Tıp fakültesini bitiren doktorların uzmanlaşmak için girdikleri Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) ülkemiz sağlık politikalarının sonuçları doğrultusunda büyük bir savrulma yaşadı. Büyük bir aşkla tıp fakültesini kazanan binlerce gencimiz mezun olurken hasta görmeyen bölümleri tercih etmeye başladı. Bu durum sağlık hizmetleri açısından şüphesiz ki kabul edilemez bir durumdur.
Mutlaka her bölüm çok değerli ve özeldir. Ancak bazı bölümler hastalar için oldukça hayati öneme sahiptir. Beyin cerrahi, genel cerrahi, kadın doğum, pediyatri( çocuk), acil tıp gibi bölümlerin yaptıkları ufak bir müdahale belki kişinin hayatını kurtaracaktır.
Günümüz TUS taban puanlarına baktığımız zaman biraz önce saydığımız bölümlere kimsenin gitmek istemediğini görüyoruz. Doktor adaylarımız eskiden rağbet görmeyen ”Biyokimya, mikrobiyoloji, patoloji…” gibi temel bilimleri seçmeye başladı. Hasta görmek isteyen doktor adayları ise cildiye, fizik tedavi gibi en risksiz bölümleri seçiyor. Türkiye’deki TUS birincileri son yıllarda cildiyeye gidiyor. Türkiye’nin en çalışkan öğrencileri tıp fakültesini kazanırken, onların da en çalışkanlarının cildiye bölümünü kazanması bir vatandaş olarak beni çok üzüyor.
Eskiden çok sevilen bölümlerin şimdi yüzüne bakılmaması hepimizin içini acıtıyor. Ancak bunun nedenlerini araştırmaya başladığımız zaman günümüz sağlık politikalarının bunda oldukça etkili olduğunu görüyoruz.
Yıllar boyu devlet dairelerinde ötelenmiş vatandaşlarımız son yıllarda millet eksenli politikalar sonucunda bütün devlet kurumlarında hak ettiği muameleyi görmeye başladı. Bu durum şüphesiz ki hepimiz için oldukça memnuniyet vericidir. Ancak buradaki mesele yıllar sonra aniden hak ve özgürlüklerine kavuşan bazı insanların devamlı olarak doktorlara sözlü şiddet uygulaması ve bunun da hukuk sistemimizde hiçbir yaptırımının olmamasıdır.
En ufak bir mesele yüzünden acımasızca eleştiride bulunan, inceden inceye laf sokan, dayakla tehdit eden binlerce hasta ve hasta yakını doktorlarımızı ”ben hasta görmeyen bölümler seçmek istiyorum” demeye mecbur bıraktı.
Eskiden muayeneler oldukça yaygınken bazı bölümler maddi olarak oldukça doyurucu ve itibarlıydı. Doktor hem parasını kazanıyor hem de en ufak bir şiddete maruz kalmıyordu. Ancak şimdi iş değişti. Hastalarla çok uğraşan bölümler hem şiddete en çok uğrayan bölümler oldu hem de maddi olarak en ufak bir fark alamadı. Zannedildiği gibi cerrahi bölümler daha fazla para kazanmıyor bilakis birçok yerde daha az para kazanıyor.
Riskli girişimler uygulamak zorunda kalan doktorlar doğal olarak bazı girişimlerde başarılı olurken bazılarında başarısız oluyorlar. Çünkü herkesin vücut yapısı farklıdır. Kişinin beraber bulundurduğu fazladan hastalıklar, sigara ve alkol geçmişi, ailesel yatkınlığı gibi birçok faktörün sonucunda riskli bir ameliyattan bir kişi fayda görebilirken diğeri hayatını kaybedebilir. Doktor elinden geleni yapsa bile sonuç değişmeyebilir. Buradaki esas mesele hastanede dava arayan avukatların hasta yakınlarının aklına girip doktorlara yüklü tazminat davası açması olmuştur. Yüzlerce doktor yapması gerekeni yaptığı için adliyelere gidip ifade vermek zorunda kalıyor. Bir ameliyat yüzünden açılan maddi davaların değeri 400-500 bin lirayı bulabiliyor. Dava sürecinin bir insan üzerinde ne kadar yıpratıcı etkisi olduğunu düşünürsek doktorların bu işlerle neden uğraşmak istemediğini anlayabiliriz.
Basınımızın doktorlara şiddet haberlerini doğal bir habermiş gibi servis etmesi de milletimizin aklına doktor dövülebilirmiş algısını oluşturdu. Halbuki aynı haber kınanarak verilseydi bunların hiçbiri olmayabilirdi. Doktora şiddet uygulayanların tutuklanmaları da haber değeri taşıyordu ancak kimse bunları göstermedi.
Eğer buna önlem alınmazsa bir süre sonra kalp ameliyatı yapacak cerrah bulunamayacak. Bir zamanlar Türkiye derecesi yapanların kazandığı Kardiyoloji son TUS’larda aile hekimliği ile yarışır noktaya geldi. Akciğer ameliyatı olmak için az sayıdaki cerrahların peşinde uzun kuyruklar olacak.
Doktorlarımızın ilkokuldan itibaren yoğun biçimde ders çalıştığını, kendi yaşıtlarından her zaman daha fazla emek verdiğini göz önünde bulundurursak TUS’ta aktif branşları yazmak istememe nedenlerinin tembellik olmadığını bir çırpıda fark edebiliriz.
Eğer bu durumu değiştirmek istiyorsak millet olarak doktorlara hak ettiği saygıyı göstermeli, Bakanlık da maddi düzenlemeler yaparak aktif bölümleri cazip hale getirmelidir.