Alfred Nobel, dinamitle birlikte 355 farklı ürünün patentinin sahibi. Yaptığı buluşun ortaya çıkan korkunçluğunu görünce, adının savaşlar, patlayıcılar ve tahribatla anılmasını istemez. Bunun için insanlığa fayda sağlayacak bir miras bırakmak üzere, vasiyetine her yıl beş alanda buluş ve atılımlara kendi vakfının fonlarından ödül verilmesini sağlar.
Alfred Nobel, bilimsel çalışmalar, sanat ve barış adına bu ödüllerin dağıtılmasının insanlığın daha iyi bir dünya yaratma çabalarına katkı sağlayacağı hayalini kuruyordu.
Bildiğiniz gibi Nobel Ödülleri, fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış olmak üzere beş dalda veriliyor.
Nobel’in ölümünden sonra, 1901 yılında ilk Nobel Ödülleri sahiplerini buldu.
Nobel Ekonomi Ödülü, Alfred Nobel’in vasiyeti arasında yer almıyordu. 1969’da İsveç Merkez Bankası’nın teşvikiyle bu dalda ödül verilmeye başlandığını da belirtmem gerekiyor.
Nobel ödülleri 2023’e kadar 980 kişiye verilmiş. Bu 980 kişi arasına 2024’te diğer ödül alanlarla birlikte bir Türk vatandaşı da katıldı.
2024’ün Nobel Ekonomi Ödülü’nü kurumların oluşumu ve refah etkilerine ilişkin çalışmaları nedeniyle Türk Ekonomist Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James Robinson ile birlikte kazandı.
Daron Acemoğlu, Türkiye’de Nobel kazanan üçüncü isim olmayı başardı. Nobel Komitesi, ödül gerekçesini “Bir ülkenin refahı için toplumsal kurumların önemini ortaya koydular” sözleriyle açıkladı.
Acemoğlu’nun bu ödülü geçen yıl alacağı da söylenmişti ama bu yıl verildi. Elbet ülkemiz için çok önemli bir gelişme, gurur verici bir olay.
Ne var ki, ülkemizin kronik bir hastalığa dönüşmüş kutuplaşma hali bunda da kendini gösterdi. Daron Acemoğlu’nun Ermeni olması başta olmak üzere fikirlerinin daha çok demokrasi istemi ve sol literatüre yakın olmasından dolayı Bu durum ülkemiz gazetelerine de sirayet etti. Nobel Ödülü’nün açıklanması haberini Yeni Akit, Türkgün, Aydınlık, Milli Gazete, Sabah, Yeni Yaşam, Evrensel ve Birgün gazeteleri vermediler ya da veremediler.
Türkiye gazetesi, Akşam, Yeni Şafak, Posta gazeteleri de sıradan bir gelişme gibi değerlendirip, küçük bir alan ayırmışlardı ödül haberine.
Daron Acemoğlu’nun ödül haberini en iyi değerlendiren Karar gazetesi oldu. Sözcü, Takvim, Milliyet, Hürriyet ile Cumhuriyet hem birinci sayfalarında hem de devam sayfalarında yer vererek haberin önemini ortaya koymuşlardı.
Daron Acemoğlu’nun ödül almadan önce 2 Ekim günlü Cumhuriyet gazetesinde Şehriban Kıraç’ın yaptığı söyleşisi yayımlandı. Ben bu söyleşiyi okuyunca, Acemoğlu’nun söyledikleri üzerine yazı hazırlamıştım. Ardından ödül aldığı haberi gelince yazıyı yeniden düzenleme ihtiyacı duydum.
Söyleşinin içeriği doğrudan Türkiye’nin meseleleri üzerine. Bu sorunlarla ilgili düşünceleri ve kaygılarına yer veriliyordu röportajda.
Türkiye ekonomisi üzerine çok önemli bilgileri, gelişmeleri ve ülkemiz için öngörüsünü de bu söyleşide dile getiriyor Daron Acemoğlu…
Yazıya başlık da olan ifadesi, ülkemizin büyümesinin bir aşağı, bir yukarı inip çıktığını vurguluyor: “Bundan sonra da aynı şeyi yapacağız, şu anki program ne; faizleri azıcık çıkaralım, enflasyonu azıcık düşürelim yabancı sermayeden para alalım ki birkaç sene daha ekonomi gitsin. Bu şekilde treni kaçırırız.”
