Olay Gazetesi Bursa

Düzey

“Söyle kim üzdü seni bu kadar;   seçtiklerin mi vazgeçtiklerin mi?” Franz Kafka Biz kötü insan mıyız? Değiliz elbette… Beddua almış bir toplum gibi, neden bu kadar ağır ve zor yaşam koşullarıyla boğuşmak zorundayız? Söyleyeyim!… Biz kötü insanlar değiliz. Seçtiklerimiz kötü!… İşin gerçeği “seçilenler” i biz seçmiyoruz; “kötüler” kendilerini seçtiriyorlar bize. Donanımları yetersiz, yalan söylemekte usta […]

“Söyle kim üzdü seni bu kadar;  
seçtiklerin mi vazgeçtiklerin mi?”
Franz Kafka

Biz kötü insan mıyız?

Değiliz elbette…

Beddua almış bir toplum gibi, neden bu kadar ağır ve zor yaşam koşullarıyla boğuşmak zorundayız?

Söyleyeyim!…

Biz kötü insanlar değiliz.

Seçtiklerimiz kötü!…

İşin gerçeği “seçilenler” i biz seçmiyoruz; “kötüler” kendilerini seçtiriyorlar bize. Donanımları yetersiz, yalan söylemekte usta ve ikiyüzlü hallerini sergilemekte bir sakınca görmeyenler seçtiklerimizin çoğu.

Siz onların konuşurken “sevgili Karslılar” ya da  “değerli Uşaklı hemşerilerim” diye söze başlamalarına bakmayın. Pek işleri olmaz “sevgiyle!…” “Değerli” olan kendileridir. Ben bunlara Allah’ın sevgili kulları diyorum, halk arasında da “Allah’ın yürü ya kulum” diye tabir edilenlerdir.

Bulundukları ya da işgal ettikleri konumla söylemleri arasında ne kadar büyük çelişki ve seviye sorunu olduğunu, bazı örnekler sıralayayım istiyorum.

Ülkemizin çok ağır sorunları bitmek bilmiyor ve yakın gelecekte de bitecek gibi görünmüyor.

Neredeyse hemen her gün her konuda yeni bir vahşet ve acı olayla karşı karşıya geliyoruz. Bu durum insanda ne tutku ne coşku bırakıyor. Gördüğüm kadarıyla herkeste bir isteksizlik bir yorgunluk hali var. Çoğu insanın içinden bir şey yapmak gelmiyor. Hatta yazı yazmak bile çok ağır olmaya başladı bu olup bitenler üzerine.

Düşünün bir; Ülkenin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı, önceki hafta 85 milyonun yani insanımızın e-devlet verisinin çalındığını ve engel olamadığını söyledi.

Aradan bir hafta geçince, söylediği olayın olmadığını, kendisinin öyle bir şeyi kastetmediğini şimdi gündem “o konu” değil diyerek kapatmaya çalıştı. Sanırım sert bir uyarı almış olmalı. Bu olayı daha önce (Mart 2022) Gazeteci İbrahim Haskoloğlu, Twitter hesabından duyurmuştu.

Bunun üzerine gazeteci, “iftira etmek ve halk da kuşku uyandırdığı” gerekçesiyle dava edildi. Üzerinden iki yıl geçen olayı Ulaştırma ve Altyapı Bakanı itiraf etti. Sonradan söylediklerinin doğru olduğunu bilmesine rağmen üstünü kapatmak için “yanlış anlaşıldım” dese de…

Doğruyu yazdığı için gazeteci yargılanıyor. Oysa Bakan, gazeteci İbrahim Haskoloğlu’nun haberinin doğruluğunu teyit etti.

Bir çocuğun ölümü.

Cumhuriyet, 101 yıl önce kuruldu. Ardından çağdaş bir ülke yaratmanın yasa ve uygulamaları başladı. Bunların en önemlisi olan “Medeni Kanun” kabul edileli 97 yıl oldu. Bu ülke insanının birey, yurttaş olmalarının ilanıydı. Kadın ve erkek eşitliği, çocuk hakları, aile düzeni medeni dünyayla aynı seviyeye geldi.

Aradan geçen onca zamana rağmen, ülkenin bazı yerlerinde hala feodalizm uygulamasından vazgeçilmiş değil. O coğrafyada kuralları aşiretler, şeyhler, ağalar, tarikatlar belirliyor.

Azıcık da olsa vicdanı olan herkes bu ülkede olan bunca acı ve kötü olaydan ve Narin Güran’ın öldürülmesinden sorumluluk duyması gerekiyor.

2016’da doğmuş Narin Güran. Bu yıl, dünyamıza katılışının 8.yaşındaydı.  Bir ay önce küçük bedeni, kendisi gibi küçük köyünde kayboldu. Duyarlı, vicdanlı herkes her tür platformu kullanarak yoğun bir ilgi ve baskı oluşturdu.

Ülkenin gündemine oturdu küçük Narin’in kayboluşu… Günler sonra bir torbanın içinde suya atılmış, üstü taşlarla örtülmüş ve çürümüş bedeni bulundu.

Sanki bu küçük kızın ölümünün altında kaldık hepimiz.

Şu teğmenler olayı;

Bildiğiniz gibi kara, hava ve deniz kuvvetlerinden okul birincileri kız oldu. Çok güzel bir fotoğraftı ülkemiz için. Dünya ülkelerine de Türkiye’nin prestiji olarak yansıdı.

Genç teğmenler, resmi törenin ardından geleneksel yeminlerini de ettiler. Bu eylem medyaya yansıyınca büyük gürültü koptu. Ne darbeciliklerini bıraktılar ne de disiplinsizliklerini.

