Doğum günü ikizimi (7 Aralık) 2017’de takılmaya başladığım Konak Olimpik Yüzme Havuzu bünyesi içindeki bilardo kafede tanıdım.
Kafenin çay ocağına bakıyor, servis yapıyordu. Evime sekiz dakikalık yürüme mesafesindeki kafe pandemi esnasındaki bir yıllık dışarı çıkma sınırlaması dışında öğleden sonraları hep gittiğim, kitaplarımı okuduğum bir yer oldu.
Doğum günü ikizim bu nedenle yedi yıldır dışarda en çok gördüğüm, konuştuğum kişi durumunda. Benden on bir yaş küçük, bir yetmişli boyda, yetmişli kiloda, ela gözlü, kumral, uzun saçları arkada bağlı, neşeli, demokrat bir insan.
“Ne bilardo, ne tavla, ne okey, ne de kâğıt oynarım. Ben dans, müzik, romantizm, sohbet adamıyım” der.
Sabah onda açtığı kafeye 12.30 sıralarında girdiğimde genellikle müşteri yoktur, onu temizliği bitirme aşamasında görürüm. Ya çay ocağında elinde bez bir yeri siliyordur ya da bilardo masalarının orda temizlik yapıyordur…
Patronu konumundaki kişiyse yaşı otuzların sonlarında, yakışıklı, uzun boylu, gür saçlı ve sakallıdır. Sakalını yılda bir iki kez keser, yüzünün gözünün açıldığı o haliyle yakışıklılığı daha da artar. Ama o daha az yakışıklı halini tercih ediyor gibidir. Kendinden nerdeyse yirmi beş yaş büyük doğum günü ikizimle bazı konularda farklı düşünür ve tartışırlar. Bu tartışmaları dinlemek eğlencelidir çünkü ikizim ne derse patronu tam tersini söyler ve konuşmayı hep tok sesli bir kahkaha ile bitirir. O kahkaha genç patronun imzası gibidir.
Doğum günü ikizim akşam altıda işi patronuna bırakır. Genç patron için sabah ve öğleden sonrası yok gibidir çünkü o zamanlarda yüzde doksan uyuyor olur. Kafenin oturma grubu köşesi eve gitmediği zamanlarda onun uyuma mekanıdır.
Gündüz bazen onu ayakta görmek bana tuhaf gelir, “Senin uykuda olman gerekirdi, ne oldu da kalktın?” derim samimi bir şaşkınlıkla. Bu çoğunlukla yemek için bir şeyler sipariş ettiği zamandır. Günün ilk öğünü olduğundan getirttiği döner, dürüm veya kahvaltılık olmayan şeyler tuhafıma gider, “Sen kahvaltı yapmaz mısın?” diye sorarım, “Kahvaltıyı gece yapıyorum!” der.
Yedikten sonra hemen üçlü koltuğuna döner, kaldığı yerden uyumaya devam eder. Bazen “Yaa biraz günü yaşa, şu sakalını kes, gün ışığından yararlan, D vitamini al!” derim, yanıtı kendine özgü kahkahasıdır. “Benim için gün akşam ve geceden ibarettir” diye ekler.
Hafta içi akşam ve gece müşteri sayısı gün içindeki müşterilerden daha çok, hafta sonu ise tersi söz konusudur. Akşam ve gece patronun müşterilerinin önemli bir kısmı gençlerdir, onun toleranslı halleri gençlerin hoşuna gidiyor olmalı ki doğum günü ikizim ara sıra “Gençler çay ocağına giriyor, dolabı açıyorlar, onları uyardığımda ‘Ama Zeki (Ülgen) abi bize akşam bir şey demiyor, hatta biz servis bile yapıyoruz!’ diyorlar” diye yakınır…
Ne kadar farklı düşünseler de doğum günü ikizim ile patronu iyi bir ikilidir. Patron, ikizimin işini ciddiye alan, sahiplenen, dürüst ve güvenilir biri olduğunu bilir ve ona bunu hissettirir. Doğum günü ikizim de “Patronum çok merhametli, iyi niyetli, yardımsever biri, o kadar iyi ki bazı arkadaşları onun bu iyiliğini istismar ediyorlar, o nedenle çok kızıyorum onlara!” der.
