Gerisayım hızlandı.
Sandıkların kurulmasına bir aydan az bir zaman var artık.
Haliye de soluduğumuz her nefetse…
Biraz daha fazla siyaset çekiyoruz ciğerlerimize!
Seçim atmosferinin giderek tüm alanları kaplaması…
Ekonomik gidişat ve beklentilerde de siyasetin ağırlığını fazlasıyla hissetirmeye başladı.
Öyle ki; ‘tavuk-yumurta’ ilişkisinde olduğu gibi;
Ekonominin siyaseti, siyasetin de ekonomiyi pozitif yada negatif yönde etkilediği günler yaşıyoruz.
Ancak ilginçtir ki;
Siyasetçilerin kampanyaların odağına yer alan ekonomiyi, çok da sağlıklı kullandıklarını söylemek mümkün değil!
Bu tablo vaatlerin öne çıktığı bugünlere ait bir manzara da değil üstelik.
Siyasi kadroların değişik kademelerinde yer alan isimlerin çoğu…
Ya ekonomiye hakim değil…
Yada bildiğini vatandaşa uygun dille aktaramıyor.
Mesela…
Uzun yıllar boyunca iktidarın lehine olan ekonomik gelişmeler yeteri kadar anlatılamadı.
Tam tersi de söylenebilir… Muhalefet temsilcileri de şimdiye kadar eleştirilebilecek ekonomik alandaki konuları yeterince berrak biçimde vatandaşa aktaramadı!
Neticede; vatandaşın hayatındaki pratik sonuçlara bakarak…
Ekonomideki gerçek tabloyu algılamaya çalıştığını…
Ve beklentileriyle, siyasi pozisyonunu da bu manzaraya göre şekillendirdiğini söylemek mümkün!
Dolayısıyla partilerin bu seçimde yüklendikleri ekonomik vaatlere seçmenin vereceği tepki de…
Vatandaşın algısı ve siyasilerin anlatma yeteneklerine paralel bir sonuç verecektir
Peki bu sınırlayıcı ve de değişmesi gereken tablonun nedeni ne?
Öncelikle… Türkiye’de ekonomi ve finans alanındaki okur yazarlık oranının çok düşük olması…
Algılamayı etkileyen ana faktör olarak karşımıza çıkmakta.
Öyle ki; ekonomi bağlamındaki okur yazarlık ihtiyacını;
lise ve üniversite mezunlarına kadar genişletmek de mümkün!
Dolayısıyla siyasetçilerin ekonomik terminolojiyi basite indirgeyip…
Hem seçmeni eğitme hem de sağlıklı propaganda yapma fırsatını yaratmaları gerekiyor.
Piyasaların seçimi
Yaklaşan seçimleri ekonomik etkileri açısından değerlendirdiğimizde ise…
Yerli ve yabancı yatırımcıların seçim sonrasına dönük beklentileri açısından odaklandıkları ana konu…
Oluşacak iktidar kompozisyonunun şekli…
Ve piyasa dostu politikalar izleyip izlemeyeceği!
Yani yapısal reformlara ağırlık verilmesi, para politikasının küresel açıdan dengeli ve istikrarlı bir yapıya kavuşması ana talep.
Çünkü ülkemizin hızla ve istikrarlı biçimde ekonomiye dönüş yapması gerekiyor.
Türkiye’nin borsa, döviz kuru, faiz ve ülke riskini gösteren CDS kağıtlarında en kötü performansa sahip üç ülke içinde yer alması...
Seçim sonuçlarının oluşturacağı ekonomi yönetimi ve uygulanacak politikalar konusundaki belirsizliğin ağır basmasından kaynaklanıyor!
Yani… ‘Hangi parti?’ sorusundan ziyade… ‘Hangi politikayı, hangi kadrolar uygulayacak?’ sorusu öne çıkmakta.
Bu anlamda; doğru politikaları uygulayacak bir iktidarın oluşması önem taşıyor!