Türkiye son 2 aydır terör belası ile yeniden karşı karşıya.
Bir yanda uçları sınır dışına uzanan örgütler diğer yanda içteki yerli maşalar.
Ülkeyi yeniden kan gölüne çevirmek için adeta söz birliği etmişler.
Suruç’u yerli işbirlikçileriyle kana buladılar.
32 yurttaşımızı yitirdik.
Bu yetmedi, bölücü örgüt yeniden ortalığı ateş çemberine aldı.
Ülkenin dört bir yanında yeniden şehit haberleri geliyor.
Güvenlik güçlerimiz kaybetmeye başladık.
Uykuda ensesine silah sıkılan polisler, dağa kaldırılan sağlık görevlileri, kaçırılan özel sektör çalışanları, yakılan yıkılan TIR’lar, yol kesmeler, korku, şiddet içerikli açıklamalar…
Hepsi, Türkiye’yi kaos ortamına sürükleme çabaları.
Boşluğu dolduracaklarını sanıyorlar.
7 Haziran sonrası hükümet boşluğunu bahane ederek ne çözüm sürecini ne de demokrasi hamlelerini görüyorlar.
Türkiye’nin üniter yapısını bozmaya, dağıtmaya çalışıyorlar.
Zannediyorlar ki, kurtuluş savaşında kanla çizilmiş sınırları değiştirip, yeni bir ülke kuracaklar.
Bu millet, asıl niyetlerini iyi biliyor.
Türkiye boş değil.
Son birkaç gündür sınır dışındaki bölücü örgüt yuvalarına yapılan hava saldırıları belli ki, birilerini rahatsız etmiş.
Organik bağlarını gizlemedikleri ve sırtlarını dayadıkları bölücü örgütün Kuzey Irak’taki kamplarına bomba yağmaya başlayınca hemen ekranlara çıktılar.
Bakın ne diyorlar:
“Saldırılar dursun, konuşarak da çözeriz.”
İyi de, konuşmak için geç değil mi?
7 Haziran’da silah ve tehditle sandıkları fulleyip, sözde demokratik seçim yaptığını zannedenler TSK’nın hava operasyonlarından rahatsızlar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetlerine, “operasyonları durdur” çağrısı yapıyorlar.
Peki, aynı çağrıyı niye bölücü örgüte yapamıyorlar?
2015’in son 7 ayında bölücü örgütün Türkiye sınırları içindeki eylem sayısı bini geçmiş.
“Örgüt silah bıraksın” dendiğinde, “Çağrı yapsak da bizi dinlemezler” cevabını veriyorlar.
Türkiye, akan kanı durdurma adına başlattığı demokratik çözüm çabalarına karşılık bulamadı.
Tavizler işe yaramadı.
Aynı tas aynı hamam.
Silahları göme sözü verenler, dağlarda yeniden palazlandı.
Bu durumda, hükümete, “konuşalım” diyenleri samimi bulmuyoruz.
Halkı sokağa dökenlerin, silahlanma çağırısında bulunanların, devlete ve TSK’ya, “operasyonlar dursun” deme hakları yoktur.
Devlet yurttaşlarının can ve mal güvenliğini korumak için sorumluluğunu yerine getirecektir.
Bölücülerin silahları toprağa gömülmeden, konuşma ortamı sağlanamaz.
Bir elde silah diğer elde demokrasi olur mu?
Türkiye, başına sarılmış terör belası ile baş edecek kadar güçlü bir ülkedir.
Bu ülkenin bir tek karışını, bir tek çakıl taşını bile koparma hülyasındakiler yanlış yoldadır.
Bölücü örgüt kadar, Türkiye’nin büyüyüp güçlenmesinden, kendilerine bağımlılıktan kurutulmasından rahatsız olan ülkeler de var.
Türkiye’nin top, tank, tüfek, füze, gemi, helikopter, uçak, insansız hava aracı yapması belli ki, dıştaki düşmanları da rahatsız ediyor.