Bir milletin en önemli zenginlik kaynağı iyi yetişmiş, akıllı, işini seven, liyakat sahibi olgun insanlarıdır.
Devlet memuru olurken her türlü şartları razı gelen, mesleğe başladıktan sonra da çalışmamak için kırk takla atan birçok vatandaşımız var bizim. Mesleğin açığını keşfedip devleti defalarca kez kandıran bu insanlar yüzünden namusuyla çalışan insanlar da kendilerini aldatılmış hissederek özveriden gün be gün elini ayağını çekiyorlar.
Bizim en temel eksiğimiz devlet için güç kullanan insanları seçtikten sonra kaliteli bir eğitim ile bu süreci taçlandırmıyor olmamızdır. Hangi vazifeye gelirse gelsin 657’e tabi olup bu devletin ekmeğini yiyen herkese bir takım kuralları en baştan tamamıyla anlatmak gerekiyor.
Mesai saati 8.30’da başlar. Eğer geç gelirken hak etmediğin parayı yemiş olursun. Sigara molası diyerek bir saat dışarıda gezmek hizmet bekleyen vatandaşın hakkını gasp etmektir. Dışarıda vatandaş beklerken içeride laklak etmek ahlaki değildir. Vazifeden dolayı örtülü biçimde kazanılan tüm maddi kaynaklar yolsuzluğa girer. Herkes yanlış yapabilir ancak kişi kendinden sorumludur. İşini iyi yapmak enayilik değildi, iş yerinde fitne fesat ortamı oluşturmasına fırsat vermemelisin gibi temel bilgileri söylemek bile birçok açıdan faydalı olacaktır.
Bir misal vermek gerekirse… Küçük bir ilin küçük bir ilçesinde mesleğe yeni başlayan bir hâkimin dediklerini anlatayım…
Duruşmalar ardı arkasına geliyor. En son duruşma da bitip hâkim eve gitmek için odasından çıkacakken bir sanık yakını hâkimin karşısına geliyor. Hâkim bey beni neden duruşmaya çağırmadınız, kâtip efendiye burada olduğumu söyledim hâlbuki… Bekledim ama seslenmediler diyor. Bunun üzerine hâkim işin arkasını araştırmaya başlayınca bir şey fark ediyor. Kâtip ile mübaşir birbirleriyle kavgalıymış. Hiç konuşmuyorlarmış. Bu yüzde sanık yakının geldiğini mübaşire dememiş. Adamcağız duruşmaya da girememiş…
Günlük hayatta bunlar da olur mu canım dediğimiz yüzlerce örnek trajikomik biçimde yaşandı ve her gün yaşanmaya da devam ediyor. Eğer insan faktörlü hataları en aza indirmek istiyorsak vatandaşlarımızı devlet adabına yakışır biçimde eğitmeliyiz. Aksi takdirde üzüm üzüme baka baka kararmaya devam edecektir.
TBB ve TTB
Türkiye Barolar Birliği ve Türk Tabipler Birliği’nin başındaki Türk ve Türkiye kelimelerinin kaldırılması gündeme geldi.
Türkiye’de yüz bin avukatın üye olduğu barolar birliğinin tüm yönetimini sadece 421 kişi belirliyor. Delege adı altında bu insanlar il yönetimlerini, yönetimler de delegeleri seçiyor. Geçen hafta bahsettiğim bariz bir statüko örneği daha…
Türk Tabipler birliği ise siyasi bir ideolojinin saplantısı haline gelmiş, değişmesi de pek mümkün olmayan doktorların meslek kuruluşu… Bu kurumların başındaki Türk ve Türkiye kelimelerini kaldırmak hiçbir sonuç getirmeyecektir. Çünkü mimarlar odası da bir meslek kuruluşu ve hala vesayetçi bir anlayışla idare olunmaya devam ediyor.
Burada yapılması gereken bu kurumlardan geçmişteki vesayet izlerini ve statüko yönetiminden temizlemek olacaktır. Yönetim kademesini daha şeffaf kriterle seçmek, gerekirse tüm üyelerin oy verdiği bir seçimle herkes iş başına gelmesini sağlamak hem meslek dayanışma kurullarının vazifelerine devam etmesini sağlar hem de kurulları kimsenin tek elinde ilelebet kalmasına fırsat vermez.