Sektörlerin buluşma adresi otomotiv ekonominin adeta kalbi konumunda.
Çünkü…
Metalin plastikle, motorun bilgisayarla buluştuğu sektör ekonomiyi her yönüyle büyütmekte.
Üretimden pazarlamaya yüzbinlerce kişiye iş imkanı yaratıyor otomotiv.
Bir yanda milyon adede dayanan iç pazar, diğer yanda sektörel ihracat liderliği…
Türkiye ekonomisine dönük katkının büyüklüğünü göstermekte.
Öyle ki daha yıl bitmeden otomotiv ihracatı tarihi rekora imza atmış vaziyette!
2017’nin ilk 11 ayında yüzde 21 artan sektör ihracatı 26 milyar dolar kazandırdı Türkiye’ye.
Böylece 12. kez üst üste ihracat şampiyonluğunu da şimdiden ilan etti otomotiv sektörü.
Ama ülkede otomotiv deyince bugünlerde tek bir mevzu göze çaprıyor.
Yerliyle yatıp yerliyle kalkıyoruz!
Yerli marka otomobil için meraklısı da çok.
Herkes kendi ilinde olmasını istiyor fabrikanın.
Ama mekandan ziyade karar verilecek epey farklı konu var yerli marka otomobilde.
Şimdiden 20 il kuyruğa girmiş durumda. Ankara yakın markajda!
Ve yoğun kulislere karşı da Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü “yerli otomobilde üretim yeri seçimi şuanda gündemimizde yok” mesajını vermek zorunda kalması boşuna değil.
Çünkü teknolojisi, tasarımı, hedef kitlesi gibi pek çok detayı görmeden sağlıklı bir üretim tesisi mekanı belirlemek mümkün değil elbette!
Ancak, nihayetinde üst teknolojinin adresi olan bir üretim tesisi için yer de belirlenmek zorunda.
Ve Bursa’nın doğal pek çok avantajıyla önde olması da kaçınılmaz bir sonuç!
Elbette üretim yeri seçiminde lobi faaliyetleri önemli bir belirleyici faktör niteliğinde.
Ama yerli marka otomobilin kaderi yeri ve teknolojisi kadar pazarlama gücüne de sıkı sıkıya bağlı.
Yani rekabet çıtasının tüm markalaşma unsurlarıyla birlikte zirve yapması şart.
Yoksa mevcut iç pazar ve ihracat koşullarında yerli otonun istikrarlı bir üretim düzeyine ulaşması beklenemez!
Sadece belirli kurum ve kuruluşların alım sözleriyle bu iş yürümez çünkü.
Başlangıç için evet. Kamu ve STK kaynaklı alımlar olumlu etki yapabilir.
Ama kalıcılığı sağlayan temel unsur diğer markalarla serbest rekabette yerli markanın vatandaş tarafından tercih edilir olması!
Bu faktör dış pazarlar için de fazlasıyla geçerli elbette.
Yani hem iç pazarı hem de dış pazarı büyütecek bir stratejiye de ihtiyaç var.
Oysa mevcut tablo böyle bir atmosferi yansıtmıyor.
Neler değişmeli?
Sektör temsilcilerinin ifadesine göre üretici ülkelerin iç pazar büyüklükleri 3-4 milyon adetten aşağıda değil.
Yani bizim iç satışların en az 3’e katlanması gerekiyor!
Bunun için en temel şartsa vergi oranlarının daha düşük seviyelerde olması.
Ancak Türkiye’de alım satım vergileri kadar MTV’de yüksek.
Hatta yılbaşında yüzde 25’e çıkacak.
Taşıt kredisi faiz oranları da bir o kadar önemli.
Kısa zamanda faizlerde de düşüş manzarası görünmüyor!
Keza alım gücünün hızlı biçimde artması da enflasyonun işaret ettiği üzere yakın vadede görünmeyen bir unsur.
Yani bu tablonun tam anlamıyla değişmesi lazım.
Yoksa kasım ayında yüzde 17,5 azalmayla 100 bin 859 adete düşen otomotiv satışlarının yeniden artışa geçmesini…
Hele de yeni bir marka için tatminkar iç pazar büyüklüğüne ulaşmasını beklemek hayal olur!
Bir de unutmayalım ki yoğun bir ithal araç rekabeti söz konusu.
Bu yılın ilk 11 ayında satılan 819 bin 954 aracın 532 bin 527’si yani yüzde 65’i ithal!
Vatandaşın tercihini değiştirmek pek de kolay görünmüyor bu tabloda.