Olay Gazetesi Bursa

Amerikalılar’ın süt tozunu içtiğimizden bu yana göçüyoruz…

Türkiye 1950’li yıllarda ABD’nin Marshall yardımı çerçevesinde gelen süt tozu ile tanıştı. Okullarda, hastanelerde dağıtıldı. Bu süt tozları, Türk halkı üzerinde Amerika’nın ne kadar güçlü ve yardımsever olduğunu göstermeyi amaçlıyordu. Çünkü… ABD ve Sovyetler Birliği iki süper güç haline gelmişti. Beyaz Saray’ın hedefinde Moskova ve komünizm vardı. Süt tozları da antikomünizm aşısı niteliğindeydi… Bursa’nın köylerinde […]

Türkiye 1950’li yıllarda ABD’nin Marshall yardımı çerçevesinde gelen süt tozu ile tanıştı.

Okullarda, hastanelerde dağıtıldı.

Bu süt tozları, Türk halkı üzerinde Amerika’nın ne kadar güçlü ve yardımsever olduğunu göstermeyi amaçlıyordu.

Çünkü…

ABD ve Sovyetler Birliği iki süper güç haline gelmişti.

Beyaz Saray’ın hedefinde Moskova ve komünizm vardı.

Süt tozları da antikomünizm aşısı niteliğindeydi…

Bursa’nın köylerinde bile çocuklar sabahları annelerinin evlerinde kaynattığı taze süt yerine, okulda sobanın üzerinde ısıtılan suyun içine atılan katkılı süt tozu ile yapılan sütü içmeye başladılar.

Ne tesadüf…

Aynı yıllarda Türkiye margarin ile tanıştı…

Margarin tabii ki süt tozu gibi bedava değildi.

Mis gibi tereyağın yerine insanlar, ABD’den ithal edilen ham maddelerle üretilen sağlığa zararlı margarini tüketiyordu.

‘Sağlıklı’, ‘besleyici’ ve ‘en iyi gıda’ diye pazarlanan margarini köylüler, bakkala gidip tereyağı ile değiştiriyordu.

Bunu, işlenmiş unlarla yapılan ekmek ve benzeri ürünler izledi.

Aynı yıllarda köyden kente göç patladı.

Amerikan rüyaları eşliğinde…

Tertemiz havası, suyu olan köylerden ve doğal ürünlerden; adeta zehir solunan kentlerdeki yüksek binalara ve sağlığı tehdit eden hazır gıdalara doğru bir geçiş yaşanıyordu.

Bu durum ilerleyen yıllarda ülke için ciddi bir sorun haline geldi.

Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasi yapısı tamamen değişti.

Küçükbaş ve büyükbaş hayvan varlığı ciddi şekilde azaldı, köyler boşaldı.

Köyden kente göçen ailelerin büyük bölümü, ekonomik olarak zora düştü, aile değerlerinden ve kültürlerinden çok şey kaybetti.

Geri dönüş de kolay değildi…

***

Bugüne gelecek olursak…

Herkeste köy ve doğa özlemi başladı.

Özellikle de Covid-19 salgınından sonra…

Bursa’nın boşalan 80-100 kilometre uzaklıktaki Dağ köylerindeki araziler bile büyük rakamlara satın alınıyor, içlerine betonarme, çelik ve ahşap evler inşa ediliyor.

Köy özlemi yiyeceklerde de kendini gösteriyor.

Geçmişte margarin ile değiştirilen tereyağı kapışılıyor.

Maalesef artık çok pahalı ve herkes alamıyor.

Köy yumurtası da öyle…

Tabii ki gerçeğini bulabilirsen…

‘Gezen tavuk yumurtası’ diye satılıyor sözde doğal yumurtalar.

Eskiden bu ifade kullanılsa ‘gezmeyen tavuk mu olur’ kardeşim diye sorarlardı insana…

Maalesef artık var.

Kısa sürede büyüyen ve küçücük kafeslerde ışıkla yapılan gece-gündüz oyunları ile günde iki üç defa yumurtlayan genetiği ile oynanmış tavuklar bunlar…

Gerçek köy tavuğu yok mu?

Köyünü terk etmeyen ailelerde var ama onlar da satmıyor.

Çakmaları büyük marketlerde yüksek fiyatlardan alıcı bekliyor.

***

Özetle…

Artık gözde olan kent değil, köyler ve doğal ürünler…

Gizliden gizliye kentten kırsala doğru bir kaçış var.

Ama bu defaki göç farklı…

Daha çok ikinci adres niteliğinde bir tercih…

Haftanın birkaç gününü ya da yazın birkaç ayını kapsıyor.

Tarım ve hayvancılık yok…

Her şey marketten alınıyor.

Yani yaşanan köy hayatı değil.

Köy de resmiyette köy değil zaten; mahalle!

İnsanlar kırsaldaki yeni mahallelerinde şehirlerde bulamadıkları mutlululuğun peşinde…

Çok para harcayarak ve bol bol tüketerek…