Bu ülke darbelerden, muhtıralardan, cunta çılgınlıklarından, asker kılıklı terörist artıklarının deliliklerinden çok çekti, çok bedeller ödedi.
15 Temmuz akşamı da Türk milletine bedel ödeteceklerdi.
Ucu dış güçlere bağlı maşalar, Türk ordusu içindeki hücrelerini uyandırıp harekete geçtiler.
Milletin silahını millete doğrulttular.
Zannediyorlardı ki, ülkenin yönetimini el geçirip, üst akıllarından aldıkları direktiflerle ülkeyi kaosa sürükleyecekleri.
Ama planları tutmadı.
Allah fırsat vermedi.
Millet, Cumhurbaşkanı‘nın çağrısıyla sokağa indi, tanklara vücudunu siper etti.
Halkın gücü tankın gücünü alt etti.
Öylesine planlı hareket etmişlerdi ki, bölücü örgüt için yüklü tutulan uçakları Diyarbakır’dan bin kilometre uçurarak Ankara‘yı bombalattılar.
Bölücü hainlerle mücadele amaçlı bu ülkenin toplanmış vergileriyle satın alınmış silahlı helikopterlerle devlet kurumlarının üstüne, sivil insanlara ateş açtılar.
Cuma günden bu yana hain planın detayları daha da netleşiyor.
Detayları gördükçe kanımız donuyor.
Sanki düşman bir ülke halkına karşı savaşa çıkmışlar.
Karşı koyanın yaşama şansı olmadığı verdikleri direktiflerden ve sonrasında sayısı 240’ı aşan şehitlerden anlaşılıyor.
Kamera kayıtları yayınlandıkça, uzaktaki mehdi kılıklı hainden emir almış teröristler acımasızca masum, sivil insanları gözlerini kırpmadan şehit ediyor.
Halk tehlikenin farkında.
Orduyu ele geçiren hainlerin küçük bir azınlık olduğu açıklansa da bunların TSK‘nın yüksek teknolojili ateş gücünü çok rahatlıkla hain emellerde kullanabildikleri görüldü.
Daha da ötesi, tanker uçaklarla, kendi ülkesinin Parlamentosuna bomba yağdıran uçaklara havada yakıt ikmali yaptılar.
Türk halkı işte bu yüzden yeni bir kalkışma ve çılgınlığa karşı kentlerine, meydanlarına, ülkelerine sahip çıkıyorlar.
Sadece buna mı?
Demokrasisini, özgürlüklerini, kazanımlarının, çocuklarının geleceğini ve ülkelerinin bekasını sahipleniyorlar.
Meydanlar risk ortadan kalkana kadar boş bırakılmayacak.
Bu işi salt hükümet ve AK Parti meselesi olarak görenlerin de büyük bir yanılgı içinde olduklarını düşünüyoruz.
Hırslarının, kinlerinin, ideolojik kasıntılarının esiri oldukları ortada.
Zira, darbe başarılsaydı, demokrasi elden gidecek, bu ülkenin insanları aynı anda fakirleşecek, özgürlükleri ortadan kalkacak, kazanımları yok olacak, memlekette cunta ve onların atadığı teröristler kol gezecekti.
Çok şükür başarılamadı.
Halen sosyal medyada bu işe AK Parti karşıtlığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kiniyle yaklaşanlar görüyoruz.
Oysa, darbe olsa onlar da büyük bir yara alacaklardı.
Demokrasi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’ye destek verenlere lazım değil ki!
Hepimize gerekli.
Bu açıdan meydanların boş bırakılmaması çağrıları yapılıyor.
STK‘lar çağrıya kulak verdi.
İş dünyası, kimi çevreler darbeye geç tepki verse de onlar da tehlikeyi fark ettiler.
Henüz riskin ortadan kalkmadığını biliyorlar.
Keşke bu tepkiyi ilk gece ve hemen o günün şafağında verebilseydiler.
Gezi kalkışmasında sokaklara inen sanatçılar da yasak savma babında darbeye karşı olduklarını belirten imzalı bildiri yayınlamışlar.
İyi ama, geç kalınmadı mı?
Bir konuyu daha değinmek gerek.
Günlerdir sokaklarda, meydanlarda olan yurttaşlarımızdan kamu düzenini bozucu en ufak bir hareket var mı?
Elbette gece vakti korna çalınmasından rahatsız olanlar bulunacaktır.
Fakat, darbe gerçekleşseydi, ülke uzun süreli bir sessizliğe boğulup, özgürlükler ortadan kalkmayacak mıydı?
Demokrasi hepimize en az ekmek, su ve hava kadar gerekli.
Ona topyekun sahip çıkmak durumundayız.