Polyen Tekstil’den emekli doğum günü ikizim Bilardo Kafe’den önce yüzme havuzunun fitness bölümünde çalışmış, yani neredeyse on dört yıla yakın bir süredir burada. Masama oturunca onunla çay içer, on dakikadan az olmamak üzere sohbet ederiz. Öğrenciliğinden, öğretmenlerinden, boşandığı eşinden, bekarlıktan, kadınlardan, müşterilerden, iş hayatından, can dostu bir arkadaşından, kitaplardan, siyasetten ve daha başka şeylerden bahsettik şimdiye kadar.
Yedi yılı geçen zaman içinde onunla konuşmadığımız bir şey kaldı mı merak ediyorum. İnsanlar hakkındaki değerlendirmelerini dinledikçe ve daha sonra söz konusu kişileri biraz tanıdıkça onun son derece doğru saptamalar yapmış olduğunu gördüm.
“Sen kişilerin adeta röntgenlerini çekiyorsun!” demekten kendimi alamadım. “Lafı cebinde” denilen kişilerdendir doğum günü ikizim, hiç altta kalmaz, doğru bildiğini söyler. “Bazen dilimi tutamadığım için kendime kızıyorum ama ne yapayım, bu benim yapım” der.
Gençlere akıl hocalığı yapar, içten pazarlıklı değildir, bu nedenle eleştirdiği kişiler ona gücenseler bile sonra hatalarını anlayıp gelir konuşurlar. Gençler olsun, kadınlar olsun onun sohbetinden hoşlanırlar, fikirlerine önem verirler, bilirler ki onda bir art niyet yoktur.
Esprili de olduğundan etrafa pozitif enerji yayar. Bu özelliklerinden dolayı çalıştığı yerlerden tanıdığı kişiler zaman zaman onu görmek için kafeye gelirler. O zaman “Bir tesis çok modern olabilir ama personel kalitesi iyi değilse o tesis istediği randımanı alamaz!” sözünün doğruluğu aklıma gelir. Doğum günü ikizim müşteri kaybettiren değil, müşteri kazandıran biridir…
Bir gün “Hayatta bir pişmanlığın var mı?” diye sordum. “Sırameşeler’de bir ev almıştım, bir komşuya kızıp evi sattım, sonra gittim hangi akıl köyümde bir ev yaptım, bir gün bile oturmadım, ablam oturuyor. Satmak istesem kime satarım ki, kimse almaz, köyler boşalıyor. Bir de bazı kadınların hal ve tavırlarını görünce boşandığım eşim gözümde büyüdü, onun kıymetini daha iyi anladım. Ama olan oldu artık, bu kadar yıl sonra gel birleşelim dese de yapamam. Bekarlığa da yalnızlığa da alıştım, yalnızlık bana zor gelmiyor, kendi kendimi idare etmesini biliyorum” diye anlattı.
“Senin hayatına özenenler var, geçenlerde eşinden boşanan biri senden akıl alıyordu. Mali durumu gayet iyi biri de evindeki huzursuzluktan dolayı senin bu neşeli, bekar hayatına imreniyor, onu farkettim” dedim. “Ama bekarlık herkese iyi gelecek bir şey değil, hele altmışından sonra bir eşe olan ihtiyaç gençliktekinden çok daha fazla” dedi…
Bazı insanlar vardır onlarla yarım saat bir arada olmak bir azaptır, bir türlü bitmek bilmez. Doğum günü ikizim Hüseyin Eröz’le yarım saat bir arada olmaksa tam tersidir, hiç sıkılmazsınız, ille ki ilginç bir şey duyarsınız ondan…