Cumhurbaşkanı gene yaptı yapacağını.
2025’i “AİLE YILI” ilan etti.
Ülkemizin siyasi partilileri ekmek, simit fiyatlarına takılı kaldı. Sanki insanlara sadece bunlar gerekli. CHP ise gelir hesabını zorunlu ihtiyaçlara göre hesaplaması gerekirken küçük altın – dana kıymada kaldı. 6 Ocak’ta yapılan kabine toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı, halka seslenişte açıkladı: “2025’i AİLE YILI ilan ediyorum.”
Bildiğiniz gibi 2024 de “EMEKLİLER YILI” olarak ilan edilmişti. Bundan dolayı geçen yıl emekliler “değme keyfine” durumundaydılar.
Koca bir yıl mutlu bahtiyar yaşadılar.
Tabii emeklilerimiz, duyarlı ve paylaşımcı ve de olgun insanlar olduklarından “Bize bu kadar keyif, mutluluk yeter” diyerek teşekkür edip, yeni yılın başka bir gruba aktarılmasını salık verdiler.
Sayın Cumhurbaşkanı da uzun uzun düşünmüş olmalı ki, 2025’i “Aile Yılı” olarak ilan etti. Çünkü Türk örf ve âdetlerine göre, aile çok önemli, kutsal bir topluluk. Milletvekilliği dokunulmazlığı gibi olmasa da ailenin de manevi bir dokunulmazlığı var toplumsal hayatta.
Hal böyle olunca onları mutlu etmek, toplumun tümünü mutlu etmek demektir.
Cumhurbaşkanımız böyle düşünmüş olmalı ki, koca bir 365 günü ailelere adadı.
Buna ihtiyaç da vardı.
Bazı kötü niyetliler ve bozguncular “Geçinemiyoruz, çocuklarımız okula aç gidiyor, gençleri evlendiremiyoruz, her şey çok pahalı” diyerek aileleri kışkırtıyorlar. Ama işin aslı öyle değil.
Kimi muhalif gazete ve televizyonların yayınlarında sözde gazeteciler “Kreşler kapatılıyor, belediyeler anaokulu açamaz” propagandası yapıyorlar. Siyasetçiler de bunları dillendirmekten geri kalmıyor. Yok kiralar anormal artmış, pazarda her şeyin fiyatı uçmuş, vatandaş et alamıyormuş…
Bunlarla da yetinmeyip, daha ileri gidiyorlar.
Düğün salonu tutmanın evlenecekleri korkuttuğunu, yüksek ev kiralarının gençleri evlenip, aile kurmaktan alıkoyduğunu ileri sürüyorlar.
Halbuki hükümetimiz bunu da düşünmüş. Diyanet İşleri Başkanlığı, ülke genelinde “Aile ve Dini Rehberlik Büroları” aracılığıyla evlenecek kişilere “evlilik öncesi eğitim” adıyla programlar düzenliyor.
Şu muhalif gazetelerin yazdıklarının çoğu gerçeği hiç yansıtmıyor. Güya “Halkın % 60’ı açlık sınırının altında yaşıyor”muş. İktidarın yoksullar için vaat ettiği sosyal konutlar yapılmamış, sözde kalmış.
Ailenin temeli olan “kadın” bu iktidar döneminde iyice korumasız kalmış, kadın cinayetleri artmış.
Halbuki Diyanet, bunun için de çalışıyor. Ev içinde sorun yaşayan ailelere dini rehberlik hizmeti vermenin yanında “Aile Huzuru ve Mutluluğu” konulu konferans ve seminerler düzenliyor. Evlilik ve boşanma konularında fetvalar verme çabası görmezden gelinmemeli!..
Gördüğünüz gibi, her şey aileler için. Sağlam kalmaları, aile kurumunun çatlamaması için olağanüstü bir gayret var.
Bir de en çok İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı kreşler açıyormuş. Başkanın söylediğine göre 2019’a kadar İstanbul’da bir tane bile kreş açmamış iktidar. Ekrem İmamoğlu, kreş açmakla anneleri topluma ve ekonomiye kattığını söylüyor. Kadını eve kapatmaktan kurtardığını da…
Kendince iktidarı eleştiriyor.
Oysa iktidarın yaptıkları şu birkaç “esere” baksa ya. “Çanakkale 1915 Köprüsü”, dünyanın en büyüklerinden biri olan “İstanbul Havalimanı”, ayrıca “Osmangazi Köprüsü”. Eğer diğerlerini de sıralarsak, sayfalar yetmez. Neymiş, kreş açıyormuş muhalefet. Alt gelirliler için “Kent Lokantaları”nı hizmete sokmuş. Halk bundan çok memnunmuş.
Geçin bunları.
Küçük işler.
Koskoca havaalanı yapan, Çanakkale Boğazı’na köprü kuran hükümet, çocuk kreşi, fukara lokantası işiyle mi uğraşacak. Bu kadarını da muhalefet yapsın artık.
Bir düşünün. Ayasofya’yı ibadete açmak bile hepsine bedel değil mi?
İşin ironisini bir yana bırakıp, gerçeğe dönersek. Toplum bireylerden oluşuyor. Sağlıklı ve gelişmiş bir toplumu ancak bilinçli yurttaşlar yaratır. Cumhuriyet, teba olmaktan çıkardı insanımızı…
Ancak gerçek anlamda bir yurttaşlık bilinci de geliştirilemedi.
Ailede de, toplumda da karşılaştığımız zorluklar bunlar. Çünkü temel sorunlarını çözebilecek, donanımlı, sorumlu bireyler yetişmedi.
Bunun eksikliği sorunlu aileler ve sorunlu toplum yapısını oluşturdu.
Deyimlerle bazı günlere, yıllara bir “ad” vermenin de bir yararı olmadı bugüne kadar. Sözcükler de değersizleşiyor. Ne kadar çok kullanırsak bir sözcüğü onun içini boşaltıyorlar.
Yalnızca “ad takmakla” kalınıyor.
Tıpkı geçen yıl “Emekliler Yılı”nın hiçbir kalıcı etkisinin olmadığı gibi.
Bu yılın da, yani “Aile Yılı”nın da aynı sona varacağından hiçbir şüphem yok.
Artık bu ülkenin ailelerinde kardeşsiz çocuklar yetişiyor. Paylaşmayı, dayanışmayı, sevinci ortak yaşayabilecekleri kardeşleri yok.
Çiftler artık tek çocukla yetinmek zorunda kalıyorlar.
İkinci çocuk yapmaktan herkes korkuyor. Hayat koşullarını, iyi bir eğitim almanın ne kadar pahalı ve zor olduğunu görüyorlar.
Yazık…
Adı olmamış, ad konmamış yılları çok arayacağız…