Olay Gazetesi Bursa

Eğitimciler de ‘engelsiz’ olsun

10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası… Ben de bir engelli ebeveyni olarak köşeniz aracılığıyla duygularımı paylaşmak istedim. Engelliler Haftası nedeniyle ülkenin bir çok yerinde engelliler için etkinlikler yapılıyor. Kentimizde de olduğu gibi engelliler için yapılmış olan çalışmalar, hizmetler anlatılıyor. Devletin yaptıkları, belediyelerin yaptıkları… Bunlar çok güzel şeyler. Engelli bireyler için kanunlarımızdaki düzenlemeler takdir edilecek şeyler. Bu […]

10-16 Mayıs tarihleri Engelliler Haftası… Ben de bir engelli ebeveyni olarak köşeniz aracılığıyla duygularımı paylaşmak istedim.

Engelliler Haftası nedeniyle ülkenin bir çok yerinde engelliler için etkinlikler yapılıyor. Kentimizde de olduğu gibi engelliler için yapılmış olan çalışmalar, hizmetler anlatılıyor. Devletin yaptıkları, belediyelerin yaptıkları… Bunlar çok güzel şeyler. Engelli bireyler için kanunlarımızdaki düzenlemeler takdir edilecek şeyler. Bu yapılan hizmetleri takdirle karşılamak lazım. Yapılan güzel şeylere müteşekkiriz.

İşin bir de toplumsal tarafı var. Aile boyutu var. Ben bir de bu açıdan bakmak istiyorum.

Bir engelli ebeveyni olmak… Hayatınızın, yaşamınızın nasıl değiştiğini fark edersiniz.

İlk günler… Uzunca bir süre doktorlar da şifa ararsınız. Bir takım ilaçlar, tedaviler sürer gider. Engelli bir çocuğunuzun olduğunu kabullenmeniz belli bir zaman alır. Bir süre sonra kabullenirseniz de… Ve değişmeyen, değişmeyecek olan bir duygu kaplar içinizi “Ben ölürsem, benden sonra evladım ne olacak? Kim bakar? Nasıl bir geleceği olacak.” Emin olun, engelli bir evladı olan tüm anne babaların hiç değişmeyen duygusudur. Çevrenizdeki insanların meraklı, tuhaf bakışlarını üzerinizde hissedersiniz.

Zaman geçer evladınız eğitim çağına gelir… Ona iyi bir eğitim aldırmak istersiniz.

İlk şok anaokulunda başlar… Ne öğrencilere, ne eğitimcilere kabul ettiremezsiniz çocuğunuzu…

Hatırlıyorum da anaokulu müdiresinin kenara çekip, “Öbür çocuklar, aileleri rahatsız oluyor. Sınıfta sizin çocuğunuzu istemiyorlar” demesini… Beynimden kaynar sular inmişti o gün. Bir eğitimciden bunları duymak…

İlkokula başlar, sınıf öğretmeni çağırır… “Çocuğunuzu sınıfımda istemiyorum. Çok hareketli. Çözüm bulun” demesi… Yine bir eğitimci şoku… Engellilerin eğitim gördüğü okula yönlendirilirsiniz. Orası ayrı bir sıkıntı…

Olmadı normal eğitim veren okulda alt sınıfa yönlendirilirsiniz. (Bu sınıflar devletin eğitilebilir çocukların normal çocuklarla kaynaşması sağlamak için yapılmış bir düzenlemedir.)

Sınıf demeye bin şahit lazım. Okulun en ücre köşesi, en atıl kalan bir yeri sınıfa çevrilmiş. “Onlara bu kadarını verdiğime şükretin” diyen yine bir eğitimci…

Bu arada, çocukların alt sınıf çocuklarına bakışları ebeveynin içini yakmaz mı?

Hep başını öne eğer… Bir mahcubiyet, bir eziklik içerisinde. Sanki suçluymuş gibi…

Kendisi kaderine razı olmuşken, çocuğuna iyi bir gelecek hazırlamak için uğraşırken, iyi bir eğitim peşinde koşarken toplumun, eğitimcilerin önyargılarıyla mücadele etmek zorunda kalmak. Mesele bu.

Biz galiba bu eğitim işini, eğitimci yetiştirme işini başaramadık.

Öğretmenlik gibi kutsal bir mesleği, idealizm isteyen bir görevi cüzdanla ilişkilendirir hale getirdik.

Eğitimci/öğretmen toplumun her zaman önünde giden insandır. Ama görülen o ki, eğitimcilerin de eğitime ihtiyacı var. Özellikle de, toplumun ve kendisinin önyargılarından kurtulması açısından.

Saygılarımla

Bir okur

 

Kapalı kuş pazarı neden kapatıldı?

 

Soğanlı Mahallesi’nde kurulan kuş/güvercin pazarının müdavimleri olarak bizler iki haftadır bu konuda mağduruz. Çünkü hiçbir açıklama, gerekçe olmadan pazarımız iki haftadır kapalı. Baktığımız ilgilendiğimiz kuşlarımıza yem bulmakta zorlanıyoruz. Her hafta gider bu pazarda hayvanlarımızın ihtiyacı olan yemi alırdık. Burası bizim için hobiden öte sosyal bir alanımız. Yetkililerden bir cevap bekliyorum.

İsmini vermek istemiyor