Olay Gazetesi Bursa

Almanya’dan gelen karamsar mesajlar

Almanya’da kuaför salonları ve turizm acentesi bulunan bir dostumuz bilgilendirdi. Acı vatanın artık eskisi kadar cazibesi kalmamış. Bir zamanlar hepimizin imrendiği, sosyal refah düzeyi çok yüksek olan bu ülke Türk nüfus için de çekilmez hale gelmiş. Tatil için Türkiye’ye gelen ve sokak mikrofoncularına konuşan gurbetçilerin ülkemizi överken ne kadar haklı olduklarını şimdi daha iyi anlıyoruz. […]

Almanya’da kuaför salonları ve turizm acentesi bulunan bir dostumuz bilgilendirdi.

Acı vatanın artık eskisi kadar cazibesi kalmamış.

Bir zamanlar hepimizin imrendiği, sosyal refah düzeyi çok yüksek olan bu ülke Türk nüfus için de çekilmez hale gelmiş.

Tatil için Türkiye’ye gelen ve sokak mikrofoncularına konuşan gurbetçilerin ülkemizi överken ne kadar haklı olduklarını şimdi daha iyi anlıyoruz.

Almanya yaklaşan kış öncesi büyük bir tasarrufa gidiyor, başka bir ifadeyle kemerlerini iyice sıkıyor.

Devlet, Rusya ile yaşanan gaz krizini de göz önüne alarak binalardaki ısının 19 dereceyi geçmemesi kararını almış.

Salonlar, holler, boş alanların ısıtmasından vazgeçiliyor.

Kimi eyalet valililerin, duş yerine vücudu silerek temizlemeyi bile önerdikleri dillendiriliyor.

Kemer sıkma politikasını devreye alan, bir zamanların devinde artık hem kendi vatandaşları hem de yabancılar geleceğe endişe ile bakıyorlar.

Dostumuz, “Burada durum inanılmaz derecede kötü. Artık Almanya’nın tadı kaçtı. Alman halkı çok karamsar. Türkler için de aynı durum geçerli” diyor.

Almanya’da çalışanların ve emeklilerin aylıklarına ‘kuruş’ zam yapılmadığını hatırlatan dostumuz şöyle devam ediyor:

“Elektriğe, gıdaya, giyime, akaryakıta, konut ve kira vergilerine inanılmaz zamlar yapıldı. Burada açıklanan enflasyon da gerçeği yansıtmıyor. Benzin 2 Euro oldu. Gaz 3 katı arttı. Elektriğe bu yıl 3 kez artış geldi. Emeklilerin ve çalışanların aylıkları yerinde sayıyor.”

Bunlar sanayi devi ve Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkesi Almanya’dan gelen karamsar mesajlar.

Almanya’daki dostumuzun uçak biletlerinin fahişliğinden de rahatsız olduğunu görüyoruz.

Nitekim Almanya’dan İstanbul’a uçak bileti bulabilmek en az 500 Euro’dan başlıyor. Yani, bizim parayla 9-10 bin lira demek. Oysa, kriz öncesi bu rakamlar en yüksek 250 Euro imiş. Bu nedenle gurbetçiler eskisi gibi yaz aylarında Türkiye’ye gelemiyor.

Almanya kamuda çalışacak eleman da bulamıyormuş.

Dostumuz, kamu kuruluşlarına iş için gidebilmenin korona bahane edilerek mümkün olmadığını, aylar sonraya randevu verildiğini, oysa gerçekte eleman sıkıntısı yaşandığını da hatırlatıyor.

Uzun yıllardır Almanya’dan ekmeğini çıkaran dostumuz şunları da ekliyor:

“Havalimanlarında çalıştırmak için Türkiye’den alacakları iş pozisyonu için İstanbul’daki konsolosluğa az sayıda başvuru olmuş. Otomobil yedek parça sıkıntısı da yaşanıyor. Üretim yavaşladı. Almanya bu yıl ilk kez borç para aldı.”

Meğer Almanya’da durum sanılandan daha vahimmiş.

Elbette, Almanya bizi kıskanmıyor ama bizzat orada yaşayan bir iş insanının aktardıkları net bilgiler bunlar.

Bu durumda, bizim onları kıskanmamıza da gerek yok.

Türkiye’de de ekonomik sıkıntılar var ama üretim durmuş, kamu dairelerinde işler aksamış değil.

Geçim sıkıntısı ve hayat pahalılığı hepimizi zorlasa da, Almanya’da da benzer yakınmalar söz konusu.

Enseyi çok da karartmayalım.

Bursa Defteri’nden anlamlı konu başlığı

Bursa Araştırmaları Vakfı’nın Bursa Defteri şehrimizde belirli periyotlarla çıkan ve meslektaşlarımızın birbirinden değerli araştırma, röportaj ve makaleleriyle bu kez Bursaspor’u masaya yatırmış.

Nilüfer Belediyesi’nin katkılarıyla basılan dergi de Bursaspor’un geçmişi, bugün içine düştüğü mali ve sportif açmaza kadar derinlemesine bir çalışma yapılmış.

Emek veren spor gazetecisi arkadaşlarımıza, büyüklerimize ve diğer meslektaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Bu şehrin en değerli markası olan Bursaspor için kütüphanelerimizde yıllar boyu saklayacağımız güzel bir çalışmaya imza atmışlar.

Kentimizin futbol takımı zor bir dönemden geçiyor. Şehir olarak onu yeniden ayağa kaldırmak için hepimiz taşın altına elimizi sokmalıyız. Yönetime hepimizin küçük küçük destekleri olabileceğini düşünüyoruz.

Emek veren meslektaşlarımızı kutluyoruz.

Sanatçıya ayrıştırma, kin ve nefret saçma yakışmaz

Nisan ayındaki bir konserinde sahnede yaptığı ve Türkiye’de milyonlarca mensubu bulunan İmam-Hatip Lisesi camiasını itham edici konuşması ortaya çıkan sanatçı Gülşen ülke gündemine oturdu.

İmam-Hatiplileri çirkin üslubuyla lekelemek isteyen Gülşen’in söylemleri koca bir camiayı ayağa kaldırdı. Yüzlerce, binlerce suç duyurusu yapıldı, basın açıklamalarıyla kınandı. Hakkında açılan soruşturma sonucu da gözaltına alındı.

Benzer çıkışı 2 yıl evvel başka sözde bir entelektüel, üniversite öğretim görevlisi   Erol Mütercimler de yapmıştı. Sonrasına çıkıp özür diledi. Şimdi ortalıkta görünmüyor.

Türk örfüne aykırı giyim kuşamı, konserlerinde izleyici kucaklarına oturan sapkın tarzı ve marjinal çıkışlarıyla bilinen Gülşen’in sözlerini hiç bir camia için kabullenmek mümkün değil.

Sanatçı genelleme yapamaz, bir kitleyi aşağılayıp, küçümseyemez, hakir göremez, hele hele, itham edemez, hiç lekeleyemez.

Lekelemeye kalkarsa o çamur dönüp kendisine yapışır.

İHL camiasının bir mensubu olarak ayrıştırıcı, ötekileştirici dili kabullenmemiz mümkün değil.

Kem söz sahibine aittir.

Bize göre sahnedeki o hadsiz sözleriyle tıpkı Mütercimler gibi kendini bitirmiş oldu.