Şu bir gerçek ki, kent ve kırsalda yapılaşmayı yüzde yüz kontrol altına alabilmiş bir ülke değiliz.
Bu durum, gelecekte 10 büyük ekonomi ve ülke olma hedefindeki Türkiye‘ye yakışmıyor.
Bu konuda çok yol almış, plan ve altyapıyı çok önceden vatandaşın ayağına götürmüş yerel yönetimlerimiz var ama inanın bunların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.
Sıkı imar disiplini uygulayan, ruhsatsız yapılaşmaya taviz vermeyen ve popülist davranmayan belediye başkanlarımız takdir görüyor.
Olması gereken de bu alsında.
İzinsiz bir çivinin bile çakılamadığı, herkesin kendini gelecek kuşaklara karşı sorumlu bir yurttaş olarak görüp, sokağındaki en ufak yasadışı yapılaşma hareketini, hatta bahçe duvarı tadilatını bile ihbar etttiği Avrupa kentlerini görünce Türkiye‘nin bu konuda daha yapacağı çok şeyi olduğunu düşünüyoruz.
Yasalarımız ne yazık ki, ruhsatlı yapılaşmayı teşvik etmeye, zorlamaya yetmiyor.
En son kaçak yapıya hapis cezası içeren düzenleme bile maalesef çarpık kentleşmeyi kontrolde bir çözüm olmadı.
Bu konuda ceza alan, hapis yatan sayısını bilmiyoruz ama bunun dahi kentlerimizin kontrolsüz yapılaşmasına çare üretemediği biliniyor.
Hal böyleyken devlet bir de imar barışı yasasını devreye soktu.
Yurttaşı ile barışmak isteyen devlet başlangıçta doğru yapıyor gibi görünse de, bir bakıma teknik odaların, insanların, hukuk bilimcilerinin doğru bulmadığı ve adına da ‘imar affı’ bile demek istemediği bedeli bir affı uygulamaya başladı.
Artık bedelini ödeyen kaçak yapı sahipleri, yapı kayıt belgesini alarak kendilerini devletle barışmış saydı.
Buradan hazineye önemli miktarda kaynak aktı. Bir çoğunun şehirlerimizdeki kentsel dönüşümlerde kullanılacağı açıklandı ama o fonda toplanan kaynak ne oldu, akıbeti bilinmiyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın sayıları 20 milyonu bulan ruhsatsız konut ve işyerlerini tam olarak kayıt altına alıp alamadığı da net değil.
Bu yasadan faydalanabilmek için bir de süre kondu.
Eğer kaçak yapı o tarihten sonra yapılmışsa, düzenlense dahi yapı kayıt belgesinin iptali söz konusuydu.
Türkiye genelinde bu durumu suistimal edenler yok değil.
Tespit edilenlerin belgeleri geçersiz sayıldı.
Hatta yıkım işlemi uygulandı.
Kimi sözde uyanık yurttaşlarımız ise yasada tanınan süreden önce yapılmış gibi gösterip, binalarına yapı kayıt belgesi almaya kalktı.
Fakat teknoloji onların devleti kandırma girişimlerine izin vermedi.
Uydu görüntülerinin iyi incelenmesi durumunda bugün yapı kayıt belgesi almış çoğu bina sahibinin foyasını ortaya dökecektir.
En son Bursa‘daki tartışmalı bir yapının durumu böyle olmadı mı?
Uydu tüm çıplaklığıyla hukuka destek oldu. Devlet verdiği belgeyi geçersiz saydı.
Yasayı istismar edenlere uydu fotoğrafları büyük bir engel teşkil ediyor.
Gelecekte de hukuki sorun yaşayacak çoğu bina için bu görüntülere başvurulacaktır. Devletin bütün bunlara karşı önceden hazırlıklı olduğu görülüyor.
Olaya başka bir boyuttan bakmak gerekirse, vatandaşı ruhsatsız yapıya sürükleyen nedenler de uzmanlarınca doğru tespit edilmeli ve bu konuda ön kesici düzenlemeler yapılmalı.
En son, dar gelirliler için düşük bedelli/ taksitli konut vaat eden devlet, ruhsat almakta sorun yaşayacak yurttaşlarına da çözüm üretmeli.
Ruhsat bürokrasini azaltıcı tedbirleri yürürlüğe sokmalı. Ruhsatlı bina yapmak isteyen yurttaşın önüne devlet kırmızı halı sermeli.
Eğer bunları yapamıyorsa, zorlayıcı tedbirler tek başına kontrollü yapılaşma için yeterli olmayacaktır.
Devletin vatandaşın önünde gittiği bir planlama ve altyapı şart.
Yoksa,şehirlerimiz çarpık biçimde büyümeye devam edecektir.
Bu görüntünün yaygın olduğu kentlerde modern diyemeyiz.