Olay Gazetesi Bursa

“Mekânın sahibi geldi”

“Yerinde olmayan her şey zarar verir. Ne kadar iyi söylenirse söylensin, bir nota ait olmadığı ezgiyi bozar.” Ursula K. Le Guin Yerdeniz Öyküleri Bir mesele hakkında söyleyeceklerini doğrudan, açıkça anlatmak her şeyden önce topluma saygıdır. Gel gör ki ağırlıklı olarak ülkemizin siyasetçileri böyle bir yol tercih etmiyorlar çoğu zaman. Konuşmalarını yoruma açık, tartışmalı beylik, bildik […]

“Yerinde olmayan her şey zarar verir.

Ne kadar iyi söylenirse söylensin,

bir nota ait olmadığı ezgiyi bozar.”

Ursula K. Le Guin
Yerdeniz Öyküleri

Bir mesele hakkında söyleyeceklerini doğrudan, açıkça anlatmak her şeyden önce topluma saygıdır. Gel gör ki ağırlıklı olarak ülkemizin siyasetçileri böyle bir yol tercih etmiyorlar çoğu zaman.

Konuşmalarını yoruma açık, tartışmalı beylik, bildik deyimlerle mesaj vermeyi seviyorlar.

Sinan Oğan da onlardan biri.

Şifreli sözcüklerle konuşan Oğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, yerel seçim mitinglerinde kullandığı “Türkiye İttifakı” sözlerine atıfta bulunup, “Artık mekânın sahibi geri geldi, Özel sizi sahneden alalım” diyerek, tam da kendisini unuttuğumuz sırada yeniden ortaya çıktı. 

Ülkemizin yüzakı gazetecilerinden, Rahmetli Bekir Coşkun, yaşıyor olsaydı, özenle seçtiği kişiler üzerine yazıp listelediği “Büyük Türk Büyükleri”nin arasına Sinan Oğan’ı da dahil ederdi.

Bekir Coşkun’un o kendine has, özgün anlatımı ve doyumsuz hiciv yazılarının tadında bir yazı olmayacak elbet benim yazacaklarım. Ama ondan kalanlardan esinlenerek böyle bir yazı yazma çabasını da göstereyim istedim.

24 Mayıs 2024’te yapılan seçimlerde Ata İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı olarak seçimlere girmişti Oğan.

İlk turda seçime katılan üç adayın hiçbiri yeterli oyu alamamış, %51 oranına ulaşamamıştı. On beş gün sonra tekrarı yapılan 2. tur oylama için adaylar arasında bir ittifak oluşturma savaşı başladı. İkinci tur oylamaya yaklaşık bir hafta kala Sinan Oğan kamuoyunu şaşırtan bir kararla, tam tabir edersek, herkesi ters köşeye düşürüp Cumhur İttifakı’na katılıverdi.

Üniversitede “maliyet muhasebesi” en önemli, başat derslerden biri olarak kabul edilir. Zor bir derstir. Öğrenmek için epey çaba ister. İşletmelerde stoklar (ambar) hesabı iki yöntemle işler. Stokta bekleyen hammadde mamul olmak üzere üretime sevk edilirken, “ilk giren ilk çıkar” ya da “son giren ilk çıkar” yöntemiyle yapılır. Üretim maliyeti buna göre hesaplanır. Genel uygulama “ilk giren ilk çıkar” şeklindedir. Çünkü ikinci yöntemde mamul maliyeti genellikle daha yüksek olur.

Bu anlatılanın Sinan Oğan’la bağını nasıl kuracağımı merak etmiş olabilirsiniz.

Açıklayayım:

Sinan Oğan, Cumhur İttifakı’na son katılan kişiydi. Son katılanın, çıkmak için en sona kalması tercih edilir. Ne var ki son katılan en maliyetli olduğu için, son katılanın ilk çıkması da mamul fiyatını daha da yükseltir.

Sinan Oğan’ın bu tercihinin, kime ya da bize neye, nasıl ve ne kadara mal olduğunu elbette hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Yani bize maliyetini!..

Oğan, konuşmasından anlaşıldığı kadarıyla, bir “mekânı” olduğundan söz ediyor. Mekândan kastı ne? Bilmiyoruz. Yazının başında belirtmiştim, bizim politikacılar şifreli konuşmaya bayılıyorlar. Bu da son örnek işte o tür konuşmaya.

Büyük Türk Büyüğü olmaya aday Sinan Oğan’ın özgeçmişine de bakmak gerek.

