Başıboş sokak köpekleri, tehlikeli ırkların durumu, bununla ilgili çalışmalar, hayvan barınakları, buralarla ilgili sorunlar, aşı, kısırlaştırma vs. haberleri görsel ve yazılı basında görmekteyiz her gün.
Biz de Söz Sizde köşesi olarak, geçmişte, Osmanlı döneminde, sokak hayvanlarıyla ilgili neler oluyormuş, neler yapılıyormuş kısa bir araştırma yapalım dedik.
Kısa adı HAYTAP olan Hayvan Hakları Federasyonu’nun internet sitesinde bununla ilgili bir yazı gözüme çarptı, ben de ilk defa böyle bir bilgiye ulaştım.
Bu ilginç yazıyı okurlarımla paylaşmak istedim.
“İstanbul’un sokak köpeklerinin de bir tarihi var.
Osmanlı İmparatorluğu’nda dokunulmazlıkları olan sokak köpekleri kartpostalların değişmez figürleriydiler.
1865’te toplatılıp Hayırsız Ada’ya gönderilen köpekler, büyük bir İstanbul yangını çıkması üzerine geri getirildiler.
‘Hayatımda hiç bu kadar mahzun bakışlı ve kalbi kırık sokak köpekleri görmedim.’ (Mark Twain, İstanbul ziyareti 1867/ Ümit Sinan’ın kitabından.)
19. Yüzyıl sonuna kadar köpekler İstanbul’un yaşayan simgeleri olarak kabul ediliyor.
Köpek katliamları Batılılaşma hareketleriyle birlikte başlıyor.
Köpek toplama harekatı! İstanbul’da köpeklerin başı ilk kez bir İngiliz turist yüzünden belaya giriyor.
Galata’da gece yarısı bastonuyla köpeklerden korunmak isteyen yabancı, köpeklerin hücumuna uğruyor.
Kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölüyor. Majestelerinin hükümeti Osmanlı’ya ültimatom veriyor.
Sultan 2. Mahmut da kararını açıklıyor.- Sokak köpekleri tez elden toplana, teknelere konula ve Hayırsız Ada’ya bırakıla…
Operasyon başlıyor. Halk, ‘Köpekleri bırakın!’ diye haykırıyor.
2. Mahmut kararını geri alıyor. İkinci büyük köpek toplama harekâtı Sultan Abdülaziz devrinde yaşanıyor.
Köpekler toplanıyor, teknelere konulup Hayırsız Ada’ya bırakılıyor.
Bu operasyonla eşzamanlı olarak 1865 eylülünde büyük İstanbul yangınlarından biri başlamasın mı? Beyazıt’tan Gedikpaşa’ya kadar evler konaklar kömür oluyor. Halk anında bu felaketin gerekçesini buluyor:
-Köpekleri topladınız, Allah da cezanızı verdi! Köpekler olsaydı önceden haber verirlerdi.
Tekneler yeniden Hayırsız Ada’ya gidiyor, köpekleri yükleyip İstanbul’a geri getiriyor. Padişah 2. Abdülhamit döneminde İstanbul’daki sokak köpekleri en rahat dönemlerini yaşıyorlar.
2. Abdülhamit, köpeklerle uğraşmıyor, kuduzla uğraşıyor.
Fransa’ya Pastör Enstitüsü’ne heyet göndererek, 10 bin altın bağışlıyor ve dünyadaki üçüncü Kuduz Enstitüsü’nün İstanbul’da kurulmasını sağlıyor.
2. Abdülhamit’in devrilmesiyle birlikte sokak köpekleri de dönemin rejiminin hışmına uğruyor.
Talat Paşa’nın Dahiliye Nazırı olarak görev yaptığı 1910’da İstanbul’un tarihindeki en büyük köpek itlaf kampanyası belediye başkanı Suphi Bey’in talimatıyla başlatılıyor.
Köpek toplama ekipleri özel dev kerpetenlerle hayvanları neresinden yakalarlarsa orasından tutuyorlar.
Yine özel köpek toplama arabaları aracılığıyla Tophane’ye getiriliyorlar. Oradan da Hayırsız Ada’ya sürgün ediliyorlar. Bu sefer kesin gidiş yapılıyor. Bir daha geri dönmüyorlar.
İstanbul’a gelen Sem isimli bir Fransız çizer, Hayırsız Ada’ya ( bugünkü Sivri Ada) gidip köpekleri görüyor. Köpekler Adası başlıklı yazısı Fransa’da Le Journal adlı dergide yayınlanıyor. Servet-i Fünun adlı dergide Karabatak takma adlı bir yazarın kaleminden ve onun fotoğraflarından bu dram Türk basınına da yansıtılıyor. Fakat o yıllarda halktaki köpek sevgisi yüzünden sürgündeki köpeklere her gün sandalla yiyecek gönderiliyor. Başlarına da iki personel atanıyor.” (Kaynak: www.haytap.org.tr)
1910’da Hayırsız Ada’ya götürülen ve burada trajik bir şekilde ölen köpekler tarihimizde acı bir yer etmiştir.