Suçları “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” demeleriydi. “üç beş bozguncunun haddi bildirilecek” dedi Cumhurbaşkanı. Aldı yürüdü bu kez ne kadar Atatürk düşmanı varsa.

Eğer, teğmenlerin yemini Anayasal düzene karşı bir eylem olarak değerlendirilecekse, Yargı sistemimizi, Anayasa’yı yok sayan, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamayı, kararları tanımamayı nasıl değerlendireceğiz?

Hem küçümsüyorlar 300-400 kişinin korsan yeminini, hem de gündemden düşürmüyorlar; olanca öfkeleriyle saldırıyorlar bu genç, idealist teğmenlere. Bu kadarcık insan darbe yapacaksa vay bu ülkenin haline!… Yandaş medyasının yazarları, yorumcuları bir bir tetik çektiler geleceğin bu genç subaylarına…

Anladık…

Bize soruyor Hüdapar Genel Başkanı…

Anladınız mı?

Anladık elbet. Çünkü “ahmak” a anlatır gibi anlattığını söyledin ya…

Senin tabirinle biz ahmaklar da anladık.

Nasıl da kendi seviyesine çekiyor toplumu. Yaşamak istediğin, arzuladığın düzen eski çağ da… İnsanlık, gayri insani o düzeni istemiyor. Sen hala ordan  çıkmak istemiyorsun, çünkü uygar toplumda senin gibilere yer yok.

Biz soralım, “Neden Anayasayı değiştirmek istiyorsunuz?”

Yapmak istediğiniz ne var da, buna bu anayasa izin vermiyor?

Ülke için, insanımız için bugüne kadar ne yaptın?

Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun da bu anayasa sana engel?

Eski Genel Kurmay Başkanı, önceki dönem beş yıl Milli Savunma Bakanlığı da yapan Hulisi Akar, eğitim konusunda çok derin, çok etkili açıklamalar da bulunarak, “çocukları Allah korkusu ve kul’dan utanma” öğretisiyle yetiştirilmesi gerektiğini söyleyince… Gündemde çok yoğun bir tartışma konusu oldu söyledikleri.

Ben bunlara katılmayacağım, ancak sayın Hulusi Akar’ın “Allah korkusu ve Kul’dan utanma” önerisini neden çocuklara yapıyor ki, bunu siyaset erbaplarına yapması ülkemiz için daha hayırlı olmaz mıydı?

Okulların açılmasıyla birlikte gelen haberlere bakınca, tasarruf tedbiri bahanesiyle okullarda hademeler işten çıkarılmış. Okulların temizliği öğrencilere ve velilere nöbetleşe yaptırılıyormuş.

Cumhuriyetimizin 101. yılında gelebildiğimiz yer burası mı olmalıydı?

Son bir konuyu da örnekleyerek yazıyı bitirmek istiyorum. Sona bıraktım çünkü çok önemli bir durum gördüğüm için.

Geçtiğimiz hafta Anayasa mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, AHM’ye bireysel başvuru hakkının 12. yıldönümü ve Cumhurbaşkanı tarafından yeni atanan üye Doç. Dr. Metin Kıratlı’nın yemin töreninde yaptığı konuşmada buraya konu edeceğimiz çok şey var ama ben ülkemizin seviyesini görmek adına ikisini yorumlayacağım.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kadir Özkaya, törendeki konuşmasını Kur’an-ı Kerim’den ayetler ile zenginleştirdi. Bunun bir sakıncası yok elbet. Ancak, “Bireysel başvuru hakkının etkin kullanımı ve yargı kurumlarının hukuk içerisinde kalmaları” sözleri, doğrudan bir mesajdı.

Düşünün bir, Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı, “Yargı organlarını hukuk içinde kalmalarını telkin ediyor.”
Biraz tuhaf değil mi?

Böyle bir törende, tüm davetlilerin huzurunda yargının bağımsız olması gerektiği, yargının hukuk içinde kalmasını söylemesi, bunların olmadığı anlamına gelmez mi?

Yoksa Başkan konuşmasının içeriğine bu cümleleri niye katsın.

Bir de dikkatimi çeken, Başkan’ın konuları geçişinde “Sayın Cumhurbaşkanım” demesi. Bakanlardan, bürokratlardan, milletvekillerinden alışığız. “Cumhurbaşkanımızın önderliğinde” cümlesini kurarak konuşmalarına başlıyorlar. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın böyle tekrarlamasını yadırgadım.

Çünkü, millet adına egemenlik kullanan üç organdan biri yargı… ki bence de ülkenin en önemli hayati bir organı.
Gelin görün ki bu hayati organlara yargıç seçiminin de hangi kriterlerle yapıldığını biliyoruz. Bu yüzden daha çok “hak-hukuk” diye yürürüz.

Gönül isterdi ki, böyle yüksek mahkemenin yüksek yargıcı öyle bir konuşma içeriği hazırlasın ve sunsun ki dünyanın önde gelen hukukçularını etkilesin…

Uluslar arası güvenilir bağımsız değerlendirme kuruluşları, gelişmişlik, insan hakları, evrensel hukuk ve başka bazı alanlarda ülkeleri puanlayarak, her alanda seviyelerini belirliyorlar. Bu tabloların her birinde seviyemizin hiç de iyi yerlerde değil. Birçok yurttaş haberdar olmasa da duyarlı insanımız içi acıyarak görüyor dünyanın uygar ülkeleri sıralamasındaki yerimizi.