2003’te Irak’ın işgaliyle başlayan Amerika’nın Ortadoğu’da küçük devletçikler oluşturma projesi 2011 yılında Suriye ile devam etti. Türkiye’yi de içine alacak bölünme projesi 15 Temmuz darbe girişimi ile gerçekleştirilmek istendi ancak başarılı olamadı. Şimdi sıra İran’a geldi…
Irak’ın işgalinden önce Saddam’ın liderliği sayesinde Irak’taki radikal ve ayrılıkçı gruplar istediği gibi kol gezemiyordu. Ancak işgal sonucunda Iraklıların iç hesaplaşmaya girmesiyle iç savaş benzeri çatışmalar yaşandı. Kuzeyde Barzani ailesi kendi özerkliğini ilan etti. Bölünmeye karşı duracak bir güç bulunamadı. Her gün onlarca sivilin hayatını kaybettiği açıklandı. İnsanlar birbirlerini öldürmek için yarışırken Amerika yeraltı kaynaklarının tüm kontrolünü ele geçirdi.
Suriye’de başlayan olaylarda ise Esad’ı devirmek gerek Rusya’nın girişimi gerekse Amerikan ordusunun bilfiil Irak’taki gibi işgale katılmaması sonucunda başarılı olamadı. Ancak Esad’ın otoritesi Suriye’nin birçok alanında sıfırın altına indi. Önce Esad’a karşı mücadele eden DEAŞ’ın varlığına tanıklık ettik. Ardından DEAŞ terör örgütüne karşı mücadele eden PKK/PYD/YPG terör örgütünün güçlendiğini seyrettik. Ancak işbaşa düşünce milli savunma sanayiinin de etkisiyle Suriye’deki yeni bir devletçik oluşturma projesine ket vurarak ordumuzun yakıcı gücü ile Suriye’deki planları bozmayı başardık.
Suriye’deki planları bozulan Trump ‘Suriye’den çekileceğiz’ açıklamasında bulundu. Eğer ki Türkiye’nin Suriye’deki hesapları bozma girişimi gerçekleşmemiş olsaydı Trump’ın Suriye’den çekilme açıklaması söz konusu bile olmazdı.
15 Temmuz darbe gecesinin hemen öncesinde Suriye ve Irak’taki terör örgütü mensuplarının Türk askerine saldırı yapmayın açıklamaları ve sınırlarımıza yığınak yapmaları hazırlanan darbeden haberdar olduğunu gösteriyor. Eğer ki darbe gerçekleşmiş olsaydı askerle polis günlerce süren bir mücadeleye girişecek, binlerce insan mevcut iktidara destek verdiği için hapse atılacak, buna sinirlenen insanların sokaklarda adam öldürmesi için tahrik edici eylemler yapılacaktı. Sonuç olarak iç savaş çıkacak ve Türkiye’nin Suriye ve Irak’tan farksız olması sağlanacaktı.
Türkiye’nin gerek kendi üzerindeki oyunları bozması gerekse Suriye’de oynanan oyunları bozuyor olması mevcut hedefin yer değiştirmesine neden oldu. İran’da geçtiğimiz ay gerçekleşen sokak eylemlerinde Amerika İran’daki toplumsal refleksleri çok iyi gözlemledi. Sinir uçlarına ne kadar dokunabildiğini, yönetimin zaaf noktalarını birer birer kaydetti. Bu sayede vurucu bir güçle gerek toplumsal bir ayaklanma gerek askeri darbe gerekse terör örgütleri üzerinden gerekse Suudi Arabistan üzerinden İran’ı vurmaya ve yerle bir etmeye hazırlanıyor.
Suudi Arabistan’da geçtiğimiz aylarda 17 Aralık benzeri bir darbe yapılmış ve Veliaht Prens Salman tahta çıkmıştı. Salman’ın işbaşına geldikten sonra önce İngiltere’ye akabinde Amerika’ya gerçekleştirdiği ziyaretlerin sonucunda İran, Katar ve Türkiye için şeytan üçgeni demesi, İran’a sürekli olarak tehdit mesajları göndermesi belirli projelerin yavaş yavaş hayata geçirildiğini; Suudi Arabistan’da FETÖ’nün başlattığı ılımlı islamın tekrardan gündeme gelmesi ise Veliaht Prens’in Amerika’ya FETÖ’vari bir teslimiyet içerisinde olduğunu gösteriyor.
Bir yandan İran’a yönelik hazırlıklar tamamlanırken bir yandan da esas güç Rusya’nın köşeye sıkıştırılması sağlanıyor. İngiltere’de başlayan Rus ajanlarının suça bulaştığı yönündeki haberler sonucunda 23 ülke İngiltere’ye destek vererek Rus diplomatları sınır dışı edeceğini ilan etti.
Hem Rusya’nın hem de İran’ın köşeye sıkıştığı bir süreçte Türkiye Ortadoğu’da önce kendi üzerinde, akabinde Suriye ve şimdi de İran’da oynanacak olan oyunları bozarak oyun kurucu pozisyonuna geldiğini tüm dünyaya ilan ediyor. Erdoğan’ın sağına Hamani’yi soluna da Putin’i alarak basın mensuplarının karşısına çıkması sıradan bir olay değildir.
Türkiye komşusu olduğu Irak ve Suriye’deki olaylar sonucunda zor durumda kalmıştı. Eğer ki İran’da da iç savaş patlak verirse son hedef olarak Türkiye’nin her taraftan ağır bir saldırıya maruz kalması içten bile olmayacaktır.