Abi’ rolü üstlenmesi gerekir. Geriye düşen kurumları destekleyecek, borca batanların borçlarını yapılandıracak, yatırım ve istihdam yapanı ekonomik olarak destekleyecek ancak hizmet sektöründe yer almayacak bir pozisyon…
Eğer ki gereksiz harcamalara son vermeye başlarsak hem devlet zenginleşecek hem de bizler vatandaş olarak refaha ereceğiz…