Olay Gazetesi Bursa

Ekonomiyi dönüştürmek hepimizin görevi

Türkiye ekonomisi yeni bir yola girmek zorunda. Son dönemlerde yaşanan sıcak gelişmelerin bir kez daha gösterdiği net bir olgu var. Ulusal yanı ağır basan bir ekonomi modelini inşaa etmek şart! Dışa açıklığın bağımlılık oranı arttıkça krizlere ve şoklara daha açık hale geldiğini… Belli periyodlarla ve ne yazık ki acı derslerle öğrenmek durumunda kalıyoruz. En basitinden dışa bağımlı […]

Türkiye ekonomisi yeni bir yola girmek zorunda.

Son dönemlerde yaşanan sıcak gelişmelerin bir kez daha gösterdiği net bir olgu var.

Ulusal yanı ağır basan bir ekonomi modelini inşaa etmek şart!

Dışa açıklığın bağımlılık oranı arttıkça krizlere ve şoklara daha açık hale geldiğini…

Belli periyodlarla ve ne yazık ki acı derslerle öğrenmek durumunda kalıyoruz.

En basitinden dışa bağımlı bir ekonomide kur şoklarının yarattığı sıkıntıları hemen herkes bugünlerde sıkça görebilmekte!

Öyle bir oynaklık haliyle karşı karşıyayız ki iç piyasada da dış piyasada da fiyat vermenin büyük risk oluşturduğu bir tablo söz konusu.

İthalat kapılarının çok fazla aralanmış olması enflasyonu da neredeyse birebir dolara bağımlı hale getirmiş durumda.

Keza yüksek ithalat cari açık faturasını da kabartarak yine doların değer kazandığı bir tablonun oluşmasına yol açıyor.

Enflasyon-dolar ikilisini sarmal halinde büyüten bu manzara; makro ekonomiyi de vatandaşın cebini de için için kemiren bir sonuca götürüyor Türkiye’yi!

Dolara olan merakın yüksek borçlanma ve yatırım amaçlı bir boyutunun olması da ülkeyi ikili bir para sisteminin sancılarıyla başbaşa bırakmakta.

Yani dışa bağımlılık sadece ithalat boyutuyla değil aynı zamanda parasal zorunluluk haline gelmiş durumda.

Ekonomik gidişatta dolaylı da olsa kontrolün yabancıların eline geçmesini kolaylaştıran bu tablo değişmek zorunda!

Çünkü ekonomik sıkıntılar hem siyasal hem sosyal anlamda da yabancının etkisini artırması gibi vahim bir durumu karşımıza çıkabilir.

Kısacası ekonomi üzerinden saldırılara açık olmayı engellemek şart.

Milli güvenlik sorunu olarak tüm bireylerin tetikte olması gereken bir dönemdeyiz!

Sorun sadece yöneticilerin değil herbirimizin sorunu.

Çözüm içinse geçici yani aspirin tarzında adımlar yeterli değil.

Kur şokunun daha dar bantlardaki dalgalanmalarla atlatılması için ilaç şart elbette!

Nitekim biraz geç de olsa Merkez Bankası ve BDDK ciddi adımlar attı.

Keza Avrupa Birliği, Rusya, İran ve Çin’le olan işbirliği adımlarının güçlenmesi de nefeslenme olanağı sağladı.

Ancak, dünyadaki dolar hegemonyasını kırmak bugünden yarına olacak bir iş değil!

Yine de mevcut tabloyu fırsata çevirerek ekonomide de milli bir mücadeleye girişmemiz şart.

 

Milli mücadelenin öncelikleri

 

Öncelikle hem üreten hem de tüketenin dolarla olan bağımızı minimize etmek bilinçli bir rol üstlenmesi gerekiyor.

İthalatı bilinçli biçimde azaltmak üzere herkesin kafa yorması lazım.

Bunun yolu da yakın kalitedeki muadil ürünlerin kesinlikle yerli markalardan tercih edilmesinden geçiyor.

Üretici yerli yabancı ayrımını kolayca yapabilecek durumda.

Tüketiciye de barkodlar yol gösterecektir!

Bu süreç yabancı ülkelere dönük boykot matığıyla değil yerliyi baştacı eden bir zihniyetle yürürse ülkeye ciddi katkılar sağlayabilir.

Ve elbetteki ikinci paramız durumuna gelen doları bir yatırım aracı olmaktan çıkarmamız şart. 

Kur dalgalanmaları elinde doları olanı satıştan uzak tutabiliyor!

Ama kısa vadeli kayıpları göze alıp orta ve uzun vadede tüm Türkiye’nin kazanması için dolar bağımlılığını minime etmemiz şart.

Yoksa kısır döngü halinde krizlerle yüzleşmek zorunda kalırız. 

Diğer taraftan güçlü ve korunaklı bir ekonomi için moda deyimle “yerli ve milli” üretimle dünya pazarlarında daha fazla pay kapmak da şart.

Sözün özü; sancılı bir süreçle de olsa ulusal gücün öne çıktığı bir ekonomik yapıya dönmek için devletin öncülüğünde tüm millet seferber olmalı.