Olay Gazetesi Bursa

Deniz mevsimi

Yaza girmiş bulunuyoruz. Havalar ısındı, öyle bir ısındı ki Haziran’da şimdiye kadar hiç olmadığı kadar havalar beş gün çok sıcak geçti. Temmuz ve Ağustos’da sıcaklık daha da artar, serinlemek için kanala, göle, denize girenlerden bazıları ne yazık ki boğulur, bu her yaz tanık olduğumuz bir durum… Biz yüzmeyi seven bir aileyiz. Eşim ve kızım iyi […]

Yaza girmiş bulunuyoruz. Havalar ısındı, öyle bir ısındı ki Haziran’da şimdiye kadar hiç olmadığı kadar havalar beş gün çok sıcak geçti. Temmuz ve Ağustos’da sıcaklık daha da artar, serinlemek için kanala, göle, denize girenlerden bazıları ne yazık ki boğulur, bu her yaz tanık olduğumuz bir durum…

Biz yüzmeyi seven bir aileyiz. Eşim ve kızım iyi yüzerler. Uzun yıllar boyunca Ege ve Akdeniz’de değişik yerlerde tatiller yaptık. Eve kedi alınca ve pandemi belası ortaya çıkınca son dört yıl Marmara dışına çıkamadık, günübirlik gidiş gelişlerle deniz olayını idare ettik. Karacabey Boğaz’da Kurşunlu ve Malkara’da deniz bizi az şaşırtmadı. Kumsalları, doğası ve deniz suyunun insanı hiç üşütmemesi Fethiye’deki denizi anımsatıyordu. Oysa Bursa’ya pek de uzak olmayan Altınoluk, Akçay, Bozcaada gibi yerlerde deniz enikonu soğuktur, hele Bozcaada’da deniz insanı titretir, girdiğine gireceğine pişman eder..

Bir arkadaşım üç yıl önce “Değişiklik olsun diye Fıstıklı’ya da gidin, oranın da plajı iyidir” deyince o yaz Temmuz’da ilkin oraya gitmeye karar verdik. Fıstıklı pansiyon, otel ve motelleriyle Ege sahillerindeki yerlerin küçük bir örneği gibiydi. Deniz suyunun orda da hiç üşütmemesi hoşumuza gitti. İki şemsiyemizi açtık, esintisiz, dalgasız ortamda denize girdik çıktık, getirdiklerimizi yedik içtik. Saat dörde doğru biraz rüzgar çıktı, şemsiyelerimizi uçurdu. İki üç kez onları yerlerine diktimse de rüzgar yine onları devirdi, sonunda pes ettim, bir çay bahçesinin yolunu tuttum.

Giderken bizimkiler üçüncü kez denizdeydiler. “Onların dönmesi yarım saati bulur, o kadar süre otururum” diye düşündüm. Çay ve soda içtim bahçede, elimdeki kitaptan on sayfa okudum, yarım saat sonra kalktım. Döndüğümde eşim denizden çıkmak üzereydi. Gözlerim kızımı aradı, yoktu görünürlerde. Eşim beni görünce sağ eliyle dairesel hareketler yaptı, başını bir iki kez salladı. Anladım ki birşeyler olmuştu. Bunu anlamamla bir teknenin kıyıya doğru geldiğini görmem bir oldu. Bir kız teknede ayakta duruyordu, duran kızımdı. İndi tekneden, denizden çıktı.

Merak içindeydim, “Ne oldu?” diye sordum. “Ne olmadı ki!” dedi eşim, devam etti: “Bayağı açılmıştık, dönerken onun benden uzaklaşmakta olduğunu farkettim. Bir yandan ‘Baba, baba beni kurtar!’ diyordu, öte yandan ‘Anne, çok yoruldum, takatim kalmadı, yüzemeyeceğim artık, bana yardım gönder!” diye yalvarırcasına bağırıyordu. Onun o yalvaran sesini duymak içimi öyle acıttı ki anlatamam. Hemen ‘İmdat, kız boğuluyor, yardım edin! Telefon edin!’ diye etrafı çınlatmaya başladım. Plajdaki herkesin ayağa fırladığını gördüm, ana baba günü gibiydi uzaktan gördüğüm. Öyle gerilmişim ki ayağıma kramp girdi,” dedi, daha fazla konuşamadı. Kızıma baktım, onun konuşmasını bekledim. “Baba, denizin ortasında çaresiz kalmak ne zormuş. Panik içinde, nefes nefeseydim, hırıldayıp duruyordum, su da yutmaya başlamıştım. Senin gelmeni, beni kurtarmanı bekledim ama sen yoktun ortalarda. Ecelimin geldiğini düşünürken biri açık diğeri kapalı iki kızın yüzerek bana doğru geldiklerini gördüm. Sırt üstü yatmamı söylediler, biri bir kolumdan, öbürü diğer kolumdan tuttu, beni iterek yüzdürdüler, birkaç dakika sonra dinlendiğimi, rahatladığımı farkettim. Daha sonra bir tekne geldi, beni tekneye aldılar, orda daha fazla kendime geldim, ambülans çağıralım dediler, gerek olmadığını söyledim. Öncelikle o iki kız olmasaydı büyük bir ihtimalle boğulurdum. Bir daha asla çok açılmayacağım, iyi yüzmek boğulmama garantisi değil!” dedi.

“Demek burda bir can pazarı yaşanmış, herkes ayaklanmış, bense hiçbir şeyden habersiz orda oturmuş çay içiyor, kitap okuyormuşum. İlginçtir, yüz metre mesafedeki çay bahçesinde hiç kimsenin plajdaki bu olaydan haberi olmadı. Kötü bir şey olsaydı kendimi ‘Gidecek zamanı mı buldun?’ diye suçlar dururdum!” dedim sonra eşime dönerek “Bak, o artık açılmama konusunda söz verdi, sen içimizde en çok açılan, uzaklara gidensin, bir daha denizde dikey doğrultuda yüzmeyeceğini, plaja paralel, yanlamasına yüzeceğini söz ver de rahat edeyim!” dedim, o da söz verdi. Dönüşte arabada olsun evde olsun hep bu konuyu konuştuk. “İlk kez gittiğimiz bir yerde gün çok iyi başlamıştı ama çok kötü bitebilirdi!” demekten kendimizi alamadık…