Türkiye’de eşcinsel insanların haklarına karşı duyarlılık bir hayli artmış vaziyette. Hiçbir konuda gösterilmeyen hoşgörü bu konuda gösterilmeye başlandı.
Özellikle kadın voleybol takımımızın başarısından sonra LGBT propagandası hız kazandı. Milli takımda iki tane sporcunun eşcinsel olması fırsat bilindi. O kadar başarılı sporcu arasından kaptan hariç sadece LGBT olan sporcular ön plana çıkarıldı.
Bu sporcuların adını duymayan ve bilmeyen kalmadı. Ancak aynı başarıya sahip diğer sporcuların adını bilen yok.
Milli takımımızın başarısı kullanılarak LGBT propagandası yapılmasına karşı çıkanlar kendilerini yanlış ifade ettiler. Olay öyle bir yere geldik ki, eşcinselliğe karşı olanlar sanki milli takıma da karşıymış gibi bir algı oluşmasına neden oldu.
Kur-an’ı Kerim’de açıkça lanet edilen eşcinselliğe karşı duruş göstermek bağnazlık olarak algılanmaya başladı. LGBT propagandasına alet olmak ile milli takımı desteklemek aynı çizgide buluştu.
LGBT sadece son olaylardan dolayı artmadı. Maalesef muhafazakar milletvekillerimizden bazıları çok beğendiğini söyledikleri filmlerde açık açık LGBT propagandası yapıldığı görüldü. Yine bazı muhafazakar milletvekilleri eşcinsel kimliği ile ön plana gelen isimlerle samimi görüntüler paylaştı. Yani bununla mücadele edecek etkili insanların bir kısmı hala meselenin ciddiyetinin farkında değil.
LGBT fizyolojik ve kabul edilebilir bir durum değildir. Bir hastalıktır. Türk aile yapısına yönelik en ciddi saldırılardan biridir. Buna karşı mücadele etmek sadece birkaç din hocasının kürsüde söylediği sözlerden ibaret olamaz. Büyük bir akıl ile her yönden mücadele etmek gerekiyor.
Liselerde eşcinsel kimliği ile kendini tanımlayan gençlerin sayısı bir hayli arttı. Eskiden böyle bir olay yoktu. Şuanda bu olay son derece cazip ve eğlenceli bir olay gibi lanse ediliyor.
Eski Amerikan başkanı Barack Obama kendisini bir erkekle yatakta hayal ettiğini söyledi.
Yani LGBT propagandasına verilen destek tahmin edilen finansal ve siyasal düzeyin çok üzerinde.
Tüm dünyada ve ülkemizde böyle bir propaganda yapılırken buna karşı etkili bir mücadele geliştirmek zorunluluk olmalarıdır.
Kendi halinde herkes istediği şekilde yaşantısına devam edebilir. Ancak topluma ve küçük çocuklara bu dayatılıyorsa aynı şekilde mücadele etmek gerekir.
Bu mücadele hem Türk aile yapısını korumak hem de inancın bir gereği olarak yapılmalıdır.
Ancak maalesef bu konuda yeterli mücadelenin yapıldığını göremiyoruz. Bu işe karşı acilen önlem alınmazsa yarın işin içinden çıkılamaz bir düzeyde kördüğüm haline gelebilir.