Bir iki gün önce Bursa Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Rüstem Aşkın‘ın OHAL kapsamında çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararname ile kapatılan eski Bursa Askeri Hastanesi‘ndeki basın toplantısını kaleme almıştık.
O yazıda, kamu kaynaklarıyla inşa edilen sağlık kuruluşlarından bazılarının sadece ayrıcalıklı zümreye tahsis edilmesinin Anayasamızın ‘eşit yurttaş’ ilkesine aykırı olduğunu vurgulamıştık.
Bu bizim düşüncemizdi.
Bizce, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes kamuya ait bütün sağlık kuruluşlarından eşit düzeyde faydalanabilmeliydi.
Ama bu görüşe katılmayan okurlarımız da var.
Onlardan biri Halide Tan isimli hemşehrimiz.
Okurumuz, kendince hassiyetlerle askeri hastanelerin kapatılmasını doğru bulmayanlardan.
Biz de düşüncelerinin büyük bölümüne katılmasak da okurun itirazına köşemizde yer vermeyi sorumlu gazetecilik ilkesinin bir gereği olarak görüyoruz.
Okurumuz Tan itirazına, “Askeri hastanelerin kapatılmasını doğru bulan yazınızı içim burkularak okudum. Ülke güvenliği açısından askeri hastaneler gereklidir” sözleriyle başlıyor.
Ardından, kapatılan bu hastanelerin nükleer, kimyasal saldırılar, harp yaraları, sahra hastaneleri kurma, yönetme, operasyon bölgesinden yaralı taşımada önemine vurgu yapıyor.
Tan, Türkiye‘nin dört bir yanında, ücra köşelere bu mesleği, sorumluluğunu bilerek seçmiş, gerektiğinde silahını kuşanarak yaralı askeri almaya giden askeri doktorların görev yaptıkları yerlerde sivil halka yardımcı olduklarını da hatırlatmış.
Tan, “Şimdi o ücra köşelere kimler gidecek? Kolu, bacağı kopmuş yaralı askerlere ilk müdahaleyi kim yapacak? Ordu hemşiresi, askeri hastanede doğum yaparken, acilde kocasının şehit olduğu haberini aldığında metanetini nasıl koruyorsa, sivil hemşirenin yüreği buna dayanacak mı?”
Okurumuz asıl itirazını da şu satırlarla yapmış:
“Diyorsunuz ki, eşitlik ilkesine aykırı. Çocukluğumdan beri askeri hastaneye giderim. General odaları da dahil hiç bir abartı görmedim. Gördüğüm nezaket, doktor ve de hemşirelerin güler yüzü, temizlik, disiplin ki, 14 yıldır ödenek gönderilmediği için buralarda sadece özverili doktorlarımız ve de ordu hemşirelerimiz kalmıştı. Olanaksızlıklar içerisinde zaten ‘otel yapalım’ diye hep bir söylenti vardı. Yıllarca yazışmalar sürüyordu. OHAL bahane edilerek kapatıldı. Hiç iyi olmadı. Şimdi askerimin güvenliğini kim sağlayacak?”
Okur Tan şöyle devam ediyor:
“Van’da PKK’lı hemşirenin yaralı asker ve polisimizi zehirlemeye çalıştığı, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde PKK’lı doktor ve de hasta bakıcıların yaralı asker ve polislere bakmaması üzerine GATA’dan bir grup uzman doktorun Elazığ Askeri Hastanesi’ne gittiğini hatırlatmak isterim.”
Tan’ın bizden de şöyle talepleri var:
“Bundan sonra lüksü, abartıyı gözlemenizi isterim. Bakalım buradan sıradan vatandaş yaralanabilecek mi? Göreceğiz. Tabii ki, genel müdür nasıl buralara geliyorsa, generalin odasının da olması normaldir. Şimdi göreceğiz bakalım eşitlik olacak mı. Gazeteci olarak takip etmenizi talep ediyorum. Sağlıcakla kalın.”
Hemşehrimiz gördüğünüz gibi çok duygusal bir ileti göndermiş.
Biz biliyoruz ki, doktorlarımız Hipokrat yemini ile mesleğe adım atıyorlar.
Hiç endişesi olmasın.
Yaralı askerlerimize askeri doktorlarımız geçmişte nasıl sahip çıkmışsa, bu yemini etmiş tüm tabiplerimiz de aynı duyarlılıkla sahipleneceklerdir.
Bursa’da sivilleşen hastaneye yöneticisi doktorumuz bütün medya mensuplarının önünde şu sözü verdi.
“Burayı Türkiye’nin en büyük termal terapi ve tedavi merkezi yapacağız.”
Öyle olduğunda sadece asker değil, Türkiye’nin dört bir yanından yurttaşlarımız buraya akın edecektir.
Kaldık ki, içinde çok değerli termal suyu bulunan sağlık tesisi düne kadar yüzde 40 doluluk ile çalışıyordu.