Seçim zamanı hızla yaklaşıyor.

Gerisayım hızlanırken vaatler de yağmur misali yağmaya başladı.

Cumhurbaşkanlığına aday isimler seçmeni ekonomik açıdan mutlu etmek için yarışa girmiş durumda.

Bazıları erken yola çıktı.

Bazılarıysa yeni yeni sahne almaya başladı.

Ancak ortak hedef vatandaşın cebine dokunup oylarına talip olabilmek!

Yani seçmen açısından ekonomik değer kazanan bir oyu var demektir.

Keşke ekonomi yeterince gelişmiş ve gelir dağılımı da adaletli olsa da oylar başka kriterlere göre yön bulsa.

Gelişmiş ülkelerdeki gibi sağlık, eğitim, bilim, kültür ve sanat ağırlıklı beklentiler öne çıksa mesela!

Ama Amerika dahil gelişmiş ülkelerde de ekonomik vaatlerin öne çıkmak durumda kaldığı zaman dilimleri vardır.

Amerikan ekonomisinin büyüyen bir süreçte olmasına rağmen Donald Trump’ın seçim vaatlerinde bu tabloyu net biçimde gördük mesela.

Dolayısıyla Türkiye’de vatandaşı rahatlatacak vaatlerin prim yapması çok daha doğal bir süreç!

Çünkü ekonomi özellikle son aylarda iyimser sinyaller vermediği için seçmen beklentileri de  kaçınılmaz olarak bu yönde yoğunlaşmış görünüyor.

Neticede bir yandan ekonomiyi canlandırıcı paketler geldi ardı ardına.

Diğer taratan doğrudan cebe hitap eden vaatlerin sıra sıra geldiğine şahit oluyoruz.

Dini ve resmi bayramları bir tür bahşiş bayramına da dönüştüren…

Emekliye ikramiye, öğrenciye burs tarzı cüzdanı mutlu eden sözlerin yanısıra…

Borç yükü ağır olanları bu yükten kurtarma sözü de çıktı seçmenin karşısına.

Elbette ki vaat yağmurunun bir süre daha gündemde kalması da kaçınılmaz!

Hatta açık artırma misali sarmal şeklinde büyümesi hayli mümkün.

           

Kalıcı vaatlerin önemi

 

Vaatlerin bol keseden gelmesi seçmenin kafasını karıştırmaya aday.

Öyle ya bu kadar bol keseden verilebiliyorsa bu paralar; demek ki kaynak bol ve ekonomide herşey yolunda!

Ama öyle bir görüntüye işaret etmiyor rakamlar.

Dolayısıyla vaatlerin gerçekçiliği, kaynak altyapısı ve vaat edene duyulan güven…

Karar anında temel belirleyici faktörler olarak öne çıkma durumunda.

Vatandaşı bu tarz vaatlerle muhattap olmadan oyunu kullanabileceği günleri vaat etmek en güzeli aslında!

Yani seçmenin asıl talep etmesi gereken; düşük enflasyon ortamında istikrarlı biçimde büyüyen…

Ama aynı zamanda yeterli düzeyde iş ve aş yaratan üretken bir ekonomik ortamın gerçekleşmesi olmalıdır.

Bu tablonun olmazsa olması şartlarından biri de gelir dağılımındaki adalet katsayısının yüksek olması.

Hangi yollarla böyle bir ekonomiye ulaşılacağının da net biçimde kamuoyuna açıklanması elzem elbette ki!

Sözün özü; balık vermek yerine balık tutmayı öğretecek zemini oluşturmak şart.

           

Öncelikler ne olmalı?

 

Mevcut manzarayı dikkate alıp baktığımızda pratikte düşük faiz, düşük döviz kuru ve düşük enflasyon ortamı büyük önem taşımakta.

Öncelik yüksek faiz, kur ve enflasyon sarmalını çözmekte olmalı!

Neticede oluşacak sağlıklı finansman ortamında yerli üretimi dünya ölçeklerindeki kalite ve standartlarda küresel pazarlarla buluşturacak yapısal değişimin hayata geçirilmesi şart.

Yani yüksek teknoloji bazlı inovatif süreçlerin yüksek katma değere dönüşmesini sağlamak zorunda Türkiye.

Yoksa yabancıların elindeki yapay zekalara fason iş üreten işsizler ülkesi oluruz!  

Bilişim dünyasında toplum olarak ıskalayacaklarımız ciddi güvenlik risklerini de barındırıyor aslında.

Sözün özü; eğitim başta olmak üzere bizi dünya liginde öne çıkacak reformaların zamanı geldi de geçiyor.