1967 Iğdır doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini doğduğu yerde, Iğdır’da tamamladıktan sonra, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun olur. Daha sonra Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yapar. Marmara Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmanın yanı sıra bazı üniversitelerde dersler de verir. Kaynaklara göre kendisi Orta Asya ve Kafkasya üzerine uzmanlaşmış bir akademisyen olarak biliniyor.

Siyasete ilgisi hep vardır, bunun sonucu olarak 2011’de MHP’den Iğdır milletvekili olarak TBMM’ye girer. 2015’te partisinin muhalefet hareketi içinde yer alır ve genel başkan adayı olur. Ancak bu MHP’nin parti ruhuna uygun olmayacaktır. Nitekim partiden ihraç edilir.

Sinan Oğan, çiftçi bir ailenin çocuğu. Bundan dolayı zorlu bir çocukluk geçirir. Iğdır’da okurken çobanlık etmenin yanında başka işlerde yaparak ortaöğretimini tamamlar.

2004’te stratejik analiz ve düşünce konusu olarak Türksam’ı kurar ve başkanı olur, bu kuruluşta görevini halen sürdürmektedir. “Türk milliyetçiliği ülküsü doğrultusunda ve Türk milliyetçilerini Cumhurbaşkanı adaysız bırakmayacağım” diyerek Mayıs’ta aday olmuştu.

Böyle bir iddiayla yola çıkıp son anda, seçime bir hafta kala Cumhur İttifakı’nda niye yer aldı?

Seçim döneminde meydanlarda halkla buluşmasında ve medya da en çok Cumhur İttifakı’nı eleştirmişti Oğan. O sözlerini çiğneyip, ortaklığa nasıl razı oldu ya da nasıl ikna edildi acaba?

İttifaka katılımı gibi ayrılışı da çabuk oldu Sinan Oğan’ın. Bununla ilgili söyleyecek bir sözü olduğunu zannetmiyorum.

Zaten ayrıldığını anlatmak için yaptığı açıklamada gizemli birkaç sözle durumu idare etti. 

Konuşurken yüzüne dikkatlice baktım; sanki değişmiş gibiydi. Matlaşmış, ifadesiz ve ürkek bir duygu yansıyordu yüzünden. 

Belki de sessiz ve derinden gidecekti bundan böyle. Çok geçerlidir bu yöntem ülkemizde ne yazık ki… Böyle yapan çok aktör var çünkü.

İyi bir rolü olduğu kesin. Rolü kişiliğine de çok uygun düşmüştü. Mekânı, yalnızca mekânı değil her şeyi belirsizdi.

Bir kez daha Bekir Coşkun’u yardıma çağırmak zorundayım. “Ben bu ülkenin insanına güvenirim” diyerek ironi yapar ve “bir günde değişir, bugün kötü dediği şeyin ertesi gün yanında olur”u besleyen örnekler sıralardı yazılarında… Tam da bizim insanımızın, daha doğrusu siyasetçilerimizin hâlâ aynı durumda olduğunun çarpıcı bir öngörüsüdür bu.

Ne kadar sıvı, ne kadar akıcı!..

Aslında seçim propagandasını iyi yapmıştı Oğan. Konuşmaları dolu doluydu. Eleştirileri belli bir kitleyi etkiledi. Çok insan da güvendi ona. Zaten tavrı, konuşmaları ve yaklaşımı o çevreye sıcak geliyor, güven de veriyordu.

Sinan Oğan’ın Cumhur İttifakı’na katılışı kamuoyunu çok şaşırtmasına rağmen, ayrılışı o kadar da şaşırtmadı. Çok geçmeden dirençsiz bir adam olarak yer alacak siyaset dünyasında. Politik ömrü ne kadar olur bilemeyiz ama “mekân sahibi” olarak siyasi gücünü yitirdi. Biraz albenisi vardı, o da olmayacak artık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında da bir etkisi olacağını zannetmiyorum. Sanırım kamuoyunun büyük çoğunluğu da onu “güven” konusunda pek ikna edici bulmayacaktır bundan böyle.

Çünkü vatandaşa seçim de size cennet vaat etmiyorum ama cehennemin kapılarını kapatacağım vaadi vardı.

Cehennemin kapıları açık kaldı. Vatandaşa vaat etmediği ‘cennet’i bu dünyada kendine sağladığı anlaşılıyor.

Kendisi kullanıldı mı, yoksa birilerini kullandı mı bilmiyoruz?

Işığın önünde parlamıştı, ışık sönünce o da görünmez olacak…

Bazı şeyler gerçekten ölmüş!…