Ekonominin kronik belalarından cari açık.
Ancak, yavaşlayan büyüme ve ucuzlayan petrol sayesinde son bir yıldır gündemde kendine yer bulmakta zorlanıyor.
Neyse ki şubat rkamaları cari açığın tekrar konuşulmasını sağladı!
Çünkü… Beklentileri 450 milyon dolar aşan döviz açığımız…
Şubatta 3,2 milyar dolar olarak kayıtlara geçti.
Öngörüleri şaşırtan ithalat seviyesine karşın zayıf ihracatın bir yansıması bu tablo.
Yine de ‘riskler arttı’ denecek bir trend henüz söz konusu değil!
Ancak, bu döviz açığımızı karşılayacak kaynakların istikrarı konusunda soru işaretleri var.
Açığın şubatta 3 milyar dolarlık döviz rezervi…
Ve de 4,3 milyar dolar; teknik ifadeyle ‘net hata noksan kalemiyle’…
Ya da daha bilinen adıyla ‘kaynağı belirsiz para girişiyle’...
Finanse edilmesi geleceğe dönük risk olarak değerlendirilebilir.
Çünkü… Mevcut tabloda ihtiyacımız olan dövizi düzenli biçimde düşük maliyetlerle karşılayamıyoruz.
Ve neticede cepten (rezervden) yiyoruz.
Üstelik de nereden geldiği belli olmayan paraya muhtaç kalıyoruz!
Bu manzaranın sürgit yaşanması büyükme ve refah beklentisi olan bir toplum için mümkün değildir.
Yani bir yandan kalıcı sermaye girişleri yaratmalıyız…
Diğer yandan da cari açığın temel kaynağı olan ithalatla ihracatımız arasındaki dengesizliği…
Dış ticaret fazlası verecek bir yapıya oturtmalıyız.
Peki hangi modellerle bu iş başarılabilir?
Emek sömürüsü yeter mi?
Hafta içinde BUSİAD’ta katıldığı toplantıda ekonomist Ege Cansen ilginç ifadeler kullandı.
“Sürdürülebilir kalkınma ancak emek sömürüsüyle olur!
Emek sömürülerek sermaye yapılır. Türkiye’de reel ücretler dolar cinsinden gerilemelidir. Başka hiçbir çaresi yoktur”!
Çalışanların ücretleri üzerinden bir büyüme modeli öneren Cansen’in…
Katma değerli üretim anlayışını safsata ve palavra olarak değerlendirmesi de bir o kadar ilginçti.
Temel mantalitesi geçerli gibi görünen bu tezlerin… Günümüz koşulları açısından çok da gerçekçi olduğunu söylemek zor!
Elbette emek sömürsüyle sermaye birikimi yapılmakta.
Peki ücretlerin tavan yaptığı bir Almanya örneği yok mu?
Üstelik dünyanın dış ticaret fazlası veren ülkelerinin başında gelen Almanya’nın…
Ar-Ge, inovasyon, tasarım diyerek kg başına ihracatı 5 dolarlara ulaştırması…
Bir katma değer büyümesi ve sermaye üretimi değil midir?
Bu örneği ABD, Japonya, Güney Kore, Fransa, Hollanda ve hatta artık Çin için bile genişletmek mümkün.
Özetle yüz dolara üretilen bir telefonun bin dolara satılabildiği bir dünyadayız!
Yeni bir teknoloji devriminin eşiğindeyken… Ve sermaye piyasalarının devinimi dijital hızlarda sermaye akımları yaratırken…
Artık sadece emek sömürüsüne takılıp kalmak nasıl bir modeldir!
İnşaat 2015 rekora koşuyor
İnşaatın fuarı garimenkulle zenginleşince adeta ziyaretçi akını başladı.
Örnek daireleri ve satışa hazır projelerin maketleriyle yetinmeyip…
Bir de anında kredi verecek banka şubelerini biraraya getiren Bursa İnşaat Fuarı…
Daha ilk günden hem yüksek ziyaretçi rakamına ulaşmış…
Hem de daire satışlarına başlamış.
TÜYAP Bursa Genel Müdürü İlhan Ersözlü‘nün verdiği rakamlar çarpıcı.
“Geçen yılki fuara göre açılış yaptığımız perşembe günü itibarıyla yüzde 61 oranında ziyaretçi sayısında artış kaydettik.
Yüksek ilgi nedeniyle de 40 bin civarında beklediğimiz ziyaretçi sayısının çok üstüne çıkacağımız düşünüyorum”.
İnşaat 2015’e girişlerin ücretsiz hale getirilmesi de rekor katılımın önünü açacak gibi görünüyor.
Sektörel talep açısındansa Arap sermayesinin gayrimenkuldeki en güçlü temsilcilerinin de yakın ilgi gösterdiği fuarın…
Konut satışlarınıa ciddi bir doping yapması kaçınılmaz görünüyor.