Ekonominin hayli hareketlendiği günlerdeyiz.
Hareketin temel nedenlerinden biri siyasetin muslukları açması olarak karşımıza çıkarken…
Bir diğeri ise dıştan esen sürpriz rüzgarların piyasalarda yarattığı dalgalanmalarla yaşanıyor.
Konu Türkiye olunca ‘sürprizleriyle’ tanınan uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da sahneyi daha bulanık hale getirmekte kararlı bugünlerde!
Mesela Standard & Poor’s her zaman olduğu gibi Türkiye’yi hedef tahtasına koyma konusunda tereddüt etmedi.
Döviz cinsi kredi notumuzu çok da haklı gerekçelere dayanmadan kırmayı becerdi yine.
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in Türkiye’ye yönelik not darbesini haksız ve zamanlama olarak da manidar bulması boşuna değil!
Zamanlamayı seçim arifesinde art niyetlere bağlayan siyasi bir çıkış olarak da yorumlanabilir ekonomi yönetiminden gelen açıklamalar.
Ama S&P’nin gerekçelerine ve gidişata baktığımızda hayli erken bir not kırma hareketiyle karşılaştığımız gerçeği de söz konusu.
Türkiye’nin kredi notunu yatırım yapılabilir seviyenin 3 kademe altına indiren adımın gerekçesini içeren açıklamada…
Makro ekonomik dengesizliklerinin arttığı, enflasyon görünümünün bozulduğu, TL’de değer kaybı ve volatilite görüldüğü kaydedildi.
Bütçe açığı ile cari açıkta artan risklere dikkat çekildi.
Özel sektör borçlarına da vurgu yapılan açıklamada “Notun düşürülmesi, krediye bağımlı biçimde büyüyen ve aşırı ısınan Türkiye ekonomisinde sert iniş riskine işaret ediyor” dendi.
Yani S&P uzmanları ekonomide ciddi bir hız kaybı bekledikleri için notumuzu kırarak yatırımcıları uyardıklarını düşünüyor!
Tek dertleri ‘sert bir iniş’ riskiyse böyle bir tablonun oluşması pek de kolay değil.
Neden mi?
Elbette yüzde 7,4’lük 2017 büyümesini beklemek mümkün değil. Ama ilk çeyrek verileri ve ikinci çeyrek başlangıcına “seçim bereketini” de eklediğimizde yüzde 5 – 6 bandına ulaşan bir milli gelir artışının yakalanmasının olanaklı olduğunu görüyoruz!
Canlandırıcı faktörler
İmar, vergi ve prim barışları yanında emekli ikramiyeleri vatandaşı rahatlatırken ekonomiye de hareket katacak.
Ayrıca, kredi musluklarının da açılması ve teşvik mekanizmalarının yatırımlara dönüşmeye başlamasıyla büyüme dinamiklerinin canlılığını koruması mümkün.
Yani yılın ilk yarısında tüketim ağırlık büyüme, ikinci yarısında ise yatırım ağırlıklı büyüme trendleri gündemde olacak!
Bütçedeki açılmanın da ilk aylarda sorun yaratsa da ilerleyen aylarda nispi olarak toparlanması mümkün.
Riskler ve S&P analizi
Tabii ki çift hanede seyreden enflasyonun ve yükselişteki cari açığın yansımaları olan faiz hadleri ile kur seviyeleri...
Büyümenin önündeki ciddi engeller olarak karşımızda duruyor.
Ancak, ekonomi yönetiminin büyüme tercihine ağırlık vermesi bu alandaki risklerin azalması anlamını taşıyor!
Yani büyüme anlamında risklerin zikredilmesi için çok erken.
Kur kaynaklı özel sektör riskleri de S&P’nin iddia ettiği boyutta değil.
ABD kaynaklı faiz ve kur baskısının sıkıntılar yaratacağı kesin elbette!
Ancak seçim sonrası daha fazla tedbir alınması ihtimal dahilinde.
Neticede S&P erken ve ağır bir kararla Türkiye’nin notunu kırarak çizmeye çalıştığı kötümser tabloya kendisi öncülük etmiş görünüyor.