Asıl can alıcı ve bugün ülke insanımızın hayatını etkileyen tabloyu, daha doğrusu yaşadığımız zorlukların ve hoşnutsuzluğun sebebini şöyle yorumluyor Acemoğlu: “Türkiye’nin demokratikleşmesi, ifade özgürlüğünün iyileştirilmesi gerekiyor. Medya başta olmak üzere ciddi kurumsal erozyon var. Türk insanı da bunun farkında. Ama bunun ne kadar zor geri geleceğinin farkında değil.”
İşin ilginci Acemoğlu’nun saydıklarını yeniden kazanmanın ne kadar zor olduğunun mevcut siyasi parti aktörlerinin de farkında olmadığı. Ülkemiz adına üzücü olan bu değil mi?
Dünyanın birçok yerinde etnik, mezhep veya başka nedenlerle birbiriyle savaşıyor ülkeler. Öte yandan bilim insanları başka bir dünya tasarlıyorlar adeta… İklim değişikliği, nüfusun yaşlanması ve yapay zekâ gibi. Ülkemizin bu tür konu ve gelişmelerin ne kadar uzağında olduğumuzu biliyoruz. Çünkü bunlar için “Türkiye beşeri sermaye için yatırımlarda bulundu mu, bilime yatırımda bulundu mu, kurumlarımızı iyileştirdik mi, yapay zekâya hazırlandık mı, eğitim sistemini düzelttik mi, yaşlanmayla ilgili yeni teknolojilere yatırımda bulunduk mu?” sorularını sıralıyor.
Bunları okuyunca aklıma tek bir kişi, Milli Eğitim Bakanı geldi; Bakanın tüm yaptıklarından elbette haberdar değiliz. Ancak gazetelere, televizyonlara yansıyanları görüp, okuduklarımızla medeni dünyadan ne kadar uzak kaldığımız o kadar açık ki… Yeniden bunları kazanıp, medeni ülkeleri yakalamak bizim için çok zor bir durum.
Hükümet, her koldan finansman ve yatırım arayışında. Bu konuda ne kadar zorlandığının gündemi takip eden her yurttaş farkında. Yakın gelecekte de bunun olmayacağı belli oldu. Daron Acemoğlu’nun bu durumla ilgili tespiti şöyle: “Sermaye akımları düştü zaten. Türkiye’nin çok ciddi yatırıma ihtiyacı var. ABD’nin de var. Ama ABD müttefik hissettiği yerlere gidiyor. Türkiye zamanında ABD ile müttefikti ama son 10 yılda ABD hakkındaki söylem çok negatif. Bu ABD’li yatırımcıları, hatta devleti itiyor. Trump seçilirse daha sert bir ABD görebiliriz. Ticaret engelleri artacak. Buna hazırlanmamız lazım.” Körfez ülkelerinden gelebilecek para ve yatırımların da Türkiye’nin ekonomisinin düzelmesine katkısı olamayacağının altını çiziyor Acemoğlu.
2001-2006 arasını çok başarılı bir dönem olarak belirtiyor. O dönemde Ortadoğu’ya başarılı bir örnek olarak gösteriliyordu ülkemiz, demokratik açılımların etkisiyle yabancıların olumlu algılarının etkisi de ekonomiye yansıyordu.
Gel gör ki 20 yıllık sürece bakıldığında, Türkiye’nin demokrasi alanında dünyada en fazla çöken dört ülkeden biri olduğunu belirtiyor Daron Acemoğlu.
Daron Acemoğlu, Türkiye’nin üzerine bir ayna tutuyor. Aynada gördüklerimiz çok kötü. Eğitim, medeni dünyanın uzağına düşmüş. Yargıya güven kalmamış, düşüncenin ifade edilmesi büyük korku yaratan bir halde, bağımsız medya yok oldu, tüm kurumlar bağımlı.
Bunca bozulmuşluğu, çöküntüyü yeni bir iktidar düzeltebilir mi? Onlar da kendi yargısını, kendi medyasını türetirse ki, bunun belirtilerini görüyoruz.
Nasıl çıkar ülke bu açmazdan?
Sistemi baştan aşağı sorgulayıp değiştirmek gerekiyor. Bu zorlukları yenmiş sayısız örnekler var dünyada. Bunca zorluk, bu kadar kötülük içinde yaşamayı hak etmiyor insanımız.
Daron Acemoğlu’nun bize tuttuğu ayna çok kıymetli. Bazılarının Nobel Ödülü almasına sevinmemeleri Ermeni olmasından çok, bu acı ama doğru şeyleri söylemesinden kaynaklıyor.
Dünyanın bir yanında insanlık olağanüstü buluşlar, icatlar yaparken, diğer yanı ortaçağ karanlığında kalmış, birbirini boğazlıyor.
Alfred Nobel’in hayali böyle bir dünya değildi şüphesiz…