Yıllar boyu ülkeleri kendilerine köle haline getirmek için ciddi vazifeler üstlenen Amerikalı bir ajanın yazdığı ‘Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’ kitabından bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
‘Amerika Devletinin esas gayesi dünyadaki tüm yer altı ve yer üstü kaynakları kendi lehine kullanabilmektir. Bunun için hedef ülkeler belirlenir. Hedefteki ülkenin Amerika’ya köle haline getirilmesi için öncelikli olarak yapılması gereken liderin etrafını sarmak ve onu istenilen şekilde etkilemek olacaktır.
Liderin etrafı çevrildikten sonra ortaya bir proje atılır ve bu proje olduğundan çok daha önemli gösterilir. Projenin maliyeti düşük gösterilirken tamamlandıktan sonra elde edilen kazançların abartılı raporlanması tetikçinin en önemli vazifesidir.
Liderler projeyi hayata geçirmek istedikleri zaman onlara Amerika devleti olarak kredi imkânları sunulur. Ancak sunulan imkânların hepsi yüksek faiz oranları barındırır. Liderler de ileride çok karlı olacağına inandığı projeler için kredi almayı kabul eder.
Amerikan Devleti kredi verirken bir şart öne sürer. Yapılacak projeleri Amerikan şirketleri ile yapılması istenir. Böylelikle Amerikan şirketleri zenginleşmeye devam eder.
Yüksek faizle büyük kredileri kabul eden ülkeler proje ilerledikçe umduklarını bulamazlar. Çünkü en başta hazırlanan raporlar doğru bilgileri içermez. Hal böyle olunca liderler halkın gözünden düşmeye başlarlar. Ancak bunun önüne geçebilmek için hedef ülkeye sosyal yatırımlar yapılır. Havaalanı, liman, baraj gibi insanların hoşuna gidecek yatırımlar gerçekleştirilir. Böylelikle halk mutlu olur. Liderin gücü de milletin nezdinde artmaya başlar.
Aradan bir süre geçtikten sonra yüksek faiz oranlarını ödeyemeyen ülkeler mecbur olarak ülkedeki yer altı ve yer üstü zenginliklerin büyük bir bölümünü faize ödemek zorunda kalırlar. Amerika Devleti ve onlara bağlı geliştikçe hedef ülkeler küçülmeye başlar. İşler öyle bir noktaya gelir ki borç batağına saplanan ülkeler gelirlerinin sadece yüzde 1 ile yüzde 2’sini ülkedeki sağlık, eğitim gibi sosyal ihtiyaçlara ayırmaya başlarlar. Böylelikle ülkedeki fakirlik artar ve tam anlamıyla Amerika Devletine bağımlı hale gelirler.
Borçlarını ödeyemeyen ülkeler bunun karşılığında mecburen siyasi olarak bize yanaşmak zorunda kalırlar. Yani hem ekonomik hem de siyasi olarak gücümüz artar.
Eğer ki ekonomik tetikçiler yüksek oranda faizle kredi vermeyi başaramazlarsa bu kez cellatlar devreye girer. Liderin etrafına yerleştirilen kişiler onu yok etmeye çalışır. Ancak bu da başarılamazsa askeri darbe uygulanır ve Amerika Devletiyle uyumlu çalışan kişiler iş başına getirilir… ‘’
Yıllar boyu IMF’den borç para almak, yüksek faizli kredilerler proje gerçekleştirmeye çalışmak ülkedeki fakirliğin en önemli nedeniydi ancak bunu anlayamadık. Artık yap işlet devret modeli ile krediye ihtiyaç duyulmadan büyük projeler gerçekleşiyor ve devlet zarar etmiyor.
Bizim temel eksiğimiz mücadele azmi içerisinde olmamıza rağmen küresel sistemin nasıl işlediğini düşünmememizdir. Güçlü ve müreffeh bir Türkiye istiyorsak faize karşı direnmeli, sistemi ve tüm açık noktalarını adımız gibi öğrenmeliyiz…
ABDULLAH GÜL DENKLEMİ
25 Aralık 2017: Abdullah Gül, Ak Parti ve Erdoğan’ı üstü kapalı eleştirdi.
28 Aralık 2017: Erdoğan, Abdullah Gül’ü muhalefetle birlikte yürüdüğünü söyledi. Kamuoyunda Abdullah Gül 2019’da Erdoğan’ın karşısında aday olacak söylentileri dolaştı.
Abdullah Gül Ak Parti seçmeni tarafından yıprandı ve potansiyel lider profili sekteye uğramaya başladı.
29 Aralık 2017: Kılıçdaroğlu Cumburbaşkanı adayı olabilirm dedi.
29 Aralık 2017: Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı olabilirim dedi.
Bu açıklamalarla Abdullah Gül’ün yıpranması engellenmeye çalışıldı ancak sonuca etkisi olmadı…