Eskiden devlet memurlarının dokunulmazlığa varan bir itibarı ve gücü verdi. Türk filmlerinden hatırlarsınız ‘Benim düğmemi koparmak 6 aydan başlıyor’ repliği kulaklarımızda yankılanır.
Devlet adına iş yapan memurlar güçlü, vatandaş ise güçsüz konumdaydı. Okula çocuğunuzu kaydettirirsiniz öğretmen keyfine göre çocuğunuzu dövebilirdi. Doktorlara ulaşım kolay değildi ve muayenehane dışında muayene olmak zordu. Polisler istediği kişiyi nezarethaneye alıp dövebiliyordu. Gözaltı sürelerine pek fazla itibar edilmiyordu. Keyfe göre iş yapma had safhadaydı.
Vatandaşın gücünün artırılması amacıyla belirli politikalar geliştirildi. Devlet memurlarının vatandaş için çalıştığı, vatandaş yoksa devlet memurlarının işinin anlamsız olduğu söylendi. Bu söylem aslında mantıksız bir söylem değil ancak belirli sakıncaları da beraberinde getirdi. İş ileri seviyelere giderek devlet memurlarına ‘Benim vergimle maaş alıyorsun’ diyebilecek noktaya kadar ilerledi. Bu söz bir nevi karşısındaki kişiyi buyunduruk altına almaya çalışmaktadır.
Bir işçi olduğunuzu hayal edin. İşvereniniz sizin yüzünüze karşı senin paranı ben veriyorum, benim dediğimi yapmak zorundasınız derse ne hissedersiniz? Para veriyor olabilir ama bunu yüzüne karşı söylemek onur kırar.
Şu anda ‘Ben vatandaşım, benim vergimle maaş alıyorsun’ diyenler işte tam bunu hissettirmek istiyor. Bu söylemin birçok hatası var. Başlıca hatası vergi rekortmeni bile olsanız devlet memuruna parayı devlet verir. Vatandaş vermez. Ayrıca karşınızdaki kişi sizden daha fazla vergi veriyor olabilir. Zaten bu sözü vergi rekortmenleri söylemez. En az vergi verenlerin ağzına pelesenk oldu.
Ayrıca bu vergilerle eğitim, korunma, ulaşım, sağlık, düzen gibi onlarca hizmet veriliyor. Bu söylemi vatandaşın devlet memuruna karşı bakış açısını yansıtmak açısından önemli görüyorum.
Şu anda öğretmenler öğrencilerine karşı savunma pozisyonundalar. Öğretmenin derste otorite kurması çok zor. Düşük puan verince veliler öğretmeni sıkıştırıyor. Çocuğa karşı sesini yükselte veli hemen okulun kapısında beliriyor ve benim çocuğuma nasıl bunu yaparsın diye hesap soruyor.
Polislerin teröre karşı gücü inanılmaz arttı ama vatandaş karşısında suç işlese bile çok sessiz. Polisin yanında kavga etmekten çekinmeyen, ileri geri rahatça konuşabilen birçok insan var. Polisin gerekli yerlerde karşısında vatandaş bile olsa silahını kullanması gerekiyor.
Doktorlar şu anda hastaları nasıl güzel tedavi edebilirim diye düşünmek yerine başıma dava gelmesin diyerek defansif olmaya başladı. Yeni başlayan hâkim savcılar doğru karar vermek yerine acaba hassas bir konu dolayısıyla Twitter’a düşer miyim? Beni linç ederler mi diye endişe yaşıyor.
Eskiden devlet memuru çok güçlüydü, vatandaş ikinci plandaydı. Vatandaşın mağduriyeti giderilmek istendi, yapılan işlem doğruydu ancak kantarın topuzu kaçtı. Şu anda devlet adına iş yapan memurlar mağdur olmaya başlandı.
İnsanlara iş alanında belirli bir güç vermek ve arkasında devlet olduğunun hissettirilmesi lazım. Aksi takdirde kendini güvende hissetmeyen hiçbir memur yeni ve özgün yaklaşımlarla farklılık oluşturma gayesi taşıyamaz.
5.İSLAMİ DAYANIŞMA OYUNLARI
Konya’da beşincisi düzenlenen İslami Dayanışma Oyunları’nın açılışı oldukça coşkulu geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra birçok devlet başkanı organizasyona katıldı. Konyalı vatandaşlar da organizasyondan etkilenmiş ve beğenmişlerdi.
Ancak sonradan ortaya çıkan tartışmalar organizasyon üzerine gölge düşürdü. İslami kelimesini ben de doğru bulmuyorum. Çünkü organizasyondaki hata sanki İslam’da hata var gibi algılanabilir. Dört dörtlük İslam’a uygun olmayan hiçbir yapıya İslami dememek lazım. Ancak bu tartışmaların da organizasyon üzerine gölge düşürmemesi lazım.
Aylarca süren yoğun çalışmayı birkaç hata üzerinde itibarsızlaştırma Türkiye’de bir gelenek olmaya başladı. Hak edene hakkını verelim. Sonrasında eleştiri gereken yerlerde de eleştirimizi getirelim. Övgüde de yergide de abartıya kaçmak kimseye fayda vermeyecektir.